'Yetmez ama evet'

Seçim sonuçları konusunda ne düşündüğümü soranlara verdiğim yanıt bu. Bu uğursuz cümlenin yaratacağı sevimsiz çağrışımların da elbette farkında olarak buradaki “yetmez”i  "daha iyisi olabilirdi" anlamında söylemedim. Çünkü düzeniçi çözümlerin hiç birisinin iyi olmadığına inanmış biri olarak, kimi “siyaset mühendisleri”nin, şebelek liberallerin, şaşkın “solcu”ların “iyiyi” bekleme tutumunundan uzağım. Cümledeki “evet”i de, muktedirin kibrine inmiş bir tokat olarak gördüğüm için dile getirdim. Yoksa “yetseydi” bile emekçi cephesinden, demokratik kesimler açısından bir umut gördüğümden değil. Neyin yeteceğine ben değil sermaye karar veriyor çünkü.

Verdiği için de şimdi AKP-CHP koalisyonuna hazırlıyorlar Türkiye'yi. Sermaye için istikrar buradan geçiyor çünkü. Oldurmak için zorlayacaklar gibi de görünüyor. Kemal Derviş de aynı formülü desteklediğine göre niyet “kuvveden fiile” çıkacak haliyle.

Siyaset bir ahlaksızlık meydanı. Etik gibi son derece önemli bir “değer” kolayca çiğneniyor. “Memleketin bekası” için, kaset komplosuyla koltuğundan edilmiş bir adam, bu komployu özel hayata müdahale etmek ya da o hayatı dile dolamak ayıptır falan demeden meydanlarda dillendiren muktedirle koalisyon pazarlıklarında aracı durumuna gelebiliyor. Toplumun hafızasının zayıflığı da burada bir etken elbette. Bu zayıflığı “memleket için” susmak ya da unutmak olarak anlayan bir sürü akıl tembeli de var. Böyle bir koalisyonun kurulması için kamuoyu oluşturucuları sıraya girdi bile. Ertuğrul Özkök, tüm toplumun “vicdanı” ya da “sesi” olma hakkını(!) bir kez daha kullanarak köşesinde Erdoğan'a kızgınlıkla yaklaşmayı bırakmanın gereğinden dem vurdu örneğin. “Helalleşme zamanıdır” gibi son derece dini bir vurgu eşliğinde üstelik. 

Meseleyi, muktedirin artık bıkkınlık veren sesinin susması olarak anlayanlar, şimdi bu sağlandığına(!) göre artık AKP'nin de içinde bulunacağı bir hükümet kurabilirler. Seçim sonuçları ne iyi oldu diyenler şimdi, belki farkında değiller ama “Erdoğansız bir AKP” ile yola devam edecekler. Çünkü sermayenin de uluslararası tekellerin de, emperyal güçlerin de AKP'den bir yakınmaları yok. Ne istedilerse oldu çünkü. Rant ekonomisinin tüm nimetlerinden AKP sayesinde yararlanabildiler. Ortadoğu'ya “çeki düzen” verme operasyonlarında, fetih rüyalarıyla büyümüş “Akıncı” Recep beyle, Ahmet beylerden iyisini mi bulacaklardı?

Ne oldu da muktedirden kurtulmak istediler peki? Verdikleri gaz fazla geldi öncelikle. Muhammed Mursi adlı gerici Mısır'da iktidara geldiğinde Batı ile tüm emperyal güçler nasıl dışkılığında boncuk bulmuş gibi bu adamı Time dergisinde "Yılın Adamı" ilan ettikten kısa süre sonra çöpe attılarsa aynısı Recep beye oldu. Henüz çöpe atmadılar ama üstünü çizdiklerini biliyoruz. Neden? Mursi de Erdoğan da emperyallerin çizdiği sınırların dışına taştılar çünkü. Bu durum ne Mursi'yi ne de Recep beyi anti amerikancı ya da anti emperyalist yapmaz elbette. (Var böyle düşünen şaşkolozlar). Bölgede emperyallerce çizilen sınırların kesinleşmesine yardımcı olacak Mısır diktatörü Sisi'ye de, darbeci, marbeci ne fark eder, kırmızı halılarla ağırlanma onurunu bahşettiler.

Recep fazla okumuş bir adam değil malum. Mezhepçi olduğu da kesin. Ama biraz “okuma, yazma” bilseydi, emperyallerin mezhepçiliğinin kendisinden daha incelikli olduğunu bilirdi. İran'ın Suriye'nin, yanısıra devletaltı/dışı Şia gruplarının karşısına bir Sünni ekseni çıkarmayı, Ortadoğu'ya Recep eliyle Osmanlı bayrağı diktirerek yapmak emperyallere fazla fantezi gelir. Fantaziler “okuma yazma” bilmeyenlerin işidir.

Önlerini açtığı sürece Recep beyden şikayetçi olmadı sermaye kodamanları. Taşra sermayesi de Recep'in otoriter rejimiyle uluslararası alana açılmanın zorluğunu fark ettiler. "Güle güle Recep" demelerinin altında bu da yatıyor haliyle. Recep beyin bunu fark ettiğinden beri Çanakkale Savaşı'yla ilgili bir kısa filmde şiir okuma komiklikleri, elinde Kuran'la kürsülere çıkmaları, asıl kitllesini “cihad”a çağırma çabalarıydı. Gittikçe yoğunlaşan İslamcı vurguları, "yola kefenle çıktık" ifadeleri, gaza gelmeye meyilli, “fetih” rüyası gören “küçük esnaf”a yönelikti. TÜSİAD üyelerini açmaz bu söylemler. Kaldı ki MÜSİAD üyelerini de açmadı. Ticaretin tadını almış, rantın, faizin gelirinden zevklenmiş olanların işi midir Osmanlıcılık?
Yani “durmak yok, yola devam”. AKP, bir proje partisi olarak (kitleselleştiği de elbet doğrudur) Türkiye sermayesinin istediği her şeyi yapmaya devam edecek. Tabii Erdoğan'ın susturulmasıyla Türkiye İhvan'ı bir sıkıntıya girmiştir. Devletin kimi kurumlarında AKP militanlarının sesi cılızlaşmıştır. Yani Cumhuriyet'in attığı manşette ifade edildiği gibi “Türkiye Kafasını Dinliyor” duruma gelmiştir. Hepsi bu.

Emekçi cephesinde yeni bir şey yok elbette. Sömürü katmerlenerek devam edecek. Sistem bunun üzerine kurulu. En azından bunu biz biliyoruz. Bilmeyenler de anlasalar iyi olacak.

Çünkü “kafa dinliyor” sanırken birilerinin kendisiyle “kafa bulması” garabetiyle karşı karşıya. Oysa ışığı biraz cılızlaşsa da sönmeyen “ampül”ün patlaması lazım öncelikle. Asıl "günlük güneşlik" günler için mücadeleye de devam tabii.

“Kafa dinlerken” bunun da düşünülmesinde yarar var.