3,5 saat ve sağlık

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Sonunda beklenen gün geldi, İstanbul – İzmir otoyolu açıldı. Bugün soL Portal, bir gazetecinin yolu denediğini ve yolun 3,5 saat değil, 5 saat sürdüğünü yazıyor. Muhtemelen bu hafta binlerce insan aynı deneyimi yaşayacak ve iki il arasını kimse 3,5 saatte kat edemeyecek. Peki, günün sonunda “yol 3,5 değil, 5 saatmiş” denecek mi? Hayır! İstanbul – İzmir arası 3,5 saate indi denmeye devam edilecek. İddiaya girmek isteyen var mı?

Neden bu kadar “emin” konuşuyoruz? Çünkü “ideolojinin” ve “ideolojik mücadelenin” ne demek olduğunu az çok biliyoruz. Egemen sınıf(lar)ın egemenliklerini korumak ve sürdürebilmek için, egemenlikleri altındaki insanların “zihinlerini” nasıl yönettiklerini ve yönlendirdiklerini biliyoruz. Hiçbir iktidarın insanların zihinlerine hitap etmeden ayakta kalamayacağını biliyoruz.

İşte bu nedenle bize göre her şey apaçık ortada olduğu halde, insanlara nasıl sömürüldüklerini, kandırıldıklarını, dolandırıldıklarını anlatamıyoruz ve gösteremiyoruz. Hatta insanların kör parmağım gözüne gerçekleri görememeleri karşısında kimi zaman insanları suçluyor, karamsarlığa kapılıyoruz. İstanbul – İzmir otoyolu da böyle olacak ve tek bir sürücü bile yolu 3,5 saatte kat edemediği halde, herkes “yol 3,5 saate indi” demeye devam edecek.

MEKANİZMA NASIL İŞLİYOR?

Bir insan, ne yaparsa yapsın 5 saatte kat edebildiği bir yolun, artık 3,5 saate indiğini nasıl kabullenebilir? 

Bunun için insanı, yolun gerçekte 3,5 saat sürdüğüne, birçok insanın yolu 3,5 saatte kat ettiğine, eğer İstanbul’dan İzmir’e 3,5 saatte gidemiyorsa sorunu “kendisinde” araması gerektiğine ikna etmek gerekiyor. Birey ancak bu şekilde düşündüğünde 5 saat süren yolun 3,5 saatte kat edilebileceğine inanabilir. 

Şüphesiz burada Andersen’ın “Çıplak Kral” öyküsünde anlattığı gibi, insanların gerçekleri dile getirmekte yeterince cesur olamamalarının da rolü büyüktür, fakat asıl mesele insanların çoğunun gerçekten kralın çıplak olduğunu “görememeleridir” ve maalesef insanların gözünün açılması için masaldaki gibi birinin “kral çıplak” diye bağırması yeterli olmaz.

3,5 SAATTEN SAĞLIĞA

Sağlık konusunda da (diğer bütün alanlarda olduğu gibi) aynı mekanizma işletiliyor ve insanlar hastalıkların nedenlerinin “kendilerinde” olduğuna “inandırılıyorlar”. Sağlık insanlara “sosyal” boyutlarından tamamen arındırılarak, bireysel “biyolojik” bir olgu olarak sunuluyor. 

Özellikle kansere veya kalp hastalıklarına yakalanan birinin, “suçu” öncelikle kendisinde, yediklerinde – içtiklerinde, davranışlarında – alışkanlıklarında, genlerinde vb aramasının nedeni budur. Elbette yalnızca birey değil, toplum da “aynı şekilde” düşündüğünden, kansere veya kalp hastalıklarına yakalanan insanlarda “kusur” arar. 

Tıbbın bu inanışları boşa çıkartacak devasa bir literatüre sahip olmasına rağmen, tıbbın uzmanlarını, hekimleri dahi insanların sağlığında en büyük rolü “sosyal belirleyicilerin” oynadığına ikna edemezsiniz. Bu nedenle hekimler kalp krizi geçiren hastalarına öncelikle “ne iş yaptıklarını” değil, sigara içip içmediklerini sorarlar.  

İnsanlar 5 saatlik yolun 3,5 saat sürdüğüne nasıl inanırlarsa, hastalıkların çalışma ve yaşam koşullarından çok yaşam tarzlarından veya genlerinden kaynaklandığına aynı şekilde inanırlar. 

PANZEHİR ÖRGÜTLENME

Andersen’in masalında bir çocuk “kral çıplak” diye bağırdığında herkesin “gözü açılmıştı”, fakat ne yazık ki gerçek yaşamda bundan fazlası gerekli. Egemen sınıfların, egemenlikleri altında yaşayanların zihinlerini, gerçekleri bulandırmak için “zehirlediklerini” kabul edersek, bunun panzehri de “örgütlü” olmaktır. İnsanlar ancak örgütlenerek zihinlerinin “esir” alınmasını engelleyebilirler. 

Bu hafta İstanbul – İzmir arasını 5 saatte kat edebilenler, eğer Sol Portal’ı izliyorlarsa “suçun” kendilerinde olmadığını görecekler, kendilerine “yol 3,5 saate indi” diyenlere daha güvenle “hadi canım sende” diyebileceklerdir. Sağlık konusundaki boş inançları yenmek belki çok daha zordur, fakat Sınıfın Sağlığı’nı izleyenler de, en azından örneğin “beslenme borazanlığı” yapanların aslında nasıl sağlığı “biyolojiye” hapsetmeye çabaladıklarını daha kolay görebileceklerdir.