Venezuela dış politikası: belirleyenler ve hedefler

Hugo Chavez’in Ekim ayında çıktığı Doğu Avrupa ve Orta Doğu turu Venezuela dış politikasının nasıl bir eksende kurulduğu konusunu yeniden gündeme getirdi. Emperyalizmin halkçı Chavez iktidarını yalnızlaştırma girişimlerini Latin Amerika’dan başlayarak kıran Venezuela, bağımsızlıkçı, barışçı ve dayanışmacı bir dış politika izlemeye devam ediyor.

Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez Ekim ayında Rusya, Belarus, Ukrayna, İran, Suriye, Libya ve Portekiz’i ziyaret etti ve çeşitli başlıklarda 69 ikili anlaşmaya imza attıktan sonra ülkesine döndü. Bu dış politika turuyla ilgili dönüşte yaptığı açıklamada yeni kurulan çok kutuplu dünyada Venezuela’nın ve Bolivarcı Devrim’in önemli bir rol oynamaya başladığına ve bu rolün dünya ülkeleri tarafından da kabul edildiğine dikkat çekti. Chavez bu turun emperyalist hegemonyanın çöküşünü hızlandıracak ve barışçıl ve dengeli bir dünyanın gelişini güvence altına alacak ilişkiler kurmayı hedeflediğini ifade etti. Her ne kadar Chavez Venezuela’nın ayakta kalma mücadelesinden ofansif mücadeleye geçtiğini söylese ve Latin Amerika’da sol iktidarlar belirli bir mevzi elde ettilerse de, mevcut uluslararası konjonktürde Venezuela dış politikasının temel belirleyeni savunmada çoğalmak olmaya devam ediyor. Nitekim Chavez “Bana ne kadar çok saldırırlarsa ben de o kadar çok Tahran’a, Minsk’e, Şam’a gideceğim, ne kadar özgür olduğumuzu ve olacağımızı göstermek için” diyor.

Chavez’in turu Batı basınında Ahmedinejad’la kucaklaşırken çekilmiş resimler, İran’a 10 yılda 9. ziyaret vurguları, Venezuela’nın İran’a yasadışı uranyum sağladığı ya da sağlayacağı suçlamaları, “şer ekseni” ve diğer baskıcı rejimlerle sıcak ilişkiler teması eşliğinde yer buldu. Zaten uzun süredir ABD ve Latin Amerika sağı Venezuela’nın dış politikasını ABD’ye rakip ya da karşıt ülkelerle ilişkilerin kuvvetlendirilmesi suretiyle ABD çıkarlarının zayıflatılması, silahlanma ve Latin Amerika’ya devrim ihracı çerçevesinde tarif ediyor. Oysa Venezuela’nın dış politika hedefleri şöyle özetlenebilir: Neoliberalizme ve ABD’nin siyasi, iktisadi ve askeri saldırganlığına karşı öncelikle Latin Amerika’da bir birleşme ve bütünleşme sağlamak, ABD ve AB’nin devrimci iktidarları uluslararası planda yalnızlaştırarak zayıflatma girişimleri karşısında dış ilişkileri zenginleştirmek ve yatırım ortaklıkları ve ticaret ilişkilerini çeşitlendirmek.

Venezuela’nın Latin Amerika politikası ve bölgedeki önemi
ABD dış politikasının temel direklerinden biri Latin Amerika’yı kontrol altında tutmak. Bu amaçla Vaşington özellikle 1970’lerde bölgedeki sol yükselişi engellemek için darbe ve diktatörlüklerin, sola karşı yürütülen kıyımların baş destekçisi ve tedarikçisi oldu. 1990’lara gelindiğinde siyasi hakimiyetini sağlamış ve bölgedeki tek aykırı ses olan Küba’yı izole etmiş olmanın rahatlığıyla ABD, Vaşington konsensüsü ve Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (FTTA) projeleriyle bölgesel etkinliğini artırmaya girişti. Dış ticaret politikalarının belirlenmesinde ABD’ye bağımlılığın ve neoliberal uygulamaların yarattığı yoksullaşma 1990’larda yükselen ve 2000’lerde halkçı/sol liderlerin iktidara gelmesiyle sonuçlanan bir tepki yarattı. Venezuela’da Chavez iktidarı, özellikle de 2002’deki ABD destekli darbeyi alaşağı edip iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra, bir yandan ülke içinde devletleştirmeler ve sosyal programlar ile devrimci adımlar atarken diğer yandan FTTA’ya karşı alternatif bütünleşme projelerinin içinde yer aldı ve 2004’te Küba’yla birlikte Bizim Amerika Halkları için Bolivarcı İttifak’ın (ALBA) öncülüğünü üstlendi.

