Sınav’a kurban edilen bilim?

Ülkemizde üniversite giriş sınavlarının lise öğretimi -ve bunun sonucunda da üniversite öğretimi- üzerindeki olumsuz etkileri eminim şu ana kadar çok ele alınmıştır. Her öğreti sanıyorum bu sınavın ülkemizde bir olmazsa olmaz haline getirilmişliğinden ciddi şekilde zarar görmektedir. Lise öğretim sürecinin ilk bakışta üniversite öğretimine temel olması gerekirken, disiplinleri sadece öğrencileri elemek için kullanan sınavın inceliklerine yoğunlaşan bir “test çözmeyi öğrenme” programına evriliyor olduğunu genel olarak görüyoruz. Sanki artık bilimsel bilgiler insanlara öğretim aracılığıyla sunulan bir hizmet değil, insanları eleklerden geçirmenin değişik yolları olarak sadece sınava hizmet ediyorlar. Üniversite öğretimiyse uzun süre bu sınavın kötü etkilerini temizlemeye yönelmek ve tabii ki zaman kaybetmek zorunda kalıyor.

Kendi neslimle 1989 yılında sınava girdiğimde bazı arkadaşlarım liseden mezun olamadıkları için üniversiteye kayıt yaptıramamışlardı. Aynı zamanda fizik hocası da olan okul müdürümüz, üniversiteye gitmek için önce liseden mezun olmalısınız demiş ve kestirip atmıştı. Bu hazin öykü neyse ki o arkadaşlarımın bir yıl sonra sınavda tekrar başarı göstermeleriyle geçip gitti. Tabii ki bu tarz bir kırmızı çizgi yaklaşımını benimsemekten bahsetmiyorum fakat bu verdiğim örnek sanıyorum 1989 yılında bazı liselerin lise öğretimini ne kadar ciddiye aldıklarını açıkça gösteriyor. Belki şu anda da vardır bu tür yaklaşımlarda olan okullar ama sanmıyorum. Liseler artık o liseden mezun olmuş olmakla değil, üniversite sınavında ne kadar öğrenciyi üniversiteye yollamış olmalarıyla değerlendiriliyor. Sınav kontrolü tamamen ele geçirmiş durumda gibi.

Amacım işin, eminim çok çetrefil olan, toplumsal yanı üzerine konuşmak değil kısaca sınavın üniversite öğretimine yaptığı olumsuz etkilerden bahsetmek. Sınav, bireylerin hayatında tek bir günün birkaç saatine sıkıştırılmış zamana ve sınava giren diğerlerine karşı bir yarış olduğundan en önemli beceri soruları hızlı ve doğru çözmek olacaktır. Bu durumda da soru kategorilerini hızlıca farketmek, verili bir soruyu bunlardan birine uyarlamak ve ezberlenmiş formülleri doğru yerlerde kullanmak gerekecektir. İşte tam bu noktada sınavın toplumsal bazı zararları öne çıkıyor gibi. En geniş kitleyi içeren sınavdaki ortalamanın etrafına yoğunlaşmak istiyorum, çünkü sınavın oluşturduğu ortalamanın sınavın zararlarından üniversite öğretiminde kitlesel olarak en çok etkilenecekleri içerdiğini söyleyebiliriz.

Sınava hazırlık o kadar önemli hale gelmiştir ki, sınavın gerektirdiği tekniklerde uzman olabilmek için soruda söz konusu olan bilimin temelleri üzerine düşünmek gitgide arka plana düşerek bir noktada unutulabilir. Örneğin, öğrenci fiziği sadece bir formüller listesi olarak görmeye başlayabilir ve soru kategorilerine dışardan -yani temeller üzerinden bütünsel olarak- bakamaz hale gelebilir.

Sınav tekniği üzerinden edinilmiş bu kötü alışkanlıkların zararlı etkileri öğrenci üniversiteye başladığında hemen kendini gösterebilir. Örneğin, birinci sınıf mekanik dersleri öğrecilerin geneli için oldukça zorludur ve başarı yüzdeleri genel olarak her üniversitede düşüktür. Bunda tabii ki öğrencilerin yepyeni bir öğretim sistemine geçmiş olmalarından kaynaklanan bir tür şok durumu, gençliğin ve özgürlüğün ilk yıllarının getirdiği çoşku ve sınavda başarılı olmanın rehaveti etkilidir, ama bence daha önemli olan unsur öğrencinin sınav tekniklerini kullanmaktan kolay kolay vazgeçmemesidir. Kısacası üniversite sınavında havaya atılan top uzun bir süre zıplamaya devam eder. Daha vahim olan bir başka unsur da öğrencilerin sınavın zorladığı çalışma biçiminden de kolay vazgeçememeleridir: Örneğin, pek rastlanan diğer bir durum da kitapları formüller üzerinden zıplayarak okuma alışkanlığıdır ve sebebi kanımca sınavdır.

İki taraftan da baskı uyguluyor üniversite sınavı: Sadece bilgilerin eksik -hatta bazen yanlış- öğrenilmesine yol açmıyor, aynı zamanda verimsiz ve aslında açıkça zararlı bir öğrenme biçimini de daha çok genç yaşta zorluyor.

Şıklar üzerinden şıklara ayrılmış bir insanlık yaratmaktan daha iyisini yapamaz mıyız?