Nasip

Yani güldürüyor falan eyvallah ama her zaman da gülünüp geçilecek lakırdılar ediyor değil, şu İdris Naim Şahin. Çok ciddiye alınması gereken, etkileri açısından son derece tehlikeli olacak laflar da çıkıyor ağzından, ki, “boş verin, söylesin” demek mümkün olmuyor pek, doğrusunu isterseniz.

En son, oğullarını çatışmada kaybetmiş bir ailenin evlerini ziyaretinde, acılı aileye “şehitlik herkese nasip olmaz” dedi, biliyorsunuz. Elbette ölüm karşısındaki o tarifsiz acıyı, “şehitlik” gibi büyük bir “ilahi ödüllendirmeyi” hatırlatarak hafifletme çabasının söylettiği bir cümledir bu. Söyleyecek başka ne var ki diye düşünülmesi elbette çok doğal. Ama, asıl acı olan da “söylenecek başka bir şeyin” olmadığına inanılması. “Allah böyle takdir buyurmuş” cümlesi de mi gelmez insanın aklına o sıra?

Bakanın, teselli edici gücüne inandığı şehitlik olgusunu adeta bir “piyango” gibi ele alıyor olması, elbette büyük bir gafdır. Ayrıca, kurduğu o cümle, “nasip” kavramını hafifleten bir anlam da yüklüdür. Oğulları askerden sağ salim dönen diğer iman sahiplerine, “Allahın nasibinden” paylarını almamış olduklarını da düşündürtür ki, herhalde hoş değildir. Yani nereden bakarsanız bakın, -bilerek ya da bilmeyerek- allahı nasip dağıtımında adeta bir eşitsizlik kaynağı gösterme tutumudur bu.

Şehitlik, özellikle dini literatürde, imani bir dava uğruna kendini feda etme eylemidir her şeyden önce. Şimdi her önüne gelenin, hatta kimi sol grupların, kendi davalarının kayıplarını aynı kavramla adlandırmaları da aynı nedene, insan yaşamından çok “davanın büyüklüğüne/soyluluğuna” vurgu yapma ihtiyacına dayanır.

Oysa şehitlik, bir çok anlamının yanı sıra, yurdun ya da dinin tehlikeye düştüğü anda yapılan savaşta/savunmada hayatını kaybedenlere sunulmuş bir armağandır. Ancak zaman geçtikçe savaşı kazanmaktan çok kimi iman sahibinin çok anlaşılır nedenlerle “ulaşmayı istediği mertebe”ye dönüştüğünü görüyoruz. Bu tür iman sahibi, dini ya da ülkesi tehlikede olmadığı zamanlarda bile kendisine şehitlik “nasip eylemesini” inandığı allahtan isteyebiliyor. Çatışmada hayatını kaybeden kimi asker gençlerin yaşam öykülerinde, aile efradlarına “Allah bana şehitlik nasip etsin” dediklerini okuduğumda, “bir insan bunu nasıl isteyebilir?” diye sormuşumdur hep. Şehitliğin ne ifade ettiğini bilmediğimden değil, aksine bildiğimden ötürü şaşırırım buna. “Allahım bana şehitlik nasip eyle” demek, kişinin, allahtan, şehit olmasını gerektirecek koşulları dilemesi demektir. “Ülkem, dinim, benim onun uğruna şehit olmamı gerektirecek bir zorlukta olsun” demek yani.

Bir iman sahibine düşen, herhalde, şehitliği cennete giden bir “kestirme yol” gibi düşünmemek olmalı. “Ben şehit olmasam da olur, yeter ki ,dinim, ülkem onun uğruna ölmemi gerektirecek bir felaketle karşılaşmasın” demek daha iyi bir dua değil midir? Şehitlik kavramı, bencil, faydacı bir duygunun ifadesi olup çıkmıştır uzun bir süredir.

İman sahibi açısından “nasip” kelimesinin kullanılmasında elbette bir sakınca yok. Tam tersine, allahın yapıp ettiklerinden kulun sorumlu olmayacağının da ifadesi olan bu sözcükle buluşulduğunda, o “nasibi” beklemekten başka yapacak bir şey kalmıyor geriye inanan için.

Sadece şehitlik söz konusu olduğunda bakanın sarf ettiği “nasip” sözcüğü, “sıranızı bekleyin” anlamına gelebileceği gibi “nasip bir gün sizi de bulabilir” diye de anlaşılabilir. Ölüm korkusunu, mutlaka buluşulacak “son” olmanın da ötesinde, yaşamın karşısına koyarak yenme tutkusu buna yol açabilir tabii ki. Ancak bu dünyayı değersizleştiren, var olmayı anlamsızlaştıran bir etkisinin olduğu da gerçek.

İdris Naim Şahin, aileye söylediği sözcüğün en azından benim tarafımdan böyle anlaşılmasına elbette bir anlam veremeyecektir. Çünkü bu kavramların genel tarafından nasıl anlaşıldığı/anlaşılacağı konusunda bir kuşkusu yok. Politik, sosyal, ekonomik vs gibi bir çok nedenden ötürü, insan eliyle başlatılmış savaşlardaki kayıpların, “Allahın nasibi” olduğunu söylemek, savaş gibi bir “kul suçunun” allahla da paylaştırıldığı anlamına geleceği iman sahibinin aklına gelmeyebilir.

Yine de şükür ki, bakan ziyaret ettiği hane halkına bir nasip işi olduğunu düşündüğü şehitliği kastederek, “inşallah size de nasip olur” dememiş.

Diyebilirdi çünkü.

Halkını anlamaktan “nasibini” almamış bir politikacı olarak şaşırtıcı da olmazdı bu, doğrusu.