ALBA’ya daha sonra Bolivya, Nikaragua, Dominika, Honduras, Ekvador, Saint Vincent, Grenada ile Antigua ve Barbados katıldı. Venezuela bir yandan UNASUR, MERCOSUR ve diğer bölgesel örgütlerle işbirliğine devam ederken diğer yandan ALBA aracılığıyla işbirliği, dayanışma, kolektif kalkınma ve halkların refahını sağlama ilkelerini bölgede ekonomik bütünleşmenin temeli haline getirmeyi hedefledi. Piyasa kuralları değil dayanışmacı temeller üzerinde yükselen çok taraflı enerji anlaşmaları PetroCaribe ve PetroAndina ile bölge ülkelerine yönelik yatırım ve teknoloji transferi, düşük fiyattan petrol ve doğalgaz satışı ve sosyal programların finansmanı gerçekleştiriliyor. (1) Venezuela’nın Küba’yla “doktor karşılığı petrol” olarak anılan anlaşması, Karayip ülkelerine faizsiz uzun vadeli kredi açarak petrolü dünya fiyatının yaklaşık yüzde 40 altında satması, Bolivya ve Arjantin’den petrole karşılık soya fasulyesi ve büyükbaş hayvan alması gibi dayanışmacı dış ticaret uygulamaları dikkat çekiyor. (2) Öte yandan Venezuela bölgedeki dış yatırımlarında özel sektörle ortaklık kurmayı reddederek kamucu uygulamaları da özendiriyor. ALBA ortak para birimi Sucre 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren şimdilik sanal olarak kullanılıyor ve orta vadede bölge ticaretinde doların yerini alması hedefleniyor. Amerika Devletleri Örgütü (OAS) zirvelerinden önce ortak gündem oluşturulması, Küba’ya yönelik abluka, Honduras’taki darbe, Kolombiya’daki ABD üsleri gibi pek çok konuda ortak dış politika oluşturan ALBA ülkeleri ayrıca geçtiğimiz yıl ortak savunma stratejisi geliştirilmesi kararını aldı. Kısacası ALBA bir ekonomik projenin ötesinde Amerikan halklarının sosyal ve siyasi birliğini örmeyi hedefliyor.

Ekonomi hacmi itibariyle Latin Amerika’nın en büyük iki devleti olan Brezilya ve Arjantin’in ALBA içinde yer almaması, serbest ticaret ilkelerine dayalı MERCOSUR bütünleşmesini temel almaları ALBA için bir handikap teşkil ediyor. Venezuela ve Bolivya’nın bu iki ülkeye ait kimi şirketleri millileştirmiş olması, Brezilya’nın Haiti’ye asker göndermesi, ABD ile daha ılımlı ilişkileri, Venezuela’nın MERCOSUR’a üye olma ve örgütü sola çekmeye dönük girişimlerine direnç göstermeleri gibi konulardan doğan sorunlar devam etse de Venezuela bu iki büyük güçle kapsayıcı ilişkiler kurmaya, temel sosyal ve dış politika başlıklarında ABD karşıtı ve halkçı çizgide tutmaya özen gösteriyor.

ABD saldırganlığına karşı çok kutupluluk
ALBA’nın kuruluşu ve bundan kısa süre sonra Bolivya, Ekvador, Nikaragua ve Honduras’ta gerçekleşen iktidar değişiklikleri, Venezuela’nın dış ilişkilerinin kıta dışına doğru da çeşitlenmesi üzerinde iki açıdan etkili oldu. Birincisi, Chavez’in savunduğu iktisadi ve sosyal ilkelerin yayılması ve ciddi bir alternatif bütünleşme projesi haline gelmesi ABD’nin saldırganlığını artırmasına yol açtı. ABD ve müttefiki devletlerin Venezuela hükümetine karşı düşmanca tutumları ve ekonomik ve siyasi yalnızlaştırma operasyonlarına karşı ABD hegemonyasındaki gediklerden yararlanma ve yenilerini açma hedefiyle Venezuela gözünü kıta dışına çevirdi. İkinci olarak Venezuela’nın yalnızca ülke içindeki sosyal programları ilerletmekle kalmayıp Latin Amerika’da üstlendiği rolü de sürdürebilmesi için çok daha güçlü bir ekonomiye sahip olması gerektiği ortaya çıktı. Mevcut petrol kaynaklarının devletçi ilkeler etrafında optimum kullanımı ve diğer sanayi sektörlerinde teknoloji ve üretimin geliştirilmesi ihtiyaçları hükümeti kıta dışı ticaret ve yatırım ilişkilerini derinleştirmek arayışına itti.

