İkinci Cumhuriyet’in yeni yasası: Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu

AKP iktidarı eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet’in toplu iş ilişkileri yasası 18 Ekim 2012 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulan yeni yasayla toplu iş ilişkileri ve sendikal alan sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda esneklik paradigmasına uygun olarak yeniden düzenlendi.

Birinciden farklı değerlere, zihniyete, paradigmaya sahip olan ve yeni rejimin kurucu metni olan yeni bir Anayasa hazırlığı içindeki İkinci Cumhuriyet, gerici ve sınıfsal karakterine uygun olarak birçok alanda hukuki dayanaklarını oluşturmaya devam ediyor.

2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu ile bireysel iş ilişkileri alanını kısmen de olsa “güvencesiz, esnek ve taşeron” çalışma biçimine göre yeniden düzenleyen İkinci Cumhuriyet, en son söz konusu ilkeler çerçevesinde sendikal alana ve toplu iş ilişkilerine müdahale etti. Buna göre AKP iktidarı eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet’in toplu iş ilişkileri yasası 18 Ekim 2012 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Meclis’te kabul edilerek Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu (STİSK), neo-liberal emek rejiminin yasal dayanaklarından biri olarak kabul edilmelidir.

Bu bağlamda, devlet ve sermaye arasındaki bütünleşmenin ciddi bir sıçrama yaşadığı İkinci Cumhuriyet ile egemenlik alanını genişleten ve sağlamlaştıran sermaye sınıfının, toplu iş ilişkileri alanını da esneklik paradigması çerçevesinde biçimlendirdiği söylenebilir. Böylece toplu iş ilişkilerinin de Türkiye’deki çalışma ilişkilerinin bir gerçeği olan ve fiilen uygulandığı bilinen taşeron, güvencesiz, esnek ve geçici çalışma biçimine dayalı olan esneklik paradigması doğrultusunda yeni bir yasal düzenlemeye tabi kılındığı rahatlıkla ifade edilebilir.

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile toplu iş ilişkileri alanı da esneklik paradigması çerçevesinde biçimlendirilmiş oldu.

İşçi sınıfının sendikalı, örgütlü kesimleri istisna haline geldi
12 Eylül ürünü olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ‘nun (TİSGLK) sendikal hak ve özgürlüklere getirdiği yasaklar ve barajlarla işçi sınıfının merkezindeki kesimler istisna haline gelmiştir. Bu bağlamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) resmen açıklanmayan verilerine göre 10,3 milyon sigortalı işçinin, yalnızca 916 bin olan sendikalı işçi sayısı ise bu çerçevede değerlendirilmeyi hak etmekte.

Ancak 12 Eylül rejimi ve hukuku tarafından marjinalleştirilen işçi sınıfının sendikalı, örgütlü, belirli bir deneyime ve en azından “sınıf farkındalığına” sahip olan merkezindeki kesimleri, bu yeni yasayla tamamen pasifize edilmeye çalışılıyor. Zaten çevre işgücü tarafından kuşatılmış ve bloke edilmiş olan merkezdekiler böylelikle sınıfın etkisiz elemanı haline getirilmeye çalışılıyor.

Yeni yasayla işçi sınıfının sendikalı, örgütlü, belirli bir deneyime sahip olan merkezindeki kesimler marjinalleştirildi.

Çoğunlukla kayıtdışı, güvencesiz ve sendikasız çalışan çevre işgücünün ve işçi sınıfı içindeki bu bölünmenin bilincinde olan AKP iktidarının, hayata geçirmeye çalıştığı emekçi düşmanı tüm yasal düzenlemelerin kamuoyu nezdinde meşruluğunu sağlamak için çevre işgücünü daha özelde ise taşeron işçileri temel alması bu çerçevede değerlendirilmelidir. AKP hükümeti tarafından basına sızdırılan bilgiler doğrultusunda kıdem tazminatı gaspından pek çok sendikal hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına varana kadar tüm yasal düzenlemelerin “Taşeron işçilere müjde” şeklinde sunulması bu durumun en önemli kanıtı niteliğinde.

Sermaye, AKP eliyle hegemonyasını pekiştirdi
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası sermayenin hegemonyasını pekiştirdiği, işçi sınıfının ise savunmaya çekildiği son otuz yılın yanı sıra devletin sermayeleştiği ve sermayenin devletleştiği AKP’li yılların en önemli yasalarından birini oluşturmakta. Bu bağlamda patronların talep ettiği AKP’nin ise aynen uyguladığı yeni sendikalar yasası 12 Eylül darbe hukukun dahi gerisinde kalmıştır.

AKP iktidarı, sınıfsal karakterine ve otoriter yönetim anlayışına uygun olarak dayattığı yeni yasa ile sendika kurma hakkına yönelik engelleri, işkolu, işyeri, işletme barajlarını, çarpık yetki sistemini ve grev yasaklarını ağırlaştırarak korumuştur.

