RÖPORTAJ I 'Sayıştay Raporları buzdağının görünen kısmı'

Sayıştay raporlarıyla önümüze serilen yolsuzluklar ve usulsüzlükler, tam olarak Türkiye'nin yolsuzluk haritasını yansıtıyor mu? Ülkedeki yolsuzluklar, kamuoyuna yansıyan Sayıştay raporlarındaki kadar mı? Ve hepsinden önemlisi Sayıştay denetim görevini hakkıyla yerine getirebiliyor mu? Merak edilen tüm bu soruları yıllarca Sayıştay'da denetçi olarak görev yapan, kurumu içeriden bilen,…

Haber Merkezi

Kamuoyuna yansıyan yolsuzluk ve usulsüzlük raporları nedeniyle Sayıştay son dönemlerde en çok konuşulan kurumlardan biri oldu. 

Peki bu Sayıştay raporlarıyla önümüze serilen yolsuzluklar ve usulsüzlükler, tam olarak Türkiye'nin yolsuzluk haritasını yansıtıyor mu? Ülkedeki yolsuzluklar, kamuoyuna yansıyan Sayıştay raporlarındaki kadar mı?  Ve hepsinden önemlisi Sayıştay denetim görevimi hakkıyla yerine getirebiliyor mu?

Merak edilen tüm bu soruları yıllarca Sayıştay'da denetçi olarak görev yapan, kurumu içeriden bilen, soL yazarı Kadir Sev'e yönelttik... 

Sizinle 6 Ekim günü, Sayıştay raporlarındaki yolsuzlukları konu alan bir söyleşi yapmıştık. Özetle şunları söylemiştiniz: "Meclis'e sunulacak raporlar, AKP’nin Sayıştay’a seçtiği üyelerden oluşan kurullarda süzgeçten geçiriliyor. AKP’nin istemediği bir denetim bulgusunun o raporlara girmesi olası değil. Zaten dişe dokunur pek bir şey de yok; basın abartıyor." Oysa raporlarda konu edilen yolsuzluklar iki aydır ülke gündeminden düşmüyor. Bu arada Sayıştay’ın denetim raporlarından sorumlu başkan yardımcısı, görevinden ayrılmak zorunda kaldı. O söyleşide “Sayıştay, denetim algısı oluşturmak için var” demiştiniz. Aynı görüşte misiniz?

Görüşümü değiştirmeyi gerektirecek yeni bir şey göremiyorum. Benzer bulguları önceki yıllarda da görüyorduk. Belki biraz doz farkı vardır, ama hepsi o kadar. Bir anda 268 kamu idaresi raporu yayımlandı, onun da etkisi olabilir; malzeme bollaştı…

Sayıştay Başkan Yardımcısı'nın görevinden ayrılma nedenini bilemem. Ancak şunu söyleyebilirim: Meclis'e sunulacak Sayıştay raporları, Rapor Değerlendirme Kurulu'nda değerlendirilir. Kurulun, iki daire başkanı, sekiz daire üyesi ile Sayıştay başkan yardımcısından oluşan 11 üyesi vardır. Başkan yardımcısının öteki üyelerden tek farkı, Sayıştay başkanının katılmadığı toplantılara başkanlık etmesidir. Raporların içeriğine müdahale yetkisi öteki üyelerden fazla değildir.

Yolsuzluklar konusuna gelelim: Raporlarda önemli bulgulara rastlanıyor. Ama bunlara, mali tabloları etkilemediği düşüncesiyle olsa gerek, “denetim görüşümüzü etkilemeyen hususlar” bölümlerinde yer veriliyor. Oysa Sayıştay, işlemin yasalara uygun olup olmadığını da denetlemekle yükümlü.

"Denetim Görüşü" bölümlerinde dişe dokunur bir şey yok. Mali tabloların doğruluğuna bakılıyor, önem derecesi düşük bir-iki konu değerlendiriliyor ve ardından; “mali rapor ve tablolarının önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır” denilerek kamu idaresi aklanıyor.