Venezuela-ABD ilişkileri ABD’nin 2002’de Chavez’e karşı yapılan darbe girişimine verdiği üstü kapalı destekten ötürü zaten gergindi. 2004’te ALBA’nın kurulmasının ardından ABD Venezuela’ya karşı açık bir yalnızlaştırma kampanyasına girişti. İlk olarak OAS’tan antidemokratik rejimlerin örgüte hesap verirliğini sağlamak söylemi altında Venezuela’yı hedef alan bir tasarı çıkartmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. (3) Venezuela’yı “haydut devlet” ilan eden Bush hükümeti 2006 yılında terörizme karşı savaşta işbirliği yapmadığı gerekçesiyle Venzuela’ya savunma teçhizatı satışına ambargo koydu. Öte yandan ise Venezuela’nın komşusu Kolombiya’ya Clinton döneminde başlayan ABD askeri yardım ve yığınağı giderek büyük boyutlara ulaşıyordu. ABD böylece istemeden de olsa Venezuela-Rusya ilişkisinin başlamasına sebep oluyordu. (4) Venezuela’nın Rusya, Brezilya, İsrail ve İspanya ile yürüttüğü askeri ekipman alım görüşmelerine karşı lobi faaliyeti yürüttü ve kimi örneklerde engelledi. (5)

Batılı ana akım medya ise geçtiğimiz 5 yıl boyunca ABD hükümetinin saldırganlığına destek verdi. Popüler konuların başında Venezuela ekonomisinin kötü gidişatı, muhalifler üzerindeki baskılar, Venezuela’nın FARC, Hizbullah, HAMAS, hatta El-Kaide’yle ilişkileri, İran’a gizli gizli uranyum sağladığı, Rusya’nın desteğiyle nükleer silah üreteceği geliyor. ABD’nin “saygın” dış politika dergilerinden Foreign Policy’nin Venezuela ve Chavez’e ilişkin yazılarında nesnel görünme kaygısı ve rasyonel dilin nasıl kaybedildiğini gözlemlemek mümkün. Düzeyi anlamak için şu iki spotu aktarmak yetecektir: “Venezuela’nın ne sakladığı açık değil ama kesinlikle sakladığı bir şey var – ve işin içinde İran da olduğuna göre hayırlı bir şey olamaz.” (6) “Obama, Venezuela devlet başkanını olduğu gibi tanımlamak zorunda: bir terörist ve uyuşturucu kaçakçısı.” (7) Kolombiya’yla yaşanan kriz sırasında yayımlanan bu yazıda Chavez’in (korktuğu için) bölgede açık askeri savaşa girmediği, örtülü savaş yürüttüğü söyleniyor araçları da solcu liderlerin iktidara gelmesi, bölgesel antiemperyalist ittifak ve ALBA imiş. Ne büyük suç!

Gerçekte Venezuela’nın askeri harcamaları iddia edildiği gibi artmış değil. Aksine askeri harcamalara bütçeden ayrılan pay Chavez döneminde azaldı. Üstelik bu pay örneğin Kolombiya’nın ayırdığı payın yarısı kadar. (8) Nükleer silah yapma amacıyla İran’a uranyum yollandığı iddialarını da yalanlayan Chavez, Venezuela’nın nükleer enerjiden faydalanabileceğini ama asla atom bombası yapmayacağını ilan ediyor ve elinde atom bombaları bulunan ülkeleri bunları imha etmeye çağırıyor. (9) Emperyalizmin “sevimli” yüzü Obama ABD’nin “düşmanları caydırmak ve müttefiklerinin savunmasını garanti etmek amacıyla güvenli, emniyetli ve etkili bir nükleer silah cephanesine sahip olmaya devam edeceğini” söylerken (10) antiemperyalist cephenin “öcü”sü Chavez’in nükleer silahsızlanma çağrısı yapması da kaderin bir oyunu olsa gerek!

