CHP'nin AKP'ye hizmeti ve 3 Nisan

AKP gücünü nereden alıyor? "Dışarıdan" denebilir, yanlış da olmaz. Ancak yine de hakkını teslim etmeliyiz, bu parti oldukça karmaşık bir uluslararası ortamda emperyalist dünyanın desteğini süreklileştirmek konusunda büyük başarı gösterdi. Bu başarı, tek başına AKP'nin ABD ve Avrupa Birliği'nin başat ülkelerinin planlarına "cuk" oturan bir zihniyeti temsil etmesiyle açıklanıp hafife alınmamalı. Erdoğan'ın liderliğinde gerici parti birçok başlıkta mutlak güven verdiği emperyalist merkezlerin tereddütlerine, kafa karışıklıklarına ve yetememe duygusuna hitap etmek için tek bir fırsat bile kaçırmadı.

Demek ki AKP, şimdiye kadarki iktidar partilerinden farklı olarak "akıllı hizmetkar" olduğu için dış destek konusunda bir sıkıntı çekmedi.

AKP'nin bir diğer güç kaynağı, emperyalist dünya ile ilişkilerinde son derece sağlam bir çapa görevi de üstlenen baskın "piyasacı" karakteridir. Bu parti, yalnızca Türkiye burjuvazisinin değil, bölgedeki tüm sermaye gruplarının ve hatta Avrupa Birliği'nin hormonlu tekellerinin eski hayalinin gerçekleşmesi yolunda küçümsenmeyecek bir hamlenin sahibidir: Kapitalist girişimcinin önündeki hukuki ve ahlaki her tür kısıtlamanın kaldırılması!

Demek ki AKP, sermaye sınıfının iç dengelerine dönük rahatsız edici müdahaleler yaparken bile sömürücü sınıfın bütünü nezdinde heyecan verici bir siyasal özne olduğu için uzun sayılabilecek bir dönem burjuvazinin has partisi olma ayrıcalığı elde etti.

AKP'nin diğer güç kaynağı, hiç kuşkusuz geri toplumsal dokuyu "özgür" bırakarak o dokunun içindeki bütün renklerin kabul ettiği bir üst otorite olmasıdır. Tarikatlarla örülmüş bu doku üzerindeki hakimiyetinin temel nedeniyse, AKP'nin aynı familyadan gelen rakiplerinin ufkunun çok ötesine geçen bir iddia ve cesaret sergilemesidir.

Demek ki AKP, Türkiye gericiliğine eşik atlatıp ona kolay kolay vazgeçmeyeceği siyasal mevziler armağan ettiği için bozulmayan bir karşı-devrimci koalisyon oluşturabildi.

Yani, AKP'nin meşruiyet kaynağı seçimlerde aldığı oy, güçlü kitle desteği ya da öteki "muktedir"leri etkisizleştirmedeki ustalığı değil, emperyalist merkezlere, piyasaya ve Türkiye gericiliğine açtığı olanaklardır.

Türkiye solunun önemli bir kesimi AKP'nin meşruiyet kaynaklarını koruma ve kollama görevini gönüllü olarak üstlendi. Bu tarihsel ayıp orta yerde duruyor. Emperyalizm, piyasa ve gericilik… Bu üç başlıkta da "delik" açarak AKP'yi karşılaşacağı çok ciddi meşruiyet sorunlarından koruyan, zaten bunun dışında iktidar açısından bir kıymeti harbiyesi bulunmayan "sol"un emperyalizme, piyasaya, gericiliğe karşı duvar oluşturmadığı bir ülkede, düzenin en köklü partisinden, CHP'den farklı bir davranış beklemek elbette haksızlık olacaktı.

Ancak bilinmelidir ki, sistem içinde kapladığı yer ve seçmen bazında AKP'nin ardılı olmayı tekeline alması oranında bugün AKP'ye meşruiyet sorununu çözmede en büyük yardım CHP'den ve onunla bağlantılı güçlerden gelmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, AKP'nin üç meşruiyet kaynağını meşrulaştırmaktan başka bir şey yapmamaktadır.

Türkiye gibi işçi hareketinin zayıf, solun hâlâ etkisiz olduğu bir ülkede bile, emperyalizme hizmet, tam boy piyasacılık ve gericilik meşruiyet kaynağı olmak bir yana, meşruiyet krizi yaratacak özelliklerdir.

CHP, eskisi de yenisi de, bu krizin derinleşmemesi, kontrol altında tutulması için çaba harcamaktadır. Yenisinin farkı, emperyalizme hizmet, tam boy piyasacılık ve gericiliğin Türkiye'nin yeni meşruiyet kaynakları olduğunu kabullenmesi, bunu ilan etmeye başlamasıdır. Kılıçdaroğlu'nun misyonu ne yazık ki budur.

Bunlar "tamam ama…" diye geçiştirilecek şeyler değildir. Düne kadar Ufuk Uras'ın, şunun, bunun Avrupacı, Sorosçu, cemaatçi, Amerikancı olduğunu ileri sürenlerin CHP'ye doluşmaları hazin bir görüntü vermektedir. "Hele bir AKP'yi düşürelim"le liboşların "hele bir demokratikleşelim" demesi arasında hiçbir fark olmadığı gün gibi açıktır.

Türkiye "hele"ciler yüzünden bu duruma gelmiştir.

AKP'yi güçlendiren de bu "hele"cilerdir.

CHP'yi işaret edenlerin artık sineye çekmeyecekleri tek bir şey kalmamıştır. Onları partinin NATO planlarını, ABD çıkarlarını, sermaye sınıfının gereksinimlerini gözeten politikalarına dair artık müstehcen bir hal alan somut örnekler filan asla durduramaz. Onları bu uğursuz yolculuktan alıkoyacak tek şey, her geçen gün daha fazla örselenen vicdanlarıdır.

Vicdan, 2011'de, AKP'nin Türkiye'ye dayattığı meşruiyet kaynaklarını kabul etmemektedir.

Türkiye emperyalist merkezlerin meşruiyetini mutlak olarak reddeden emperyalizme boyun eğmeyenlerin güçlenmesiyle esenliğe çıkacaktır. NATO'yu, ABD'yi, Avrupa Birliği'ni AKP'den kopartmak isteyenlerin oylarını yüzde 30'a yükseltmesiyle değil!

Türkiye piyasacılığın hırsızlık olduğunda ısrar edenlerin inadına muhtaçtır. Piyasayı "çağdaş" bir eksene çekmekle uğraşanların hayaline değil!

Türkiye gericiliğin siyasal mevzilerinin tümünü sorgulayan ilerici damarın genişlemesine gereksinmektedir. Bu mevzilerin içinde hangilerinin "kabullenileceği"ne ilişkin tasnifçiliğe değil.

Ya AKP faşizmi?

AKP'nin üç meşruiyet kaynağı olmadan ne faşizmi!

Ya da… Bu üç kaynak kurutulmadan, en azından kuşatılmadan faşizmin geriletileceği mi sanılıyor?

Evet, AKP'nin meşruiyet kaynaklarına boyun eğmeyenlerin hızla çoğalmasından başka çıkış yolu bulunmuyor.

3 Nisan'da Kadıköy'de gerçekleşecek miting buna yardımcı olsun!

"Ben meşruiyet kaynağı emperyalizm, sömürü mekanizmaları ve gericilik olan bir siyaset çamuruna boyun eğmiyorum, halkımıza bu onursuzluğu yakıştırmıyorum" diyenlerdenseniz, sizi de bekleriz…