Denetim görüşümüzü etkilemeyen hususlar başlığı altında yazılanlara "Sayıştay denetim görüşü" diyemeyiz. Uyulmasını zorlayıcı bir niteliği yok. Sayıştay dairelerinde yargılanmadığı, savcılıklara bildirilmediği anlaşılıyor. İdare de “bundan sonra dikkat ederim” gibi sözlerle geçiştiriyor.

Raporun bu bölümünde yazılanları Sayıştay Başkanlığı da sahiplenmedi biliyorsunuz; "Biz onları rehberlik görevimizin gereği olarak yazdık, çarpıtmayın" dediler. Şaşırtıcı değil mi? Yolsuzluk bulgularını, rehberlik görevi gereği yazdık diyorlar. 4 Ekim günü yapılan basın açıklamasındaki şu sözlere bakın: “Denetim raporlarında kamu idarelerine olumlu görüş verildiği açıkça belirtilmiştir. Denetim görüşünü etkilemeyen bulgular kısmında, Sayıştay’a verilmiş rehberlik görevinin gereği olarak çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Mesleki ve teknik değerlendirmelerin, gerçek içeriğinden farklı gösterilerek kamu zararına yol açılmış gibi gösterilmesi iyi niyetle ve basın meslek ilkeleriyle bağdaşmaz…Maksatlı haberlere ilişkin olarak her türlü yasal işlem yapılacaktır.”

'SAYIŞTAY RAPORLARINDAN YANSIYAN YOLSZULUKLAR BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI'

Sayıştay Başkanlığı neden böyle bir açıklama yapmış olabilir? Raporlarda yazılanları yolsuzluk saymamışlar diyebilir miyiz?

Raporlardaki bulguların bu denli tepkilere yol açacağını düşünememiş olabilirler. Belki de bu yüzden geri adım attılar.

"Sayıştay’dan iktidarı zora sokacak raporlar çıkamaz" demiştiniz. Çıkabildiği görüldü, ne dersiniz? 

Öncelikle şunu vurgulamalıyım: Sayıştay raporlarından yola çıkarak ülkedeki yolsuzlukların dökümünü yapamayız. Belki küçük bir set oluşturulabilir, hepsi o kadar. Buzdağının altına bakarsak ülkenin yolsuzluk bataklığında boğulmakta olduğunu görürüz. Raporlardaki yolsuzluk çağrıştıran bulguların hepsini toplasak, sadece bir yap-işlet projesinde uğranılan kamu zararı etmediğini görürüz.

İnsanlar, yolsuzluklardan çok rahatsız, bunalıyorlar ve bunu dile getirecek bir ses duymak istiyorlar. Sayıştay raporları bu gereksinmeyi karşılıyor.

Sayıştay kaynaklı yolsuzluk haberlerinde dile getirilen her konuya da hemen atlanmamalı. Unutmayalım, Sayıştay da düzenin bir kurumu. O raporlarda örneğin DSİ, sulama birliklerinden alacağını tahsil etmekte yavaş kaldığı için eleştiriliyor. “Kıdem tazminatı fonunun kurulması sağlanmalıdır” önerilerine yer veriliyor. Oysa çiftçiler, tarımsal sulamada kullandığı su parasını ödeyemediği için, sulama birlikleri DSİ’ye borçlu kalıyor. Kıdem tazminatı fonunun ne anlama geldiğini anlatmaya gerek yok.

'SAYIŞTAY DENETİM RAPORLARINI MİLLETVEKİLLERİ YIRTIP ÇÖPE ATMIŞLARDI'

Yolsuzluk bulgularına raporlarda yer verilmesini bilinçli bir davranış olarak mı yorumluyorsunuz?

Onu söyleyemem ama, kamunun denetlendiği algısı uyandırılmasındaki katkısını ihmal edemeyiz. Kontrol edilebilecek düzeydeki eleştiriler, yönetenler için her zaman iyidir.

