Püskevit

Heyecansız, renksiz bir seçim ortamı var Türkiye'de. İki gün önce gazetem Cumhuriyet için gittiğim Balıkesir'de bizzat tanık oldum buna. Balıkesir, referandumda Hayır oyu vermesine rağmen AKP'ye büyük destek veren bir kent. Yani, tercihlerini belirleyen etkenler değiştiğinde bunu seçim sandığında belli ediyor hemence. Bu yüzden politik açıdan hareketli olması gerekir herhalde ama durgun, cansız bir seçim ortamı vardı orada da. Durgunluk, isteksizlik, konuştuğum parti yöneticilerinde de fazlasıyla mevcuttu. Sonuçları tahmin edilen bir seçim yaşayacak oluşumuzdan kaynaklanıyor olabilir bu.

İyi ki, Bahçeli gibi politikacılar var da seçimler, canlı değilse de, renkli geçiyor biraz. Bahçeli'nin, bir seçim gezisinde, yoksulluk edebiyatına soyunup, konuya ilişkin örneklemeyi bisküviyle yapması ortalığı bir hayli neşelendirdi. Başkalarında var da ben de neden yok diyen bir çocuk örneğinden yola çıkıp, “Çocuk annesine neden ben de diğerleri gibi Püskevit alamıyorum diyor” diyerek ortalığı acıya boğayım diye düşündü belki, ancak milleti kahkaya boğdu tam tersine. Adana'ya özgü yöresel bir söyleyiş deniyor ama, kendi adıma söylüyorum, ben ilk kez duyuyorum bisküviye Püskevit dendiğini. Dilimizde olmayıp da kullanmak zorunda kaldığımız bu benzeri kelimeleri kullanıma uygun hale getirmeyi çok iyi başarırız oysa. Benim için en başarılı örnek, Alikopter'dir mesela. Kim uğraşacak Helikopter'le? Futbol meraklısı olup da, elin yabancısına dili dönmeyenlerimiz de, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından Maradona'ya Karadana deyip çıkmışlardı, Beckaunber'e, kısa yoldan Bekir dedikleri gibi.

Demek ki, zorlandığımız kelimelerin orijinalinden daha kolay bir söyleyiş peşinde koşmuşuz hep. Anlaşılır bir çaba bu. Ama Adanalılar bunun istisnasını oluşturmuşlar belli ki. Şu Püskevit, bisküviden daha zor söyleniyor mesela. Orijinali, yerlileştirdiğimiz versiyonundan daha kolay. Komik olan da, Bahçeli'yi, dilini kullanamayan adam gibi görme merakı. Memleket vatandaşlarının yarısından fazlası dilinin ayarını doğru dürüst tutturamamışken, Bahçeli'ye bakıp “daha konuşmasını bile bilmiyor” denir gibi oldu, bakıyorum da yorumlara.

Oysa bu memlekette “medeni kanun”a, dili sürçüp “medeni hatun” diyen bir Bülent Ecevit örneği var karşımızda. Ama ben en çok Abdülkadir Aksu'nun dilini toparlayamayışına bayılmışımdır. Açılış yapacak. Açacağı tesis de Ferro Krom tesisleri diye biliniyor. Tabii bunun Abdülkadir Aksucası şöyle olmuştur: “Kırro fırom tesisleri”.

Mesele, bu dil sürçmelerini, yöresel ağızları, etnik bir kusur gibi görmede. Çok ayıptır bu eğer öyleyse. Oysa, hiç de etnik, -varsa tabii- arızalardan kaynaklanmayan söyleyişler de bir hayli mevcut bünyemizde. Yılar önce ona buna dümdüz küfürler edişinin belgelendiği kasetler ortaya çıkınca, kendisine komplo yapıldığını ifade etmek isteyen Şevki Yılmaz ne demişti: “Bana kompile yaptılar”. Dileyen, bu eksiksiz, bütünüyle anlamlarına gelen Kompile (aslı komple'dir) kelimesinden yola çıkıp Şevki Yılmaz'a her türlü yakıştırmayı yapabilir. Çünkü üç sözcükten oluşan,“bana kompile yaptılar” cümlesi çok tehlikeli bir terkiptir.

Yani oluyor bunlar. Dini hassasiyetin arttığı, omzuna Allah yazısı yazdırdığı için masum bir barmenin bıçaklanarak öldürüldüğü bizimki gibi bir memlekette “allahı size emanet ediyorum” diyen bir başbakanımız bile oldu. Kulakları çınlasın Tansu Çiller'in.
Yani Bahçeli'nin Püskevit dediğine bakarak kimse kendisini temize çıkarmasın. Dili kullanırken savrukluk konusunda, adı geçen zat belki en kötüsüdür, ama tek değildir.

Bahçeli, -benzeri hatayı yapan diğer liderler gibi_, sadece kendi yöresinde kullanılan bir söyleyişi dile getirmekle hata da yapmaktadır ayrıca. Birbirinden güzel lehçelerin, ağızların, deyişlerin, folklorik sınırların dışına çıkıp ortalığa saçılması, söyleyiş birliğimizi de bozar. Ortak söyleyişi devam ettirmede fayda var. Bisküvit desen ölür müsün? Ne var bunda? Kılıçdaroğlu'nun, oradakiler öyle diyor diye, Van Gölü'ne Van Denizi demesi de pek bir tuhaftı. Herkes her kafasına geleni söyleyecekse, o yörede yaşamamış olanların gözünde hem anlaşılmaz, hem de cahil görünebilir kişi. Ben bunlardan biri olurum sık sık örneğin. Hala Gaybana Geceler'deki Gaybana'nın ne anlama geldiğini bilmem.

Yöre insanları, keyfinden, ayrılık gayrılık olsun diye düşündüğünden değil, kolayına geldiğinden kullanır bu sözcükleri, tanımları.

Ortak bir dil oluşturmalıyız. Anlamı da, söyleyişi de hiç bir yörede değişmeyen, özgürlük, demokrasi, barış, eşitlik gibi insanlığa en yakışan sözcüklerin yer aldığı ortak bir dil. Bu kavramları tüm coğrafyaların aynı anda dile getirdiği mutluluk sözcüklerine dönüştürmeli.

Mesafe uzun gibi görünüyor ama katedilebilir. Bunun için biraz çaba yeterli.

Önce bisküviye bisküvi demekle başlayacağız.

Gerisi gelir.