Elveda Altıok ve Uçuk Hayaller

CHP’nin adeta beyaz bayrak çekerek “merkez sağa” yönelmesine ağıtlar yakacak değilim. Ne var ki, ana muhalefet partisinin, böylesine “düşüncesiz” bir eylemini de alkışlamak, “devrim” diye övgüler düzmekte elimden gelmiyor. Çünkü, sosyalist olmayı bir yana bırakın, sıradan bir yurtsever olarak, 12 Haziran’dan sonra bizleri bekleyen tehlikeyi görüyorum. Kendisinin tanrı tarafından görevlendirildiğine inanan, “mücahit” ruhunu Avrupa Parlamenterleri önünde, tüm hırçınlığı ile kanıtlayan birinin, alacağı yeni yetkilerden sonra neler yapabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Siyasal erki kendinde odaklaştırmayı tek çözüm olarak gördüğü açık olan RTE, 12 Haziran’dan sonra eğer “330” milletvekili sayısına ulaşırsa, istediği her düzenleme de “halka soralım” yutturmasıyla, “referandum” yöntemini sık sık kullanacaktır. Bu yolun meyva veren tek yöntem olduğunu öğrenmiştir. Görünen bu “dikta” tehlikesini ancak emekçilerle, ezilen sömürülen yığınları arkasına alacak sol bir muhalefet engelleyebilir ya da engellemek isteyen yığınlara destek olabilir. Tek başına iktidarda olduğu sürece sol düşünce ve siyaseti acımasızca bastıran CHP’nin, en azından, günahını affettirebilmek için bu yönde bir “politik eylemi” gündemde tutması gerekmektedir. Böylece yığınlar nezdinde inandırıcı olabilir. Unutmayalım, 1977’de “su kullananın, toprak ekenin” sloganı bile yüzde 42’lik bir oy desteğini gerçekleştirmiştir.

Heyhat! “devrim” diye nitelenen milletvekilliği aday listesini açıkladığı zaman ortaya tam anlamıyla bir “karşı devrim” tablosu çıkmıştır. Refik Halid, anılarında Damat Ferit hükümetlerin anlatırken “hayret” ve “ibret” sözcüklerini çok kullanmıştır. Listenin görünümü, bugün yaşasa Refik Halid’i şaşırtır, “piyasacı” ve de “neo-liberal” adayları görünce de kıvancını belirtirdi.

Açıklanan liste sosyal demokrat bir liste değildir. Nasıl olsun ki, örgütten sorumlu genel başkan yardımcısı Gürsel Tekin ve iş kadını Tamaylıgil tüm boyutları ile listeye damgasını vurmuştur. Benim bölgemde Gülsüm Bilgehan, İzzet Çetin ve Sinan Aygün ilk üç sıradadır. Bunlardan sadece eski Harp – İş Başkanı Çetin’e güvenebilirim. Gülsüm Hanımın tek özelliği, İsmet İnönü’nün torunu olmasıdır. Bundan önce de milletvekili olmuş, ne ki sesi soluğu pek çıkmamıştır.

Bir zamanların piyasacı düzenin işlemesini sağlayan bir kurum olan “rekabet kurulu”nda görev yapan Ayaydın listededir. Listenin orta sağ adayları arasında Çetin, Musa Çam ve Çelebi albeni unsurları olarak vitrindedir. Bir bakıma “yetmez ama evet” mecburcularını tatmin için konmuşlardır. Bunların yanısıra bir başka hatalı yaklaşımda listede sırıtmaktadır: “tasfiyecilik”. Bu, politikada asla tevessül edilmemesi gereken bir noktadır. Bu anlayışla ne F. D. Roosevelt, ne W. Churchil, ne de onlara benzer nice örnek politika sahnesinde barınamazlardı. İsmet Paşa’nın doksana yaklaşan yaşıyla Talat Aydemir’i tek başına nasıl dize getirdiğini anımsayalım. Yaş, hastalık dışında insanları politika dışına itmek için neden olmamalıdır.

Önümüzdeki kritik dönem açısından, üzerine büyük görevlerin düştüğü kanısında olduğum ana muhalefet partisinin ne yazık ki bu bitince sahip olmayan, orta sağ adaylarla nereye varacağını merak ediyorum. Bari, oldu olacak, Boyner’lerden birini de aday yapsalardı. Bu listeye çok yakışırdı.

Önümüzdeki dönemde iki konu ağırlığını hissettirecektir: Anayasa değişikliği ve neo-liberal ekonomi politikası. Bu iki konuda CHP’nin elini kuvvetlendirecek, adayları yoktur, AKP ise bu bağlamda “tam teçhizatlıdır”. Burhan Kuzu, Osman Can ve de Tüsiad bu bağlamda gönüllü hizmet sunmaktadır. Ergun Özbudun ve yol arkadaşı ise zaten ilk karalamayı çoktan hazırladılar. Peki CHP’de bu bağlamda çalışacak kim var, Süheyl Batum’mu? Güldürmeyin. Mümtaz Soysal ve Erdoğan Teziç’in yerini Batum tutabilir mi? Bu iki ustaya anayasaya birkaç genç de katılabilir.

Ekonomi politikası, kanımca, CHP’nin en zayıf noktası. Kemal Derviş’in hınk deyicisi Öztrak yeterli mi? Yoksa “ciddi anlamda” Hurşit Güneş mi bu işe soyunacak. Eğer neo-liberal küresel düzene uyumlanılacaksa Babacan, Batman’lı (İngiliz) Mehmet ve yeni Merkez Bankası governöründen ne farkları olacak. Demem odur ki, ne anayasa çalışması ne de uygulanacak ekonomi politikası yönünden ciddi bir değişimi gerçekleştirebilecek adımların atılacağı intibaı verilmiyor.

CHP’ye “nefes almak” için oy verilecek. Çünkü rahat bir nefes almaya çok ihtiyacımız var. Özel yetkili mahkemeler, sakız gibi uzayan, sadece ABD’de mukim, FBI mı, CIA mı hangi servisin koruması altında olduğunu bilemediğimiz “imam”ın ordusu tarafında açılan ve yürütülen Ergenekon ve Balyoz vb davalarla baskı altına alınan Türkiye bu seçimde bu baskıları sırtından atabilecek mi? Gerçekten hepimizin rahat bir nefes almaya ihtiyacımız var.

CHP’de “Manzara-i Umumiye” böyle iken, Başbakan da tam anlamıyla “hayallerle” uğraşmaktadır. Boğazın doğu ve batısında kurulacak iki uydu kent “şehircilik” yaklaşımı açısından tam anlamıyla bir saatli bombadır. Başbakanın doğum gününü kutladığı tüp geçid ise bir kenara atılmış “trajik” bir örnek gibi denizaltında yatarken, ABD elçisinin patlattığı “bu ne perhiz, bu ne lahana” özdeyişini gel de anımsama. Bir yanda “vizyonsuzluk” diğer yanda “uçuk” projeler… “Ne olacak bu Türkiye’nin hali?" söyleşisine gelde başlama!