Ekim Devrimi'nin sesi: 'Hepsini parçalayalım!'

Yıl 1927. İsviçre’nin Cenevre kentinde Silahsızlanma Konferansı’nın Hazırlık Komisyonu toplanıyor. O ana kadarki benzer toplantılarda havanda su dövülmüş, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yıkıma karşın, İngiltere, Fransa, Almanya gibi güçler adeta silahlanmanın ve savaşın kaçınılmazlığını kanıtlayarak kapatmıştı görüşmeleri.

Bu kez toplantıya Sovyetler Birliği heyeti de çağrılmıştı. Dışişleri Komiseri (bakanı) Yardımcısı olarak Maksim Litvinov’un başkanlığındaki Sovyet delegasyonunun nasıl bir tutum takınacağı merakla bekleniyordu.

Merak kısa sürede şaşkınlık ve ardından paniğe dönüşecekti. Çünkü Sovyetler Birliği, konferansa katılan ülkelere “bütün orduların dağıtılması”nı öneriyordu. Yanlış okumadınız, Sovyet yönetimi, Kızıl Ordu dahil olmak üzere, dünyadaki bütün silahlı güçleri bir yılda ortadan kaldırma çağrısında bulunuyordu. Dahası, ordu ya da milis formunda bütün askeri eğitimler yasaklanacak, tüm silahlar yok edilecekti. Ve Sovyet diplomatı Litvinov “tüm askeri uçak ve gemileri parçalayalım” diyordu.

Batılı ülke temsilcileri yaşadıkları şoktan çıktıktan sonra öneriyi reddedip Konferans gündemine alınmayacağını söylediler elbette. Silahsızlanma iyidi ama, ancak, lakin, fakat, kem küm…

Sovyet heyeti “bir yıl çok kısaysa, bu mutlak silahsızlanmayı dört yılda hayata geçirelim” diyerek yeni bir hamle yaptı. Bir kez daha ama, ancak, fakat, lakin, kem küm…

Litvinov’un son önerisi ”o halde kayda değer bir indirim yapalım asker sayısında ve silahlarda, kimyasal silahları ise tamamen yasaklayalım”dı. Yanıt ama, ancak, fakat, lakin, kem küm…

Ancakların, lakinlerin, amaların, fakatların, kem kümlerin içini doldurmak İngilizlere düşmüştü. Avrupa’nın ve birçok açıdan dönemin en güçlü emperyalist ülkesi, Sovyetler Birliği’nin başka ülkelerin içişlerine karıştığını, Komünist Enternasyonal aracılığıyla yıkıcı faaliyetlerde bulunduğunu iddia ediyordu. Bu nedenle silahsızlanma önerisi kabul edilemezdi.

İçişlerine karışmak! Şaka gibi… Aynı İngiltere, diğer zorba emperyalist ülkelerle birlikte 1917’den sonra Sovyetler Birliği’nin üzerine çullandığında bu içişlerine karışmak olmuyordu da ne oluyordu? Ama o İngiltere’ydi, dünyanın hakimi, öbür tarafta ise baldırı çıplakların ülkesi ve onların peşinden giden dünyanın milyonlarca yoksulu!

Bütün bunlar olurken Sovyetlerin teklifinin değerlendirmeye alınacak kadar ciddi olduğunu ileri süren sadece iki ülke vardı. Biri hâlâ Versalles Anlaşması’nın ağır yükünden kurtulmaya çalışan Almanya, diğeri ise Türkiye. O zamanki Türkiye…

Sonuçta Sovyet önerilerinin tamamı reddedildi, zaten emperyalizmin bırakın topyekun ya da kapsamlı, herhangi bir silahsızlanmaya niyeti yoktu. “Sovyet yönetimi propaganda yapıyor, kamuoyuna oynuyor” diye şikayet ediyordu emperyalistler. Oysa bunda gizlenecek bir şey yoktu, Sovyet heyetinin başındaki Litvinov’un kendisi “biz propaganda da yapacağız elbette” demekteydi. Zaten Sovyet yönetimi emperyalistlerin silahsızlanmayı kabul edeceğini düşünecek kadar saf değildi. Emperyalizm silahsız ve savaşsız yapamazdı. Ama…

Ama bu öneri kabul edilseydi Sovyetler Birliği derhal anlaşmanın gereğini yerine getirecekti. Çünkü onlar dış politikada verilen sözlerin tutulmasına önem veriyordu. Ve çünkü komünizme giden yolda Sovyetler Birliği’nin maddi ve beşeri kaynaklarını silahlanmada kullanmayı tercih etmesi düşünülemezdi.

1927’de ordular tasfiye, silahlar imha edilmedi, askeri gemi ve uçaklar parçalanmadı, deli gibi silahlanmaya devam etti emperyalizm ve özellikle 1933’te Almanya’da Hitler'in iktidara gelmesi ile birlikte Sovyetler de bu yarışa dahil oldu. 1939’da emperyalizmin ama, ancak, fakat, lakin, kem küm derken neyi kastettiği anlaşıldı. İkinci Dünya Savaşı benzersiz bir yıkım yaşattı insanlığa ve o insanlığı Hitler faşizminden kurtaran “başka ülkelerin içişlerine karışmakla” itham edilen Sovyetler oldu.

Bundan 101 yıl önce bugün Rusya’da işçiler iktidarı aldı, sosyalizmi kurmak için kolları sıvadı. Ekim Devrimi yeni bir çağ başlatırken, “barış” onu yaratan emekçi halkın en büyük özlemiydi. Şimdi “silahları parçalayalım” diyen tek bir ülke yok dünyada, olamaz da… Sadece silahlara güzelleme var, onlardan para kazanıyor, başka paralar kazanmak için onları yoksulların eline verip dünyayı paylaşmak için ha babam savaş çıkarıyorlar.

İnsanlık bunu hak etmiyor.

İşte bu nedenle yeni Ekimler olacak, mutlaka olacak…