Denememe ve yanılmama tehlikesi

Fiziğin temel programı evrenin işleyişinin genel ve bütünlüklü bir algısını oluşturmaktır dersek pek de yanlış olmaz. Genel ve bütünlüklü olmaktan kastımız şudur: Küçük, büyük, hızlı, yavaş, kalabalık, seyrek vesaire gibi doğada gerçekleşebilecek tüm durumlar hakkında kuramın söyleyebilecekleri olmalıdır. Bu yüzden atomaltı dünyanın en diplerinden atomlara, oradan genlere, devamında elmalara, insanlara ve gezegenlere, sonra gökadalara ve gökadalar gökadalarına ve nihayet gözlenen evrene kadar her ölçekte bahsi geçen sistemlerin yapısı ve davranışı hakkında ölçülebilir ve sınanabilir önermeler yapılabilmelidir kuram.

Fakat kuramın önermelerinin doğada sınanabilmesini sadece kuramsal düzlemde ele alamayız. Doğada sınanabilirlik pratik düzlemin sorunudur: Bir kuramın doğada sınanabilmesi belki ilke olarak mümkün gözükse de önündeki olası engeller kuramsal değil pratiktir. Pratiğin sadece kendine has bir tarihi vardır demek istemiyorum biliyoruz ki kuram ve pratiğin tarihsel diyalektiğidir önemli olan. Ama ya bu diyalektik kesintiye uğrar ve kuram uzun bir monolog şeklinde hem de tutarlı tutarlı retorik yapmaya başlarsa? Üstüne üstlük ya bu durum pratiğin nefessiz kalmasından -yani kabaca teknolojinin yetersizliğinden ya da bir şekilde ekonomi-politik davranışlarla öyle bırakılmasından- kaynaklanırsa?

Tarihten bir örnek vermek istiyorum. Samos'lu Aristarkus (M.Ö. 310-230), Arşimet'e göre, göksel cisimlerin hareketini anlamada Güneş merkezli bir sistemin olasılığını ilk önermiş insandır. Hatta göklerdeki yıldızların çok uzakta olmaları gerektiğini bu kabulünün "tutarlı" olması için çıkarsamıştır. Haklıdır: Yıldızlar çok uzakta oldukları için Dünya'nın Güneş etrafında dönmesinden etkilenmiyor gibi gözükürler ama eğer Güneş merkezli sistem doğru ise, çok çok ufak da olsa konumlarında yıllık bir salınım olmalıdır. Güneş ve Dünya arasındaki mesafe en yakın yıldızın uzaklığına oranla o kadar küçüktür ki bunu ölçmek ancak teleskoplarla yapılabilir. Sonuç: Aristarkus haklıdır ama sahneye döneminin pratiğinin yapamayacağı bir önermeyle gelmiştir.

Yukardaki örnek kuram ve pratik diyalektiğinin bazen hiç de aşikar gözükmeyeceğini, hatta belki de günümüzden geriye yönelik bir bakışla sanki yırtılmış gibi algılanabileceğini açıkça gösteriyor. Sadece onun yüzyıllar sonra haklı çıkmasını anlamaya kalkarsak, bu durumdan ancak aşkınlığa bir örnek çıkarabiliriz diye düşünüyorum. Yine de Aristarkus'un uzun süre kabul görmemesi bence temelde kuram pratik ilişkisinin sonucudur diyerek sarmalı kapatayım. Tarih yazılıp genişledikçe zamanda yerel olanın -yani kısa süreli sebep sonuç ilişkilerinin- diyalektiği yanında daha uzun vadeli ilişkilerin kurallarını keşfedeceğiz belki de.

Günümüzde, belki tam olarak olmasa da, yukardaki öyküye ilintilendirebileceğimiz bir konumda olmamızdan korkuyorum. CERN'de şu anda gerçekleşen deneylerin bize kuram doğrultusunda yeni ışıklar tutamaması durumunda ilerde daha kapsamlı, daha detaylı bir deney yapılabileceği düşünülebilir. Bunda "kuramsal" bir sorun yoktur. Ama işte yine pratiğin pratiği, tıpkı Aristarkus örneğinde olduğu gibi sorunlar çıkarabilir.

Örneğin kuramın makul bir ölçüde sınanması için gereken deneylerin pratik uygulanabilirlik süreleri çok uzun olursa ne olur? Birkaç nesil sürebilecek deneysel projelere girişebilecek bir tür müyüz? Ya bu tip deneyler artık projelendirilmezse ne olur? Kısacası, kuram ve pratik diyalektiği teknolojik gelişmenin aksaması ya da bir sınıra ulaşması yüzünden kesintiye uğrarsa ne olur?

Kuramsal fiziğin bütünsel kuramı olmaya sicim kuramı 1985' ten beri aday, ama Aristarkus örneğinde olduğu gibi pratikten uzak düşmek zorunda kalırsa ne olur? Dene(ye)meme ve yanılmama yöntemi konusunda uzman felsefi doktrinler var, gelir topu alırlar.

Umarım bilim tarihinde bilindik kalıba uyacak bir uğrağa doğru yol almıyoruzdur: İlkin trajedi ikincisinde komedi...