Örgütlenme özgürlüğü genişlemiyor
Türkiye'nin 1992 yılında kabul ettiği 87 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi’ne göre örgütlenme özgürlüğünü esas almasına karşın, AKP’nin yeni yasasında da sendikaların sadece "işkolu" esasına dayalı olarak örgütlenebilme modeli aynen korunmuştur. Örgütlenme özgürlüğündeki kısıtlayıcı tutumu nedeniyle uzun bir süredir Türkiye'nin, Uluslararası Çalışma Örgütü organlarında eleştirilmesine karşın, korunmuş olan bu anlayış ile emekçilere işyeri ve meslek düzeyinde örgütlenme hakkı tanınmamış, federasyon biçiminde üst örgütlenme modeli gündeme getirilmemiştir.

Oysa 12 Eylül öncesinde yürürlükte olan 274 sayılı Sendikalar Yasası, işyeri esasına göre örgütlenme konusunda bir sınırlama getirmediği için tek bir işyerindeki işçileri örgütleyen bir sendika işyerinde yetkili sendika olabilmiş ve toplusözleşme yapabilmişti. Ancak 12 Eylül sonrasında hazırlanan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile sendikaların güçlendirilmesi adı altında "işyeri sendikacılığı" uygulamasına son verilerek sendikaların sadece "işkolu" düzeyinde kurulabilmesine izin verildi. Böylece sınırlı, zayıf ve kolayca denetlenebilir bir sendikal yapının oluşturulması sağlandı.

Dolayısıyla sendikalar iş kolu barajını aşabilmek ve üye sayılarını arttırabilmek için hem kamu hem de özel sektördeki büyük işletmelere yönelmek durumunda kaldı. KOBİ’lerde, küçük işyerlerinde örgütlenme çabası anlamsız hale getirildi.

Ayrıca işkolu barajının yanı sıra işyeri düzeyinde örgütlenme hakkı tanınmayarak gereksinimleri doğrultusunda işyerlerinde çalışan işçilerin bizzat kendilerinin bir sendika kurabilmeleri veya bildikleri bir sendikaya üye olabilmelerine dayanan toplu sözleşme düzeni de ortadan kaldırılmış oldu.
Diğer taraftan sınırlı sendika kurma hakkı doğrultusunda yeni yasayla yine işsizlere, emeklilere, öğrencilere sendikalaşma hakkı tanınmamış, bu hak yalnızca işçi ve işverenlere verilmiştir.

Yetki barajı yükseldi
Sendikaların toplu iş sözleşmesi yapmak için sahip olmaları gereken ehliyet ve yetki barajları 6356 sayılı yeni yasadaki en tartışmalı başlıklarda biri olarak karşımıza çıkıyor.

Hatırlanacağı üzere, Yasa Tasarısı, henüz TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülürken TOBB temsilcisi, işkolu barajının düşürülmesiyle “marjinal” sendikaların yetki alması ve iş barışının bozulmasından endişe ettiklerini dile getirmişti.

AKP hükümetinin kamuoyunu yanlış yönlendirerek yüzde 10’dan yüzde 3’e düşürdüğünü iddia ettiği iş kolu barajı kademeli olarak arttırıldı. Ekonomik ve Sosyal Konseye (ESK) dâhil olan konfederasyonlara üye olmuş sendikalar için bu baraj 2016 yılına kadar yüzde 1 olarak belirlendi. Buna göre, 2013 yılı Ocak istatistikleri SGK verilerine göre açıklanacak ve 2013 yılı Ocak ayında baraj %1, 2016 yılı 7.ayında baraj %2, 2018 yılı 7.ayında baraj %3 olarak kademeli şekilde belirlenecek.

Yeni yasayla yüzde 3 barajını geçebilmeleri için tanınan 5 yıllık süre zarfında sendikaların söz konusu barajı aşabilmeleri için üye sayılarını ciddi bir düzeyde arttırması gerekmekte. Ancak ücretli emeğin oranının artmasına karşın, sendikalaşma oranlarının barajlar ve yetki sorunları nedeniyle sürekli olarak azaldığı bir ortamda, yasakçı yapıyı koruyan düzenlemelerle, iş kolu barajının altında kalan sendikaların bu süre içinde üye sayılarında ciddi bir artış yaşanması pek de mümkün görünmemekte.

AKP hükümeti, yeni yasayla her ne kadar yüzde 10 olan işkolu barajının, yüzde 3'e düşürdüğünü iddia etse de, söz konusu baraj fiilen çok daha yüksek bir düzeye çekilmiş oldu.

