Dilinizi değiştirin bir zahmet

“Nurcuların şimdiye kadar komünistlerle teması tesbit edilmemiştir.”

Böyle yazıyor Emniyet’in 1960’larda hazırlanan Said-i Nursi’yle ilgili raporunda. Tarikatın irticai bir yapılanma olduğuna dair bulgulardan söz ediliyor, Nursi’nin koyu Kürtçülüğü not düşülüyor ama komünizm bulaştırılamıyor.

İstihbaratçılar kendilerini bayağı zorlamış olmalılar. Öyle ya, devletin dilinde iç düşman üçtür; irtica, bölücülük ve de komünizm. Sonrasında bu dile ayar verdiler, komünizm yıkıcılık olarak kodlanır oldu. Şimdilerdeyse irtica diye bir tehdit yok, devlet gerici karakterini kabullendi!

Peki Said-i Nursi’yi takip eden devlet görevlilerinin “Nurcuların şimdiye kadar komünistlerle teması tesbit edilmemiştir” notu, “üçü bir arada”yı kanıtlayamamanın hayal kırıklığını mı ifade ediyor sizce?

Hiç de değil. Bu not, Said-i Nursi’nin aklanma belgesidir.

Çünkü Türkiye’de devlet, önce ve temel olarak antikomünizmdir, “iç düşman” eğer tek bir noktaya daraltılacaksa, o tartışılmaz bir biçimde “sosyalist bir seçenek”tir.

Ve bu söylenen yalnızca Türkiye’ye özgü değildir, kapitalizm başka türlü yaşayamaz.

Ama konumuz bugün “biz nasıl bu hale geldik” diye yaygın bir hayıflanmaya konu olan Türkiye’dir.

“Nurcuların şimdiye kadar komünistlerle teması tesbit edilmemiştir” ibaresi, devletin bir türlü ne yapacağına karar veremediği Said-i Nursi için “son tahlilde, dost kuvvettir” itirafında bulunmasıdır.

Kovuşturulmuştur, yazdıklarına yasak konmuştur, oradan oraya sürülmüştür, peşine MAH’çısı, MİT’çisi, Emniyetçisi takılmıştır ama Said-i Nursi komünizmle mücadele etmektedir. Hem de din adına, yani son derece etkili bir yöntemle. Akan sular durur.

Zaten Said-i Nursi hep ev sahibi gibi hareket etmiş, “bu düzen bizim” demeye getirmiştir. Nurculuğun bir asayiş hareketi olduğunu ısrarla belirtmiştir. Kendisine dönük baskıları da komünist tertibi olarak adlandırmıştır.

Bu devletin hassas noktası olduğundan, birçok açıdan kendi bağrından çıkan Gülen hareketinden çok daha etkili ve yaygın olan Nurcu örgütlenmenin lideri “laik düzeni yıkma” girişimleri nedeniyle değil şapka kanununa muhalefetle suçlanabilmiştir.

Laik devlet, kendini korumak istememektedir, çünkü kendini her şeyden evvel komünizmden korumak zorundadır!

Said-i Nursi de hep mazlumu oynamasına karşın, söz konusu olan komünizmle mücadele olduğunda, bir anda “en muktedir”den yana konumlanıvermektedir: “Amerika gibi din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devleti kendine hakiki dost yapmak, iman ve İslamiyet’le olabilir.”

İmanınız bol olsun!

Said-i Nursi Amerikancıdır. Ama Türkiye’deki bütün tarikatlar Amerikancıdır. Türkiye’de Amerikancı olmayan tarikata var olma hakkı verilmezdi, buna ihtiyaç duyulmazdı.

Bugünün “paralelcileri” dahil hepsi komünizmle mücadelede işlevlenmiş, devlet olanaklarından yararlanmıştır.

Takiyye yapmış filan da değillerdir, bakın artık açıktan iktidardalar, Sovyetler Birliği yok, Türkiye’de komünizmin toplumsal tabanı şimdilik oldukça sınırlı ama Tayyip her fırsatta kendisini komünizmle mücadeleyle aklamaya, meşru göstermeye çalışıyor.

Gericilik, antikomünizmdir.

Gericilik bu yıkılası düzenin asayiş kuvvetidir, Said-i Nursi haklıdır “benden daha fazla asayişe hizmet eden var mıdır” diye diklenirken.

Asayiş manyağı Evren cuntası ile tarikatların arası bu nedenle iyidir, çok iyidir.

“Biz bu hale neden geldik” diye soranlar, “Türkiye şeriata gidiyor” diye kaygılananlar, bu düzenin iktisadı, bu düzenin siyaseti gericilik üretiyor ve bu düzenin biricik tutkalı antikomünizmdir, muhakemenizi bunu veri alarak yapmanızda yarar var.

Hiç düşündünüz mü, neden CHP ve HDP bir anda Said-i Nursi’yi aklama, ona sahiplenme yarışına girdi? “Din üzerinden rekabet” meselenin bir boyutudur.

Ama asıl mesele Said-i Nursi’yi takip eden emniyetçilerin “şimdiye kadar komünistlerle teması tesbit edilmemiştir” notunda gizlidir. Said-i Nursi nasıl kendini komünizmle mücadeleyle meşrulaştırmışsa, bugünün siyasetçileri de kendilerini gericiliğin sembol ismi Said-i Nursi’yle meşrulaştırma çabasındadır ve bu antikomünizmdir, düzene yaranmadır.

Said-i Nursi ev sahibidir.

Bu nedenle “tiyatro, sinema, dans haramdır” diyen bir gericiye tutunanlar arasında sinemacılar, tiyatrocular dahi mevcuttur!

Haram diyor ama ev sahibi ne de olsa…

Sonuçta karar vereceksiniz. Antikomünizmle laiklik bu kadar oluyor. Asayiş kuvveti bunlar, düzeni koruyorlar.

Kurulu düzeni, dünya düzenini…

O yüzden kardeşler, samimiyseniz gericilikle mücadelede, dilinizi değiştiriverin bir zahmet. Erdoğan’ı diktatörlükle suçlarken “Stalin’e benzedi iyice” demekten, ikide bir “bu ancak Kuzey Kore’de olurdu” diye, kuşatılmış sürekli işgal altındaki bir ülkeyi anmaktan vazgeçin.

Ev sahibi gibi davranmayın. Çünkü değilsiniz.

Ya da ev sahibisiniz, şikayet etmeyiniz!