Bu sözlerim, "Sayıştay denetçileri kullanılıyor" biçiminde yorumlanmamalı. Onlar görevlerini yapıyor, emeklerini yok saymaya hakkımız yok. Meclis'e sunulan Sayıştay raporları üzerinden böyle bir değerlendirme yapmamız doğru da olmaz. Denetçilerce düzenlenen raporların, Sayıştay’ın rapor değerlendirme süreçlerinde ne hale getirildiğini bilemiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda önemli bulgular ayıklandıktan sonra kalan üç-beş sayfa Meclis'e gönderilmiş; milletvekilleri de yırtıp çöpe atmışlardı.

Denetçi raporları, başkanlığa sunulmadan önce üç uzman denetçiden oluşan bir kurulda elden geçiriliyor. Meclis'e sunulmak üzere hazırlanırken bir başka kurulda yeniden değerlendiriliyor. Kimi bulgular çıkarılıyor, kimileri değiştiriliyor, kimileri de raporun başka yerlerine taşınıyor. Önemli konuların, "denetim görüşünü etkilemeyen hususlar" bölümünde olmasının gizini, bu süreçlerde aramalıyız.

'DENETÇİLERİN BÜYÜK ENGELLERLE KARŞILAŞTIKLARINI TAHMİN EDİYORUM'

Denetçiler görevlerini özgürce yapabiliyorlar mı? Müdahale edildiğini söyleyebilir miyiz?

Bu konuda bir şey söyleyemem. Ancak daha büyük engellerle karşılaştıklarını tahmin edebiliyorum.

Sayıştay Yasası'nda, "Mali sonuçlar doğuran bir işlem yasalara uygunsa idarenin takdir yetkisini kısıtlayacak, ortadan kaldıracak, yerindelik denetimi yapılmasına yol açacak nitelikte görüş ve talep içeren rapor düzenlenemez" kuralı vardır. Bu kuralı, idarenin elini rahatlatmak amacıyla, 2010 yılında Anayasa’ya bile koydular. Adli ve idari yargı da bu kurallara uymak zorunda.

Kamu idareleri ve işletmeleri (KİT), bu kuralı Sayıştay raporlarına karşı verdiği yanıtlarda yerli yersiz kullanıyorlar. Cumhurbaşkanı'nın atadığı ve onun adına görev yapıyor olmalarının da etkisiyle olsa gerek, verdikleri yanıtlarla denetçileri adeta suçluyorlar. Kullandıkları üslup ise ne bürokratik geleneklere ne de insan ilişkilerine uyuyor.

Şu örnekte olduğu gibi: Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2017 yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu'ndan... Anlaşılabilmesi için basitleştirmek zorundayım: İdare ihaleye çıkmadan önce yapılacak işi bileşenlerine ayırır; her birinin yaklaşık maliyetini belirler; toplamı, işin yaklaşık maliyetidir. Bu ön çalışma, isteklilerin tekliflerinin değerlendirmesi içindir ve kimseye söylenmemesi gerekir. Diyelim ki 5 milyon lira maliyet belirlendi. Diyelim ki 2 milyonu kazı, kalan 3 milyonu da üstyapı, donanım gibi daha maliyetli ve karmaşık işler. Tekliflerden biri 4 milyon 500 bin lira olsun; en düşük teklif. Öteki istekliler o fiyatı veremiyorlar çünkü bitmeyeceği açık. İş, en düşük fiyat öneren istekliye veriliyor. Sayıştay denetçileri, incelerken bir gariplik görmüş: yüklenici kazı işini 4 milyon 300 bin liraya; üstyapı ve diğer işleri de 200 bin liraya yaparım demiş. Yüklenici işe başladıktan kısa bir süre sonra, yeni bir keşif yapılmış ve kazı miktarı artırılmış; yüklenicisi 4 milyon 500 bin lira kazı parası almış ve ihale fesih edilmiş. Devlet kazı işi için 2 milyon 500 bin lira fazla para ödemiş, 3 milyonluk işi de öylece kalmış. Rapordaki tutarları söyleyeyim: 231 milyon liralık kazı için 658 milyon lira ödenmiş.

