Ekonomi dikiş tutar mı?

Başbakan Yardımcısı dolar ve petroldeki hızlı çıkışın etkilerinin göründüğü kadar kötü olmadığını, iyi yanları da bulunduğunu söyledi. Belli oranda kalıcı olduğu düşünülen ‘yeni fiyatlar’ dünyası Türkiye ekonomisinde önemli kırılmalara yol açabilir ve yeni ‘düzenlemeleri’ gündeme getirebilir.


soL

Dolar 4,40’a, petrol fiyatı 77 dolara doğru çıkarken Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, döviz piyasalarında dalgalanma olduğunu, reel sektörün etkilenmeyeceğini, petrol fiyatlarındaki artışın doğrudan olumsuz etkileri kadar, dolaylı olumlu etkileri bulunduğunu söyledi. Şimşek herkesin “bardağın boş yarısı”na baktığını, oysa bardağın “yarıdan fazlası”nın dolu olduğunu iddia etti. Şimşek, turizm gelirlerdeki artışa ek olarak, petrol fiyatlarındaki artışa bağlı olarak OPEC üyesi ülkelerin gelirlerindeki yükselişin ihracata da yarayacağını söyledi. 

Şimşek haklı mı? İyi şeyler de oluyor mu?

Turizm gelirlerindeki artış dışında Şimşek’in önermelerinin tartışmalı olduğu görülüyor. 2018 yılı başından bugüne TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 10’a yaklaştı. Aynı dönemde petrol fiyatı da yüzde 17’ye yakın arttı. Petrol fiyatlarındaki artış tüm enerji hammaddelerine etkilerinin yanısıra petrol kullanılarak üretilen ara malı, nihai mamul fiyatlarını da etkiliyor. Nitekim yılın ilk çeyreğinde ithalat ihracattan hızlı arttı ve dış ticaret açığında yüzde 64 artış ortaya çıktı. 

SADECE PETROL FİYATLARINDA DEĞİL CARİ AÇIKTA DA ESKİ GÜNLERE DÖNÜŞ
2017 yılında petrol fiyatları yüzde 24 artarken Türkiye’nin ithalatı yüzde 18’e yakın arttı. Artışta petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artış en önemli önemli etkenlerden biri oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’la nükleer anlaşmadan çekildikleri kararını açıklamasından önce değişik kuruluşların yaptıkları tahminlerde petrol fiyatlarıın 2018 yılında yüzde 23 civarında artarak 80 dolar seviyesine ulaşması öngörülüyordu. Trump açıklamasıyla gözlenen çıkışın bu beklentileri yukarıya taşıyacağı tahmin ediliyor. 

Petrol fiyatlarında 2018 yılında da yüzde 20’nin üzerinde artış olması, toplam ithalatın 280 milyar dolara yaklaşması anlamına geliyor. Şimşek’in söz ettiği ek talebe rağmen ihracatın, en iyimser tahminle, üretim ve pazar yapısındaki kısıtlar nedeniyle 170-175 milyar dolar bandında kalması ve dış ticaret açığının 100 milyar doları aşması bekleniyor. Türkiye’nin ihracatına önemli katkı sağlayan otomotiv başta olmak üzere makine, elektrikli teçhizat gibi sektörlerde kapasite kısıtları nedeniyle 2018 ve 2019’da çok yüksek oranlı artış olanağı bulunmuyor.

2017 yılında 26 milyar dolar civarında olan turizm gelirlerinin 2018 yılında 32-34 milyar dolar bandına çıkacağı öngörüleri dikkate alındığında bile cari açıkta çok önemli bir artış söz konusu olacak. 2017 yılında 47 milyar dolar olan cari açığın 2018 yılında 60 milyar doları aşabileceği düşünülüyor. 60 milyar dolar açığın finansmanının gerektirdiği dış kaynak TL’nin değer kaybıyla birlikte önemli bir yük haline geliyor. 

Fiyat artışları petrolden ibaret değil, uluslararası gelişmelere bağlı olarak diğer emtia fiyatları da artıyor. 

‘REEL KESİM’ SAĞLAM MI?
Şimşek “reel sektör”ün sağlam olduğunu vurguladı. Ancak Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) hafta başında yayınladığı bir değerlendirmede Arjantin’le birlikte Türkiye’nin yabancı para bazında borçluluğun en yüksek ülke olduğuna ve bu durumun büyük bir risk teşkil ettiğine işaret etti. Türkiye’de toplam borcun yüzde 60’a yakın bölümü döviz bazında. Yurtiçi borçların TL’ye çevrilmesi, yeniden yapılandırılması mümkün olsa da şirketlerin doğrudan yurtdışı borçları 160 milyar dolar civarında. Gelirlerinin büyük bölümü TL bazında olan şirketlerin borçlarını yönetmesi, tüm ek düzenlemelere rağmen çok güç görünüyor.

YAPTIRIMLAR DA EKLENİRSE GÜÇLÜ BİR SARSINTI KAÇINILMAZ
ABD’nin İran yaptırımlarının etkilerine ek olarak Brunson ve Hakan Atilla davalarının uzantısı Türkiye’ye yönelik ABD yaptırımlarının da gündeme gelmesi durumunda ekonominin “yönetilemez” hale geleceği, büyük borç çevirme operasyonunun yürütülmesinin güçleşeceği görülüyor. Kamunun hem bankacılık hem de reel sektör risklerini daha fazla ve açıktan doğrudan üstlendiği ve belki birtakım “eliminasyonlar”ın yapılacağı bir sürece adım adım daha fazla yaklaşılıyor olabilir… Belli oranda kalıcı olduğu düşünülen “yeni fiyatlar” dünyası Türkiye ekonomisinde önemli kırılmalara yol açabilir ve süreci sermaye lehine en az hasarla atlatmaya yönelik yeni “düzenlemeleri” gündeme getirebilir.