Grev hakkında olduğu gibi keyfi bir uygulamayla sendikal hak ve özgürlükleri istediği zaman kaldırıp istediği zaman geri veren AKP iktidarının, toplu iş ilişkileri alanında da otoriter tavrını sürdürerek toplu sözleşme yetkisini yine Çalışma Bakanlığı’na verdi. Böylece söz konusu yetki uygulamasında hükümetin insafına bırakılan sendikalar, bakanlıkla yani siyasi iktidarla ile kurulan ilişkileri neticesinde yetki tespiti yapılacak.

İşkolundaki yüzde 3 barajının yanı sıra, iş yerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının (İşyeri barajı %50+1,), işletmede ise yüzde 40'ının kendi üyesi bulunması şartını arayacak.

Eski düzenlemeye göre sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için işkolunda çalışan kayıtlı işçilerin yüzde 10'unu, işyerinde veya işletmede çalışan işçilerin ise en az yüzde 50+1'ini üye yapmış olmak şartı aranıyordu.

Yeni yasayla ise işyeri barajındaki oran, işyerleri için aynen korunurken (yüzde 50+1 üye yapma koşulu), işletmelerde işyeri barajı oranı yüzde 40+1 oldu.

Patronların yürüttüğü lobi faaliyetlerinin sonuç vermesiyle sınıfsal tavrını bir kere daha ortaya koyan AKP hükümeti, yeni yasayla her ne kadar yüzde 10 olan işkolu barajının, yüzde 3'e düşürdüğünü iddia etse de, söz konusu baraj fiilen çok daha yüksek bir düzeye çekilmiş oldu.

Hem eski istatistiklerle 5,4 milyon olan işçi sayısının yeni istatistiklerle 11-12 milyon işçiye yükselmiş olması, hem de yeni yasayla işkollarının sayısı 28’den 21’e indirilmesi sebebiyle işkollarında çalışan işçi sayısı artmış oldu. Bu nedenle kademeli olarak yüzde 10’dan yüzde 3’e düşmüş görünen baraj engelinin fiilen çok daha yüksek bir orana ulaşmış oldu. Gerçek işçi ve sendikalı işçi sayıları esas alınmasıyla kurulu 103 sendikadan yaklaşık 60’ı yüzde 1 barajına takılıyor. Ayrıca yüzde üçlük işkolu barajı uygulandığında birleşen işkollarında artan işçi sayısı ile birlikte, toplu sözleşme yapma yetkisi bulunan 51 sendikadan sadece 20’sinin barajı aşabileceği ifade ediliyor.

DİSK’in, SGK Aralık 2011 istatistikleri ile Çalışma Bakanlığı istatistikleri Aralık 2011 verileri üzerinden hazırladığı "Sendikalar ve Yetki Sorunu Raporu"na göre, yüzde 3 barajı ile 6 milyon 298 bin işçi için Toplu İş Sözleşmesi'nin (TİS) hayal haline geleceğini, 7 işkolunda işçilerin yetkili sendika bulamayacağını vurgulamıştı.

İşkolu sayısı 28’den 20’ye düştü
Kabul edilen yasayla, işkolları yeniden belirlenerek 28'den 20'ye düşürüldü. Buna göre, "Avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık", "Gıda sanayi", "Madencilik ve taş ocakları", "Petrol, kimya, lastik, plastik ve ilaç", "Dokuma, hazır giyim ve deri", "Ağaç ve kağıt", "İletişim", "Basın-yayın ve gazetecilik", "Banka, finans ve sigorta", "Ticaret, büro,eğitim ve güzel sanatlar", "Çimento, toprak ve cam", "Metal", "İnşaat", "Enerji","Taşımacılık", "Gemi yapımı ve deniz taşımacılığı, ardiye ve antrepoculuk", "Sağlık, sosyal hizmetler", "Konaklama ve eğlence işleri", "Savunma ve güvenlik" ile "Genel işler" olmak üzere 20 işkolu sıralandı.

TİS süreci patronların itirazlarına açık hale geldi
Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası, bakanlığa başvurarak yetkili olduğunun tespitini isteyecek. İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren ise bakanlığa başvurarak yetkili işçi sendikasının tespitini isteyebilecek.

Yasalaşan bu madde ile sendikaların yetki müracaatına patronlarca yapılacak itirazlara olanak tanınmış oldu.

Sendikal tazminat kaldırıldı
İçerisinde eski sendikacı yeni milletvekilleri Hak-İş eski Başkanı Salim Uslu ile Hak-İş eski Yöneticisi Hüseyin Tanrıverdi’nin de bulunmasına karşın AKP’lilerin oylarıyla sendikal tazminat sesiz sedasız ortadan kaldırıldı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’nun (TUSKON) AKP ile yaptığı işbirliği doğrultusunda 30’dan az işçi istihdam eden işyerlerinde çalışan işçiler ile 6 aydan az kıdemi olan işçiler sendikal güvenceyi ortadan kaldırdı.
Buna göre, Türkiye'de mevcut işletmelerin çok büyük bir bölümünün 30 ve 30'un altında işçi çalıştırdığı düşünüldüğünde emekçi sınıfların büyük bölümünün sendikalaşmasının yasaklandığı ve işten atılmasının kolaylaştığı söylenebilir.

