Recep Bey, Kemal, Richard

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, genel başkan seçildiği son CHP kongresinde yaptığı konuşmada, Erdoğan’dan, alışılmışın dışında “Recep bey” diye söz etmesi, genellikle başbakana “Tayyip” demeyi tercih edenler cephesindeki “eksen kayması”na işaret ediyor. “Tayyip” demeyi sevenler, üstelik ne anlama geldiğini hesaba katmadan, bu adın dayandığına inanılan kültürel/antropolojik geçmişe duydukları küçümsemeyi dile getirmiş oluyorlar, dolaylı olarak tabii. Oysa, hangi tonlamayla söylenirse söylensin bu adın “iyi, hoş, temiz” anlamına geldiği gerçeğini değiştirmiyor bu. Sözkonusu adı taşıyanların bu sıfatlara ille de sahip olması gerekmiyor haliyle. Nice sevimsiz kişi vardır ki adı Tayyip’tir.

Ben kimsenin adıyla dalga geçmem. Herkesten daha ahlaklı olduğumdan değil, adlar üzerinden yapılacak – sözümona- bu tür küçümsemelerin, rahatlıkla benim adım üzerinden de yapılacağını biliyor oluşumdan. Yapılıyor da zaten. Adım Mustafa Kemal diye benimle kafa bulan çok olmuştur. Soyadı Türkeş olan bir solcu arkadaşımın neler yaşadığını artık siz tahmin edin.

Muhatabının yapıp ettiklerinden çok, taşıdığı adın yaptığı çağrışımlardan, küçümseme malzemesi çıkarmak, elbette bir beceri gerektiriyor. Eskinin ünlü antikomünist yazarlarından Ergun Göze, ünlü sosyalist Sabiha Sertel’den, “bolşevik dudu” diye söz ederdi örneğin. Dudu da öyle kötü bir anlama sahip değil, Farsça Tuti’den geliyor. Bir kuş türüne verilen addır bu. Ama dileyen Dudu’dan alay konusu yapılacak çok malzeme çıkarabilir aklınca. Göze, belli ki, Sertel’i, “komünist papağan” olarak adlandırmayı büyük bir yaratıcılık sanmış. Adı Dudu olan başkalarının neler hissedeceklerini düşünmeden üstelik. İlkokulda büyük bir buluş sanırdık biz, “Ayhan Işık, yüzü kırışık” tekerlemesini. Şimdi, koca koca insanlar neredeyse bu düzeysizlikte seslenmeye başladılar birbirlerine.

12 Eylül faşist darbesinin ilk saatlerinde okunan bildirilerde, tesim olmaları istenen dönemin liderlerinden soyadlarının önüne “bay” hitabı eklenerek söz ediliyordu. Bay Demirel, Bay Ecevit, Bay Erbakan gibi. Günün atmosferi de düşünüldüğünde küçümsemenin anlaşılmamasına olanak yoktu.

Kılıçdaroğlu’nun “Recep bey” hitabından bir küçümseme anlamı çıkarılmış olmasını da garipserim, doğrusu. Malum, “heybetli, azametli” anlamları taşır bu isim de. Erdoğanseverlerin Kılıçdaroğlu’ndan “Kemal bey” diye söz etmeleri de aynı şeydir. Böyle davranmak, adlardan yola çıkarak kişide farklı etnik ipuçları bulma ucuzluğundan daha kötü değilse de, yine de hoş değildir. Şaban adının, içerdiği dini, sosyolojik, kültürel anlamları göz ardı ederek bir alay nesnesi haline getirilmiş olmasına gülenlerden değilim, söyleyeyim.

Çünkü bu tür yaklaşımların, asıl anlatılmak isteneni örten küçüklükler olduğuna inanırım. Söze “Tayyip” diye başlarsanız, tartıştığınız bir başbakan yanlısına dinletemezsiniz kendinizi.

Bana ne başbakandan? Elbette, onun bir ad mağduru olduğunu düşündüğüm de yok. Ben insanların birbirilerinde, birbirlerinin canını acıtacak malzemeler bulup çıkarmalarına takmış bulunuyorum, ilki bu, ikincisi ise, bir sözlük alıp bakma zahmetine katlanmayan kent bireyinin, ne anlama geldiğini bilmediği Tayyip’i, o kültürel aidiyete mensup olan kır bireyinin çok iyi bilmiş olmasıdır. Küçümseyeyim derken, adın içerdiği iyi anlamların tekrarlanıyor oluşu da ilginçtir. Benimle sözümona adım yüzümden dalga geçenler beni çok güldürürler, söz gelimi. Bu sıfatları taşıyor muyum bilemem ama ilki Seçkin, ikincisi Olgun anlamına gelen iki adım var. Bana, kafa bulmak için bile olsa, Seçkin/Olgun dendiği için üzülecek halim yok doğaldır ki. Kulakları çınlasın, “abi komünistsin bu adla nasıl yaşıyorsun?” diye beni makaraya alan Burak adlı lise arkadaşımı hiç unutmadım. İslam peygamberinin göğe yükselirken bindiğine inanılan at ile katır arası bir canlı da olsa, nihayetinde bir hayvan adıdır taşıdığı. Koyu bir dindar memnuniyet duyar bundan elbette ama Burak da kendini komünist saydığından, bunu söylesem herhalde üzülürdü. Söylemedim tabii hiç. Demek ki, dikkat edeceksin başkasının adında işine yarayacak malzeme ararken. Bu adı taşıyanlardan peşinen özür diliyorum, ama kızım olsa adını asla Elif koymazdım örneğin. Bilinen anlamları dışında Finike dilinde, af buyrun, Öküz anlamına geliyor bu ad. Kötü niyetlinin biri, tüm o bildik anlamlarını değil de bunu hatırlatır bu ad sahibine. Baksanıza, Engin Ardıç denen pervane (dönekten bir üst sıfattır bu) Kemal Kılıçdaroğlu’nun soyadından yola çıkarak, adıgeçenin atalarının ali kıran baş kesen olduklarını ilan ediverdi örneğin. Nasıl bir gayrettir görüyorsunuz.

Ben adı Tayyip olanların, başbakanı küçümsemek için adlarının malzeme yapılması karşısında neler hissedebilecekleri ile ilgiliyim. Bir sürü emekçi Tayyip’i karşımıza almanın anlamı yok. Adı Dudu olan saygıdeğer hanımların, adlarını bir hakaretmiş gibi kullanan Göze’yi seveceklerini sanmıyorum.

Bir daha söylüyorum, Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili değilim ben. Hatta, ona, amacı daha iyi ifade eden uygun adlar bulalım diyorum, çok gerekiyorsa. Başbakana “Tayyip” ya da “Recep bey” demek yerine, milli bünyeye pek uygun değilse de, “Richard” diyelim örneğin. Tamam bu bir kişi adıdır ama İngilizcedeki diğer anlamı “çok zengin kişi” demektir. Cuk oturur.

Şimdi Doğu’ya yöneldiğinden, “eksen kayması” nedeniyle belki tutmaz ama, bekleyelim, zamanı gelince böyle sesleniriz. AB, Türkiye’nin hoşuna gidecek “açılımlar”a hazırlanıyormuş çünkü. Başbakan Erdoğan bakarsınız Batı’ya yönelir bir süre sonra.

Eksendir bu mutlaka, değişir.

Değiştirirler.