Ekim ayında Rusya ile Venezuela arasında Rusya’nın elektrik üretimi için ülkede bir nükleer santral inşa etmesine ilişkin imzalanan anlaşmaya Obama hükümeti yumuşak bir tepki vermek zorunda kaldıysa da Chavez hükümetine yönelik sert politikalar hız kesmiyor. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’na bağlı Geçiş İnisiyatifleri Ofisi’nin 2010 raporu, bu yıl Venezuela’da “demokrasi yanlısı” faaliyetlere 9,29 milyon dolar aktarıldığını, bu rakamın bir önceki yılki miktarın 2 milyon dolar üzerinde olduğunu ortaya koyuyor. (11) En son 17 Kasım’da Latin Amerikalı aşırı sağcılar, işadamları ve bazı kaçaklar Vaşington’da ABD Parlamentosu sponsorluğunda hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kanattan temsilcilerle bir toplantı yaptılar. Toplantının sonunda Kongre üyesi Ileana Ros-Lehtinen Vaşington’u bölgedeki müttefikleriyle daha yakın faaliyet yürüterek Venezuela başta olmak üzere Latin Amerika’daki “demokrasi karşıtı tehditlerin” üzerine gitmeye çağırdı. (12) Yakında Dış İlişkiler Komitesi’nin başkanlığını üstlenmesi beklenen Ros-Lehtinen’in, Ahmedinejad’a soykırım inkarcılığını bırakmasını söylediği için geçtiğimiz günlerde Castro’yu öven açıklamalar yapan İsrail Başbakanı Netanyahu’yu bunu yaptığına bin pişman edip özür dileten Küba asıllı azılı bir Küba karşıtı olduğunu hatırlatalım. (13) Söz konusu toplantıda Florida temsilcisi Connie Mack de Kasım başında yapılan ABD parlamento seçimlerinde Cumhuriyetçilerin kurduğu üstünlüğü hatırlatarak Hugo Chavez’e doğrudan karşı koyma zamanının geldiğini belirtti. Gerçekten de önümüzdeki dönemde Vaşington’un giderek daha saldırganlaşan bir politika izlemesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Dış politikanın ekonomik belirleyenleri
Venezuela dış politikasının ekonomik belirleyenleri yüksek petrol gelirlerini devam ettirmek, yeni petrol rezervlerini üretime açmak, enerji pazarını çeşitlendirerek petrol ihracatında ABD’ye bağımlılığı azaltmak ve teknolojik ürünlerin ithalatını artırmak olarak sıralanabilir. Petrol rezervinde dünyada 7. sırada yer alan ve toplam ihracatının yüzde 90’ını petrolün teşkil ettiği Venezuela kısa vadede petrol gelirlerini artırmaya devam etmek istiyor. Bunun için bir yandan Libya ve İran gibi önde gelen petrol üreticisi ülkelerle dünya petrol fiyatlarına ilişkin temaslar kurarken diğer yandan da özellikle Orinoco bölgesindeki kullanılmayan petrol kaynaklarını kullanabilmek için çeşitli ülkelerden şirketlerle yatırım ortaklıkları kuruyor. Son 2 yılda Rusya, Çin, İtalya, Hindistan, Japonya, ABD ve İspanya’dan birçok şirketle Venezuela devlet şirketi Petróleos de Venezuela (PDVSA) arasında Orinoco hattında petrol arama, rafineri ve pazarlama süreçlerinin birlikte gerçekleştirilmesi konusunda anlaşmalar yapıldı. Bu ortaklıkların tamamında PDVSA yüzde 60 payla büyük ortak.

Venezuela petrolü Latin Amerika için de büyük önem taşıyor. Kimi araştırmacılara göre Marshall yardımıyla kıyaslanabilecek bir ölçeğe erişen Venezuela dış yardımları (14) bugüne dek büyük ölçüde petrol gelirleriyle finanse edildi. Chavez yönetimi uzun vadede bunun sürdürülebilir olmadığını düşünüyor ve kalkınmanın farklı endüstriyel ayaklar üzerine kurulması ve tüm Latin Amerika’ya yayılmasını savunuyor. Chavez petrolün sürdürülebilir ve yalnızca bir sektöre değil çok çeşitli sektörlere dayanan bir ekonominin motoru görevini üstlenmesi gerektiğini öne sürüyor. (15) Son yurtdışı turunu değerlendirirken Chavez, kakao, kahve ve diğer tarım ürünlerinin ihracı için anlaşmalara da varıldığını, bu anlaşmaların 100 yıldan uzun süredir Venezuela’ya dayatılan tek bir ürüne dayalı bozuk ekonomik modelin ortadan kaldırılmasına katkı sağlayacağını belirtiyor. (16)

Barınma, eğitim ve sağlık alanlarındaki sosyal programların devam ettirilmesi, Venezuela halkının ihtiyaçlarının daha etkili şekilde karşılanabilmesi hükümetin dış politikada da temel amaçları arasında yer alıyor. Örneğin Ekim ayındaki turda halen ülkenin önemli sorunlarından biri olan konut sorununu çözmek üzere İran, Rusya, Belarus ve Portekiz’le konut inşası anlaşmaları yapıldı. Öte yandan Portekiz’de ilköğretim öğrencilerine dağıtılacak 1,5 milyon laptop bilgisayarın satın alınması ve Venezuela’da bir bilgisayar fabrika açılmasına ilişkin anlaşma imzalandı.