Sayıştay denetçileri bunu sormuşlar. İdarenin yanıtı özetle şöyle: İhale süreci yasaya uygun yürütüldü; ödenen paraların rayicin üzerinde olduğunu öne sürebilecek kanıt göstermemişsin; yaklaşık maliyetten yola çıkarak kamu zararı tespitinde bulunamazsın. İdarenin takdir hakkına karışmak, yerindelik denetimi yapmak anlamına gelir. Sayıştay Yasasına aykırı...

Kamu İdaresi hızını alamamış, şunları eklemiş; “Subjektif, gerçeklikle bağdaşmayan ve rasyonellikten uzak bir fikir olarak değerlendirilmiştir.”

Bu konu raporun Sayıştay görüşü bölümünde yer bulamamış, adli yargıya gönderilmemiş, Sayıştay dairelerinde yargılanmadığı anlaşılıyor.

'HARCAMAYI YAPAN GÜÇ, KENDİSİNİ DENETLEYECEK OLANI DA SEÇİYOR'

Sayıştay idareyi denetliyor. İdarenin etkisine ve gücüne karşı korunması gerekmiyor mu? Bu tür yanıtlar verilebilmesini nasıl görüyorsunuz?

Karşınızda sizi azarlamaya hakkı olduğunu düşünen bir kurum var ve Anayasa'da yazılı bağımsız olduğunuz kuralını kimse umursamıyor; nasıl denetleyeceksiniz?

Dahası, harcamayı yapan güç, denetçisini de seçiyor.

Aynı rapordan bir başka örnek daha vereyim. İhale yasasının şu meşhur pazarlık maddesinden: İş aceleye bindi deyip, kapalı kapılar ardında birileriyle görüşüp, ihale falan yapmadan pazarlıkla istediklerine veriyorlar. 4734 sayılı yasanın 21/b maddesinden yararlanılabilmesi için doğal afetler, salgın hastalıklar, can ve mal kaybı tehlikesi gibi beklenmeyen ve önceden öngörülemeyen olaylar ortaya çıkmış olmalıdır. Bu maddeye dayanarak 2017 yılında bakın neler yapmışlar: İstanbul Havalimanı'na yetiştirmek için 1 milyar avroya metro hattı ve eklentilerini; 168 milyon liraya metro hattının raylı sistem bağlantılarını; 503 milyon liraya Ankara Keçiören metro hattı yapım ve montaj işini…

Raporda benzeri işlerin 2016 yılında da yapıldığı, idarenin uyarılmasına karşın 2017 yılında vazgeçilmediğinin görüldüğü belirtiliyor.

Sayıştay denetçileri, bunların yapılacağı yıllar öncesinden biliniyordu, neden son ana bırakıldı ve neden iki ay ihale süreci bile beklenemedi, diye sormuşlar. Raporlarına yasanın 21/b maddesini cümle cümle yazmışlar; bu fıkrayı kullanmak için işin acil olması yetmez; önceden öngörülmeyen afet ve benzeri nedenlerin ortaya çıkması; bir an önce çözümlenmezse can ve mal kaybına yol açılma tehlikesi taşıması gibi bir dizi koşulun gerçekleşmesi gerekir. Bunların hangisi oldu da pazarlıkla yaptın demişler.

Yanıtın üslubu aynı: “21/b kişisel kanaat ön plana çıkarılarak yorumlanmıştır… Söz konusu gerekçelere sübjektif bir bakışla yaklaşılmış, projelerin ivediliği, yatırımların merkezi yönetim bütçe kanunundaki stratejik önemi ve öngörülemeyen hususların varlığı göz ardı edilmiştir…”

'SAYIŞTAY'A YOLSUZLUKLA MÜCADELE İŞLEVİ YÜKLEYEMEYİZ, SADECE DENETİM KURUMU'

Sayıştay’ın yolsuzlukla mücadele görevini gereğince yapamadığını mı söylüyorsunuz?

