Dışarı!

Yazıyı yazmak için bilgisayar başına geçtiğimde gördüm haberi. Yüksek yargıdan, Yargıtay’dan biri “hepimizin referansı Kuran’ı Kerim” diye buyurmuş.

Sizler bu yazıyı okumaya başladığınızda, buna benzer onlarca nane yenmiş olacak.

Çünkü din işleri devlet işlerine bulaştı. Çünkü birileri “laiklik bu değil” diye yumurtladı, bir kısım solcu da hararetle onayladı: “Evet evet, değil.”

Laikliğin din ve vicdan özgürlüğü olduğu ileri sürüldü arsızca. “Laiklik din ve vidan özgürlüğü ile çelişmez” diyemediler, uydurdular. “Militan laiklik olmasın, demokratik laiklik olsun” diye bilmiş bilmiş konuştular.

Önce siyaset kapısından girdi içeriye din kurumu, sonra yargı… Evlerin kapısını zorla açtı, özel hayata daldı…

Din ve inanç özgürlüğü tamamlandı!

Oysa din ve inanç özgürlüğü ile alakalı değildi bu olanlar. İnsanlar ahmakça bazı örnekler bir kenara konacak olursa, özgürce ibadetlerini yapıyor, kimse kimsenin inancına karışmıyordu. İşin gerçeği, “benim dinsel inancım yok” diyenlerdi baskı görenler. Diyebiliyorlarsa tabii…

Halkı daha kolay aldatmak, daha hızlı vurgun yapmak, daha fazla para kazanmak ve eşitsizlikleri meşrulaştırmak için din kurumunu siyasetin, devletin içine soktular.

Olan oldu, afyonları patladı.

Hadi bakalım şimdi gelsinler ve her şeyin insanların inanç özgürlüğü için olduğunu söylesinler bakalım!

Kamusal alanın düzenlenmesi, yargı, genel olarak devlet işlerine dinselliğin bulaştırılmaması insanlığın özgürlük arayışının en önemli başlıklarından biridir. Fransa’da da öyledir, Türkiye’de de, Mısır’da da…

Bunun inanca saygıyla, şunla bunla ilgisi yok.

Beylik ifadeyle, din işleri siyaset alanının dışına çıkacak. Çıkmayınca…

Böyle oluyor.

Ve devamı var.

Para da siyasetin dışına çıkmalı. Bu da bir mücadele konusu olmalı. İşadamı ya da iş kadını denen, bizim ise kabaca patron diye adlandırdığımız kesimin devlet yönetiminde söz hakkı olmamalı. İleride bu kategori toplumsal hayatımızdan zaten çıkacak. Ama şimdiden “para bozar” demeli ve parlamentoya, yerel yönetimlere sermayedarların seçilmesine karşı kampanyalar düzenlenmeli.

Seçilince işte böyle oluyor. “Kendileri için çalmazlarsa, oğulları var, o da olmadı yeğenler var” kaygısına eyvallah. Ama bir kez para için siyasi otoritenin kullanılması gayrı meşru hale getirilir, halkımız “yahu bu adam sağlık bakanı, çocuğu hastane sahibi, bu nasıl iş” demeye başlarsa, ayakkabı kutularından sadece terlik, bot çıkar, halkın parası değil!

Her şeyi kapitalistlere yontan bir düzende küçük ama anlamlı bir gedik açmış oluruz.

2014’ün temel sloganlarından biri bu olmalı.

Din işleri ve para işleri siyasetten dışarı!

Ahmet Hakan, duyuyor musun?