Venezuela 2009 itibariyle toplam ihracatının yüzde 53,5’ini ABD’ye yaparken, toplam ithalatın da yüzde 29,2’sini bu ülkeden gerçekleştiriyor. (17) Bu ilişkinin makul düzeylere çekilmesi için de Venezuela Çin, Hindistan ve Avrupa pazarına daha fazla açılmak istiyor. Nitekim 2003-2008 döneminde Venezuela ile Çin arasındaki ticaret hacmi 10 kat artmış durumda.

Sonuç
Venezuela’nın çok kutupluluk arayışını basit bir “düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımı olarak okumak doğru olmayacaktır. Bolivarcı Devrim’in sorun ve eksiklikleri eleştirilebilir ancak Chavez hükümeti Rusya, Çin ve diğer kapitalist güçlerle ilişki kurarken Bolivarcı Devrim’in temel hedef ve nitelikleriyle tutarlı davranmakta, Venezuela halkının yeni bağımlılık ve sömürü ilişkilerinin içine çekilmesine izin vermemektedir. Adalet, işbirliği ve dayanışmayı ülkelerarası ilişkilerde egemen kılma ve ABD hegemonyasını zayıflatma yolunda Venezuela’nın en azından Güney Amerika’da önemli bir yol kat ettiği ortadadır.

İlke Dikmen

Kaynaklar:
(1) Jason Tockman, Multipolar Machinations: Chávez Endeavors to 'Sow the Oil' with Russia and China, 16 Ekim 2009, http://venezuelanalysis.com/analysis/4870
(2) Christina Defeo, ALBA: How Much of a Turn to the Left in Latin American Governance and Economic Policy?, 19 Temmuz 2000, http://venezuelanalysis.com/analysis/5500
(3) Makram Haluani, The Meeting of Minds and Moves: The Substance and Significance of the Middle East to Venezuela´s Foreign Policy 1999-2008, 28. International Congress of the Latin American Studies Association (LASA), Río de Janeiro, 11-14 Haziran 2009, http://lasa.international.pitt.edu/members/congress-papers/lasa2009/file... s. 4.
(4) Eva Golinger, US Congress to Increase Aggression against Venezuela, ALBA Countries, 19 Kasım 2010, http://venezuelanalysis.com/analysis/5796
(5) Haluani, a.g.e., s. 4-5.
(6) Roger F. Noriega, Chávez's Secret Nuclear Program, Foreign Policy, 5 Ekim 2010, http://www.foreignpolicy.com/articles/2010/10/05/chavez_s_secret_nuclear...
(7) Otto Reich, Chávez’s Covert War, Foreign Policy, 28 Ağustos 2009, http://www.foreignpolicy.com/articles/2009/08/28/chavez_s_covert_war?pag...
(8) Venezuelan military spending–busting another anti-Chavez myth, 12 Haziran 2007, http://venezuelanalysis.com/analysis/2442
(9) http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazi_oku&no=3114
(10) Avrupa En Yakın Ortağımız, Milliyet, 20 Kasım 2010, http://www.milliyet.com.tr/avrupa-en-yakin-ortagimiz/dunya/haberdetay/20...
(11) Eva Golinger, Washington increases Clandestine Ops against Venezuela, 12 Kasım 2010, http://venezuelanalysis.com/analysis/5779
(12) Eva Golinger, US Congress to Increase Aggression against Venezuela, ALBA Countries, 19 Kasım 2010, http://venezuelanalysis.com/analysis/5796
(13) Netanyahu’dan Castro Özrü, Hürriyet, 24 Kasım 2010, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/16367281.asp
(14) Javier Corales, Using Social Power to Balance Soft Power: Venezuela’s Foreign Policy, The Washington Quarterly, 32, 4, ss. 97-114, s. 100.
(15) Tockman, a.g.e
(16) Juan Reardon, Chávez Returns to Venezuela after Signing 69 Bilateral Agreements, 26 Ekim 2010, http://venezuelanalysis.com/news/5737
(17) Mart 2009, http://www.gnexid.org/country/Venezuela.pdf