2821 sayılı yasanın “sendika özgürlüğünün güvencesi” başlıklı 25. maddesi, işçilerin sendika üyeliğini güvence altına alıyordu. İşverenin sendikalı işçiyi işten atması ya da ayrıma tabi tutmasını engelleyen madde, ayrıca işverene bazı yükümlülükler de getiriyordu. İşveren, bu yükümlülükleri yerine getirmezse, işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminat ödeyecekti.

Grev yasakları AKP ile sürüyor
2010 yılında yapılan Anayasa referandumuyla sendikaların genel, siyasi ve dayanışma grevi yapma yasağını kaldırdığını iddia eden AKP iktidarı, 6356 sayılı yeni yasayla grev hakkını engelleyen hükümleri genişleterek yasakları sürdürdü.

Buna bağlı olarak yeni yasada genel, siyasi ve dayanışma grevleri yasak olarak özellikle tanımlanmamakla birlikte, yasal grev tanımı, salt menfaat uyuşmazlıklarına göre yapıldığından ve belirli bir prosedüre bağlandığından, bu koşullara uyulmadan yapılan her grev yasa dışı kabul edilecek.

Yeni yasanın 58.maddesine göre, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve kanuni grev” olarak ifade edilmiştir. “Kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grev kanun dışıdır” ifadesine yer verilmiştir.

Diğer taraftan yeni yasa “toplum sağlığı ve milli güvenlik” gerekçesiyle hükümete grev erteleme yetkisi tanıdığı gibi, halen var olan “grev ertelemesi” kararına yargı itirazı hakkını da ortadan kaldırmıştır. 2 Eylül ürünü olan 2821 sayılı yasada “Bakanlar Kurulunun erteleme kararları aleyhine Danıştay’da iptal davası açılabilir ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenebilir” hükmü yer alırken, yeni yasada bu düzenlemeye yer verilmemiştir.

Eski 2822 sayılı yasaya göre, alınmış bir grev kararı genel sağlık veya güvenlik gibi nedenlerle Bakanlar Kurulu Kararı ile ertelenebiliyor ve ertelenme sonucu taraflar anlaşamamışlarsa veya özel hakeme gitmemişlerse uyuşmazlık, Yüksek Hakem Kurulu'na gitmekte, Kurul da, taraflar adına toplu iş sözleşmesini bağıtlamaktaydı.

Aidat miktarını sendika belirleyecek
Eski yasa çerçevesinde sendikalar üyelerinden her ay en fazla bir gündelik tutarında aidat alabiliyorken, yeni yasanın 18.maddesine göre üyelik aidatı, kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve esaslara göre genel kurul tarafından belirlenecek. Böylece aidatla işçinin ücreti arasındaki bağ ortadan kaldırılarak aidat miktarının sendikalar tarafından belirlenmesi sağlanıyor.

Bir yıldan fazla süren işsizlik sendika üyeliğini düşürecek
Ayrıca yeni yasayla üye işçinin bir yıldan uzun süre işsiz kalması halinde, işsiz üyenin üyeliği düşecek. İşsiz kalan bir işçi en fazla yardımlaşmaya, dayanışmaya gereksinim duyduğu bir anda yasal olarak sendika üyeliği düşmüş olacak.

Kuruculuk şartı Hak-İş’e uygun olarak değiştirildi
2821 Sayılı Sendikalar Kanunu’nun başlıklı 5.maddesinde sendika kurucusu olabilmek için aranan “Sendikanın kurulacağı iş kolunda fiilen çalışır olma’ ve “Türkçe okur-yazar olma” bulunma şartı, yeni yasanın 6.maddesinde “Kuruculuk şartları” başlıklı 1. fıkrasıyla kaldırılmıştır.

Özellikle Hak-İş ile davalık olan Türk-İş hem gazetelere verdiği ilanlarda hem de Cumhurbaşkanı’na gönderdiği mektupta konuyla ilgili eleştirilerini ifade etmiştir.

Bir süre önce Hak-İş’e bağlı Öztarım-İş sendikası Türk-İş’e üye olan Tarım-İş sendikasının örgütlü olduğu TİGEM’de agresif bir faaliyet yürüterek ve yeni üyelikler elde etmişti. Bunun üzerine söz konusu sendikanın kurucuları o işkolunda çalışmadığı için Türk-İş’e bağlı sendika tarafından dava açılmıştı. Ancak yeni yasada tanınan bu hak ile devam eden davanın gerekçesi boşa çıkmış oldu.

(soL- Haber Merkezi)