Peki, sonra sıra kimde?

Tabii ki sadece açık sözlülüğünden değil, öyle düşünüyor oluşundan da ötürü Başbakan, toplumda “karşıtlık”lar yaratmaya özel bir çaba sarf ediyor sanki. Artık çok belli.

Bu, her şeyden önce yerini, yani işgal ettiği makamı hala benimsememiş olmasından da kaynaklanıyor olabilir, ki, iktidardaki onca yılına karşın hala böyle olması pek bir tuhaf.

Toplumdaki kamplaşma gerçeği, en yüksek düzeyde ifadesini, Erdoğan’ın, şu YGS sınavı rezaletinde haklarının yenildiğini düşünen binlerce öğrencinin protestolarına ilişkin sarf ettiği cümlesinde buluyor. Başbakan, protestocu öğrencileri kastederek, “biz de onların karşısına binlerce öğrenci çıkarabiliriz” dedi, biliyorsunuz. Meselenin, başbakan tarafından sadece bir zıtlaşma gibi anlaşıldığı o kadar açık ki, bunu “bizim de sayımız onlar kadar var” anlamına gelen bu cümlesinden anlıyoruz kolayca.

Tabii bunu söylerken, kendisini de, kendisinden olduklarına inandığı öğrencileri de zor durumda bıraktığının farkında değil her zamanki gibi. Protestocu öğrenciler sınavda hile yapıldığını ileri sürüyorlar, malum. Üstelik, resmi ya da sivil, toplumun hemen hemen her kesiminde de durumun böyle olduğuna inanılıyor. Başbakan’ın protestocu öğrencilerin karşısına çıkarabileceğini düşündüğü o yandaş gençler, işte bu yolsuzluğu savunmuş olacaklar açıkça. Demek ki, “biz o sınavlardan da sonuçlarından da memnunuz” diyen “binlerce” öğrenci olduğuna inanıyor başbakan. Bu, lütfen bağışlayın, binlerce sahtekar öğrenci olduğuna inanmak demektir. Başbakan’ın, kendisine muhalif olanlarla zıtlaşayım derken, yandaş öğrencileri düşürdüğü durum bu.

Vahim olan Başbakan’ın kendisini artık gerçekten taraf görüyor olmasıdır. Bir sosyalist olarak benim açımdan başbakanların taraf olmaması elbette mümkün değil. Ama burjuva siyasetinde, vatandaş başbakanların tarafsız olduğuna inandırılmaya çalışılır. Erdoğan, bu “taraf” olma durumunu, diğer burjuva başbakanların tersine, saklama çabasında değil. Dürüstlük gibi de anlaşılacak olan bu tutumuyla başbakan, toplumun kendisine uzak olan bireylerini açıkça dışlamış da oluyor. Burjuva siyasetin “tarafsız” olmakla övünen yanına Başbakan’ın reddiyesidir bu bir anlamda.

Toplumun büyükçe bir kesimiyle “çatışıyor” olmak, Erdoğan’ın politika yapma tarzı. Bu başından beri böyle. Çünkü, iktidarını, sistemin dışında kaldığına inanılan kesimlerin zaferiymiş gibi görmesinin verdiği bir ruh haline sahip. Öyle ki, tüm tavırlarıyla/ söylemleriyle “şimdi sıra bizde” der gibi Türkiye başbakanı. Kendisine karşı olan her kesime/kuruma, karşısındakilerini öteleyen “biz” sözcüğüyle cevap veriyor çünkü. Oysa toplumda “biz” varsa “ötekiler” de vardır. Kim onlar peki denecekse, onların en azından şu YGS sınavında aldatıldıklarını düşünen öğrenciler olduğu söylenebilir rahatlıkla.

Tipik bir düzen bir partisi olmasına rağmen, toplumun “imanlı” kesimini temsil iddiasının verdiği güvenle, partisini gerçekten “ezilenlerin” partisi sanıyor Başbakan. Belki kimi “mağdurların” partisi olmuştur bir ara ama asla “ezilenlerin” partisi olmamıştır.

Buna, ne siyasi çizgisi, ne de meşrebi uygun değildir AKP’nin. Mevcut siyasal sistemden, sistemin ekonomik tercihinden şikayeti de yoktur. “Statüko”ya olan karşıtlığının da kapitalist ekonomik yapıyı vurmadığı, vurmak ne kelime, “teğet” bile geçmediği ortada. Bir kesim “mağdur”un partisi iken, bir çok kesimin de “mağduriyetinin” nedenidir bu yüzden.

Başka “mağdurlar” yaratmada bir sakınca görmüyor Başbakan. “Sıra bizde”nin gereğini yapmak böyle bir şey. Ayrıca, kendisinde var olduğunu düşündüğü dürüstlüğün tüm devlet kurumlarının tavrı olduğuna inandığı da ortada. Erdoğan’ın kendisiyle özdeşleştirdiği bir başka “devlet” var sanki. Hiç “yanlış yapmayan” Erdoğan, kendi iktidarında hiçbir kurumun yanlış yapacağına da inanmıyor. Böyle düşünmese, şu sınavı yüzüne gözüne bulaştıran kurumu da, sorumlusunu da, haksızlığa uğramış binlerce öğrencinin hatırına bu kadar savunmazdı.

İktidarı bir namus meselesi yapmış demek ki. Tuhaftır bu. Kendisine bir güç vehmettiği de çok belli. Burjuva devlet kurumları sermaye tarafından biçimlendirilir oysa. Bu formda, Kasımpaşa değerleri değil, sermayenin “değerleri”dir belirleyici olan. Yani, sermayedir güçlü olan, Erdoğan değil. Bir söyleyen vardır bunu ona herhalde.

Daha ne kadar “sıra bizde” diyecek Başbakan Erdoğan merak içindeyim. Bu iş sıraylaysa eğer, sonrakinin kim olacağını da düşünmek durumunda ayrıca. Umarım “sıradaki” asker değildir.

Umarım “sırası gelen” Türkiye yoksulu olur.

Ne kadar güzel olur.