Yarım kafada çeyrek akıl

Çocukken, insanlar soyadlarını yaptıkları işlerden alırlar sanırdım ben. Çocukluk işte. Olguyu ya da kavramı ham haliyle kapıyorsunuz, önünü arkasını düşünmek gelmiyor aklınıza. Benim gibi, bu inancımı iyice katmerleştiren örneklerle karşılaşmış olsalardı, bir çok kimse aynı şeyi düşünürdü, eminim.

Babamın otomobilini zaman zaman götürdüğü tamircinin adı, soyadı (o zamanlar Niğde’ye bağlı bir ilçe olan şimdinin vilayeti Aksaray’daydık), aradan yıllar yıllar geçtiği için söylemek de sakınca yok, Servet Yağlı idi örneğin. Ben, gerçekten de, doğal olarak, temiz kalmanın mümkün olmadığı bu meslekten ötürü, bu saygıdeğer emekçinin soyadının böyle oluşunu bir rastlantıymış gibi düşünemezdim o yaşımda tabii. Daha sonra kaldığımız Uşak’da soyadı Kesici olan sünnetçiyi de tanıyınca, babama sordum haliyle, “bizim neden böyle soyadımız yok” diye. Güldüğü aklımda ama babamın bana ne yanıt verdiğini hatırlamıyorum.

Aradan yıllar geçince, bu tür soyadların elbette, çoğunlukla rastlantıyla alındığını öğrendim tabii. Taşınması zor olan soyadlarla da karşılaştım. Neden taşımakta ısrarlı olduklarına da şaşarak. Elbette alay konusu yapılmamalıdır bu tür soyadları. Rastlantı dedim ama seçilmelerinde kimbilir hangi folklorik, antropolojik etkenler rol oynamıştır, kimbilir?

Çocukluktan kalma bir takıntı olduğu için tavırlarını soyadlarına uyduyor mu kimi kişiler diye, -tabii ki çok gereksiz- bir merak da vardır bende. Merakımı giderecek, inanılmaz örneklerle karşılaştım bu konuda yıllarca. Bu yaşıma kadar peşimi bırakmayan soru şudur: İnsanlar, taşıdıkları soyadlarına uygun tavırlar geliştirmek zorundalar mı gerçekten? Sorunun yanıtını hala ararım.

Bir kaç yıl önce, tatil için gittiğim KKTC’de, İskele ilçesinin kaymakamının, makamının gücünü kullanarak, sempatizanı olduğu, bir ara milletvekiliğine adaylığını da koyduğu sağcı Ulusal Birlik Partisi’ne oy vermeleri konusunda ilçe sakinlerine çok merhametsizce baskı yaptığı haberlerini okumuştum. Küçük bir bürokrat olarak bu yaptığı elbette zulüm sayılmalıydı. Kaymakam beyin adını, soyadını belki bilmek istersiniz: Bünyamin Merhametsiz.

Güvene dayalı işlerde, hele de biraz da işkilliyse kişi, durum daha da karmaşıklaşıyor. Londra’da çalıştığım gazetenin bulunduğu ana caddede, soyadı Crook olan bir muhasebeci var örneğin. Nasıl müşteri kazandığını düşünürüm hep. Crook’un ingilizcedeki anlamlarından biri “dolandırıcı”dır. (Bana inanmayan olursa, bir dava konusu olmasından korktuğum için, dileyenlerin mail adreslerine bu işyerinin fotoğrafını yollayabilirim).

Oluyor böyle şeyler yani. Benim, yaptığı işe en uygun soyadı olarak bildiğim bir başka örnek var. Bir ara Milliyet’deydi, uzun zamandır görünmüyor. Çok da sevimli, gülen yüzüyle görende sempati duyguları uyandıran genç bir gazeteci kız bu. İnanın adını anımsamıyorum ama bu genç meslektaşımın Haberveren olan soyadını unutmama imkan yok. Bu kadar mı yakışır bir soyadı yapılan işe?

Yıllar önce gazeteciliğe başladığım Ulusal Basın Ajansı’nda sağlık muhabirliği de yaptım ben. Benimle aynı yaşta olan, bir başka gazetenin (Son Havadis diye kalmış aklımda) sağlık muhabiri olan arkadaşıma çok ama çok yalvardım, “ne olur şu soyadla sağlık muhabirliği yapma” diye. Yıllardır izine rastlamadığım sevgili arkadaşım Feridun Hasta’yı, sevgiyle, özlemle anıyorum.

Hürriyet’in Londra bürosunda çalışırken, Kürt ağırlıklı, çok önemli bir derneğin kongresini izlemeye yolladılar beni. Kongre başlamadan önce, malum takıntılıyım, derneğin delege listesini bir inceleyeyim dedim. Bugüne kadar bir başka örneğine rastlamadığım bir adla, sahibini bütün zamanların bence, en büyük ad soyad mağduru yapan adla, Rahim Yırtan’la böyle karşılaştım.

Bu tür takıntısı olan biri olarak, aslında yaşamım zor benim. Erbakan’ın kayıp trilyon davasında adı geçen Süleyman Mercümek haberlerini, Erbakan hükümetini darbe girişiminden haberdar eden onbaşı Kadir Sarumsak haberiyle beraber okumak gibi, beni çok zorlayan durumlarda kaldım ben. Erbakan’ın Beşir Tarçın adlı bir sekreteri de vardı ki, bunların hepsi alt alta dizilse lokanta menüsü gibi bir tabloyla karşılaşır insan. Herkes şöyle bir bakıp geçer ama bende öyle olmuyor bu.

Belki samimi bulmayacaksınız beni fakat lütfen inanın asla alay etmem ben bu tür soyadlarıyla. Bu tür soyadları beni, sahipleriyle dalga geçmekten çok daha farklı bir ruh haline büründürür. Örneğin soyadım “Merhametsiz” olsa, en azından alay konusu olmamak için, normalden daha fazla şefkatli tavırlar sergilerim. Bu tür soyadlarla vururlar insanı çünkü. Soyadım Temiz olsa, banka dolandırıcılığı yapmamam lazım. Frenleyici değil midir sizce de bu adlar? Yani öyle olması gerekmez mi?

Sakarya’nın Adapazarı ilçesinde son yerel seçimlerde AKP’den adaylığını koymuş bir yerel politikacı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, “başbakana Recep Bey dediği için” suç duyurusunda bulunmuş. Böyle diyerek Kılıçdaroğlu, Türk milletini küçümsüyormuş çünkü.

Bu, akıllı bir insanın çıkarabileceği bir sonuç mudur gerçekten? Bu yarım akıllılık değil midir?

Politikacının adı Cengiz.

Soyadını söyleyeyim mi peki?

Buyrun: Yarımbaş.

Trajedimi anlıyor musunuz?