ABD'nin derdi ne?

Kemal Okuyan'ın "ABD'nin derdi ne?" başlıklı yazısı 15 Haziran 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başlıktaki soruyu yanıtlamadan önce sokağa dökülen halkın ABD ile derdini deşmek gerek. Ve de Avrupa Birliği’yle…

Hiç tereddütsüz, sokaktaki milyonlar, Türkiye toplumunun yurtsever damarını temsil etmektedir. Bu çaptaki bir hareketten her noktasına eşit yayılmış bir anti-emperyalizm beklemek mümkün olmasa bile, hükümete dönük tepkilerin ABD’ye de yöneldiğini söyleyebiliriz. Avrupa Birliği ise halkın gündeminden büyük ölçüde çıkmış olsa da halk uyanışının herhangi bir biçimde AB’yle empati kurması söz konusu bile değildir.

Sıkıntı, bir kısım siyasetçi ve aydının emperyalist merkezlerden gelen AKP eleştirilerinden çok heyecanlanmasındadır.

Bu durumda Batılı hükümet ve güçlü medya kuruluşlarının Erdoğan’ı sertçe uyarmasının nedenlerini açıklığa kavuşturmak iyice önemli hale geliyor.

Emperyalist ülkelerin bu türden kitle hareketlerine ilişkin “özenli” bir dil kullanmayı tercih etmesiyle ilk kez karşılaşmıyoruz. Emperyalistler örtülü ama etkili bir biçimde destek verdikleri birçok gerici-faşist iktidarı kamuoyu önünde eleştirmiş, hatta bazı göstermelik yaptırımlara yönelmiştir. Bu tutumu tek bir nedene bağlamak yanlış olur. İşin içinde halk hareketlerini, bu harekete katılan siyasi yapıları manipüle etme niyeti de vardır, hareketlenmenin yaşandığı ülkelerde tepkilerin kendilerine dönmesini engelleme kaygısı da… İç politikadaki dengeler, kendi ülkelerindeki emekçilerin baskısı da önemsenmelidir.

Buraya kadar tamam…

Ancak bizim örneğimizde emperyalist ülkelerden, özellikle ABD’den gelen mesajları daha özenle okumak gerekir.

Gerçekle efsaneyi birbirinden ayırmak için…

Efsane: Rusya, ABD, Çin Halk Cumhuriyeti, AKP’yi bitirmek için anlaştı.

Gerçek: Rusya, ABD, Çin Halk Cumhuriyeti rekabet, hatta mücadele halindeki odaklardır, bu ülkelerin bir üst akıl oluşturması kimi başlıklarda mümkün olsa da, AKP’yle ilgili ortak bir planı uygulamaya sokması mümkün değildir.

Efsane: Türkiye’deki hareketlenmeyi dış güçler başlattı.

Gerçek: Türkiye’deki hareketlenmeyi Tayyip Erdoğan başlattı. Erdoğan ve partisi, insanı, halkı, hiçe sayan politikalarda ısrar etti ve sonunda milyonlar büyük bir öfkeyle sokağa çıktı. Dış güçler, başka birçok örnekte olduğu gibi, bu hareketlenmeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için derhal devreye girdi. Ne ki, bu hareketin emperyalist merkezlerce yönlendirilmesi, doğrultu ve temposunu dış güçlerin kararıyla ayarlaması mümkün değildi, bundan sonra da mümkün değildir.

Efsane: ABD Erdoğan’ı gözden çıkardı.

Gerçek: Emperyalist merkezler bu aşamada Erdoğan’ı gözden çıkaramaz. Zaten yerine yeni bir siyasi seçeneğin hazır tutulmadığı ortadadır. Hem Vaşington’un hem de Avrupalı emperyalistlerin derdi, kontrol edilebilen bir Erdoğan’dır. Bir siyasi aktörün kontrol edilebilmesi, onun gücünün sınırlanmasını gerektirir. Hareket ilk ortaya çıktığında bunun Erdoğan’ın ağırlığını azaltacağını düşünerek “bıyık altından gülen” batılı ülkeler, iktidarın taviz vermemesi ve şiddetin dozunu yükseltmesiyle birlikte, eleştirilerini artırmıştır. Bu çapta bir kitlesellik karşısında eğilip bükülmeyen bir Erdoğan’ın elinin daha da güçleneceğinden korkmaktadırlar.

Efsane: Batı medyası gösterileri provoke ediyor.

Gerçek: Batılı gazeteciler, gösterilerin boyutunu ancak birkaç gün sonra fark etti. Türkiye’yi bilen birçok muhabir için dahi şaşırtıcı bir tablo vardı. Gazetecilerin bir bölümü doğrudan emperyalist merkezlerin çıkarlarını savunmakta bir bölümü mesleğine bağlı profesyonel davranışı göstermekte, bir bölümü daha insani saiklerle hareket etmekte, bir bölümü ise gerçekten ajan faaliyeti sürdürmektedir. Onların birey olarak gözlem ve psikolojileri de zaman zaman belirleyici olmaktadır. Unutmayalım, dünyadaki birçok devrim ya da halk hareketinde güçlü medya tekellerine çalışan gazetecilerin halktan yana tavır aldığı gözlenmiştir. Bununla birlikte, önemli bazı televizyon kanallarının, gazete ve dergilerin Erdoğan’a eleştirileri doğrudan “devlet politikası”nın yansımasıdır.

Efsane: ABD Erdoğan’a Suriye meselesinde çok kızgın, o nedenle olaylar sırasında ona sahip çıkmadı.

Gerçek: Obama yönetiminin AKP’nin Suriye’deki beceriksizlik ve inadından çok rahatsız olduğu ve bu nedenle bazı müdahalelerde bulunduğunu herkes biliyor. Ne var ki, ABD’nin Türkiye’deki halk hareketlenmesi sırasında Erdoğan’a sahip çıkmamasını yalnızca Suriye’ye bağlamak büyük bir yanlış olur. ABD, Erdoğan’ı istediği an süpürülecek bir kırılganlıkta tutma kararını daha önce vermiş, çeşitli nedenlerle bunu ertelemiştir.

Sonuç: Emperyalist merkezlerin Erdoğan’ı otoriterlikle suçlaması ne halkımızın onurlu hareketine gölge düşürebilir ne de emperyalizme ilişkin yaygın öfkeyi yatıştırabilir. Sokaklardan duyulan “Katil ABD, işbirlikçi AKP” sloganı bir efsane değil, açık bir gerçektir!