En büyük yanlışı, Sayıştay’a yolsuzlukları ortaya çıkaran, mücadele eden bir kurum işlevi yüklemekle yapıyoruz: Yolsuzlukla mücadele etmek, idarenin görevi. Sayıştay, idarenin bu görevini başarılı yürütüp yürütmediğini denetlemekle görevli bir kurum. Yetersizliklerini buluyor, öneriler geliştiriyor.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bütün teftiş kurulları, müfettişler doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlandı biliyorsunuz. Hiçbir güvenceleri yok, Cumhurbaşkanı'nın seçtiği memurları, Cumhurbaşkanı'nın isteklerini neden yerine getirdin diye nasıl sorgulasınlar?

Bence Sayıştay, raporlarına yalnızca bu gerçeği yazmış olsaydı, “kamuda denetim yapılabilmesinin ortamı kalmamıştır” deseydi o bile yeterdi. Sayıştay yolsuzluk peşine düşmez. Birkaç yüz denetçiyle kamu idarelerinde, KİT’lerde, özel İdare ve belediyelerde böyle bir işin başarılabilmesi düşünülemez.

Ama şunu yapar: Sorumluların, yasalara aykırı, kamu zararına yol açan ya da suç oluşturan eylemleriyle karşılaşılırsa, denetçiler "Yargılamaya Esas Rapor" adlı bir rapor düzenler. Sorumlular, Sayıştay dairelerinde bu raporlar üzerinden yargılanır; sorumlu bulunurlarsa tazmin ettirilmesine karar verilir. Suç oluşturan bir eylem varsa ayrıca adli yargıya bildirilir.

'SAYIŞTAY, YARGILAMA GÖREV VE YETKİSİNİ NERDEYSE UNUTTU'

Sayıştay, yargılama görev ve yetkisini neredeyse unuttu. 2010 yılından bugüne, yazılan yargılamaya esas rapor sayısı iki elin parmakları kadar bile değil. Eskiden daire kararları yayımlanır, uygulamacılara yol gösterilirdi. Epeyce içtihat oluşmuştu. Yayımlayacak karar kalmadığı için bu uygulamadan vazgeçildi.

Bütün bunlar bir yana Sayıştay asıl, Meclis'in bütçe hakkını kullanması için var.

Herkes bilmeyebilir, bütçe hakkı ne anlama gelir?

Bütçe hakkı, Meclis'in yürütme organına verdiği harcama yetkisinin nasıl kullanıldığını denetleme hakkıdır. Meclis'in bütçe hakkı fiilen kalmadı. Bütçeyi hazırlayan ve uygulayan Cumhurbaşkanı Meclis'e karşı sorumlu değil. Siyasal sorumlulukları olmayan bakan adı verilen görevliler Plan ve Bütçe Komisyonu'na gidip bütçelerini ve harcamalarını savunacaklar. Ama bunların genel kurulda konuşma hakları yok. Kısacası, bütçe sahipsiz. Milletvekilleri, yetki kullananların arkasından konuşup rahatlayacaklar.

Aslında bütçe yasasının kabul edilip edilmemesi önemli de değil. Reddedilse bile önceki yıl bütçesindeki ödenek tutarları güncellenip uygulanacak.

Meclis'in bütçe hakkı kalmamışsa Sayıştay’a da gerek kalmamış demektir.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Basında yer alan Sayıştay raporları kaynaklı haberlerin, dikkatleri yolsuzluklara çekme açısından yararı var. Kamuoyu baskısı Sayıştay’ın biraz daha özen göstermesine yol açabilir ve belki gelecek yıllarda daha bol yolsuzluk haberleri okuruz. Ancak karşımıza konulan yolsuzluk bulgularıyla yetinmemeliyiz. Gırtlağımıza kadar yolsuzluğa batmışken, dikkatimizi memur atamalarına, benzin paralarına, piyano akortlarına yoğunlaştırsak işin özünü kaçırırız. Bir de, sorumluları hakkında soruşturmalar açılmasını sağlamışsak rahatlar, görevimizi yapmış olmanın verdiği huzurla köşemize çekiliriz.