Muhterem

Kendinden öncekine mi özeniyor nedir, bu Papa da antikomünistliğini sık sık dile getirmekten pek bir hoşlanıyor. Önceki, yani Papa 2. Jean Paul, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sorumlu olan üç kişiden biridir. Diğerleri Margaret Thatcher ile Ronald Reagan’dı malum. Döneme “ruhani”liğinden çok politikliğiyle damga vurmuş olan o Polonyalı Papa sonradan aziz de ilan edildi, biliyorsunuz.

Şimdiki, artık Soğuk Savaş’ın olmadığı dünyamızda, sadece “ruhani” tarafı öne çıkmış bir şahsiyet. Politik tarafı -kaldıysa eğer­- kimsenin umurunda değil. Kaldıysa derken, tabii ki hala/hep politik bir kurumdur Papalık, da, bu politik olma durumunu artık iman sahibi Hristiyanları yaşadıkları düzene yapıştırma konusunda kullanmaktadır demek istedim. Dünya siyaset sahnesinde pek kulak asan yoktur artık bu adamlara. Ama nedense, Küba ziyareti öncesi, Küba rejimine ilişkin değerlendirmelerde (!) bulundu XVI. Benedict efendi. “Komünizm Küba’da yürümüyor” dedi örneğin. Bu yüzden diyorum, eskisine mi özendi diye.

Soğuk Savaş bitti oysa. Birinin çıkıp Papa cenaplarına “ziyarete gittiğin ülkenin tercihlerine saygılı ol, çeneni kapa” demesi çok yerinde olurdu. 80’lerde ya da Rönesans dönemi İtalyasında olsa, bu lakırdıları etmesi, politika yapması garipsenmezdi. Bir ara merak salmıştım ben bu papalık tarihine de, oradan biliyorum.

Bir Papa 23. Johannes vardı örneğin, Rönesans İtalyasında. Gençliğini falan ibadetle geçirdiğini düşünen varsa, yanılır. Adam düpedüz korsandı. Ayıp da değildi tabii böyle olmak o dönemlerde. İtalya’da Anjou hanedanının iki kolu Napoli’yi ele geçirmek için birbirleriyle savaşa tutuşunca o sırada parlamış bir zat bu. Zamanla papalığa kadar yükselmiştir.

Paolo Fregoso adlı Genovalı bir başpiskopos da kardinalliğe getirilmeden önce hayli zaman korsanlık yapmıştı. Yüksek dini makamlara gelmek için deniz havası almak şart mıydı nedir? Tuhaf.

Kütüphanenizde – bence tabii- mutlaka bulunması gereken bir kitaptır Richard Sennet’in Ten ve Taş adlı kitabı. Bu kitapta Papa VI.Alexander’ın da katıldığı bir seks partisinden söz edilir. Uzun bir alıntıdır ama okumaya değer:

“31 Ekim 1501’de, Valentino Dükü Vatikan’da Papa VI. Alexander’in da katıldığı meşhur bir seks partisi düzenledi: Akşamleyin Valentino Dükü’nün Piskoposluk sarayındaki apartmanında, cortigiane denen elli saygın fahişenin de katıldığı bir akşam yemeği verildi. Cortigiane’ler yemekten sonra uşaklarla ve davetlilerle, önce üzerlerinde elbiseleriyle sonra da çırılçıplak dans ettiler. Daha sonra mumları yakılmış şamdanlar masalardan indirilip yere kondu ve etraflarına kestaneler serpiştirildi. Fahişeler şamdanlar arasında çırılçıplak emekleyerek kestaneleri topladılar. İzleyiciler arasında Papa, Dük ve kızkardeşi Donna Lucrezia da vardı. En sonunda en çok fahişeyle çiftleşen erkeklere hediye olarak ipek yelekler, ayakkabılar, şapkalar ve başka giysiler hediye edildi. Davetlilere göre bütün bunların genel salonda (yani kardinaller meclisinin toplantıları için kullanılan Sala Regia’da) yapılması gayet münasipti”.

Hiç kimseyi uzak, yakın akrabasının yediği haltlardan ötürü suçlamak elbette doğru değil ama, bir Papa’nın oğlunun tecavüzcü olması da herhalde dikkat çekicidir. Yine aynı dönemlerin papalarından biri olan III.Paul’ün, aynı zamanda Parma bölgesinin de yöneticisi olan oğlu Pierluigi bir tecavüzcüydü ki, o kadar olur. Tecavüz ettiği kişi de bir erkekti. Kurban, Fano piskoposuydu.

Tamam, o dönemler geride kaldı elbette. Ne mutlu ki öyle papalar yok. Korsanlıktan gelip o koltuğa oturup, kutsal asayı taşımaya hak kazanmış olanlardan da bulunmuyor artık. Uzun yıllar almış, ciddi bir ilahiyat eğitiminden sonra, aslında pek bir karmaşık olan seçimler sonucu papa olunuyor.

Ancak bu XVI. Benedict cenaplarının, laf arasında, Küba’ya, eğer bir değişim ihtiyacı duyarsa, moral/ahlaki yardımda bulunmaya hazır olduklarını söylemesini pek bir iki yüzlüce buldum. Çünkü hazret, kendilerine teslim edilmiş, çoğu erkek, küçücük çocuklara tecavüz eden, Vatikan’a bağlı çok sayıda “din adamını” savunur durumdadır. Tabii, “önemi yok, aldırmayalım, olan oldu” demiyor bu tecavüz olayları için ama, kurbanlar ile onların psikolojik kurbanları haline gelmiş yakınlarının beklediği özrü de bir türlü dilemiyor Vatikan adına. Bu yüzden de gittiği her Hristiyan ülkede büyük protestolarla karşılaşıyor.

Şu yaptığım tabii ki doğru değil. Geçmişteki papaların rezilliğini anlatıp, bugünküne çakmak da ne demek? Ama, muradım, şu cinsel sabıkası günümüzde de bir hayli kabarık olan Papalık’ın artık bir değişim sürecine girmesi gerektiğini anlatmak. Çünkü “Hristiyanlık Vatikan’da/Vatikan’la yürümüyor” da ondan. Eğer Vatikan bir değişim ihtiyacı duyarsa, eminim Küba, özellikle moral/ahlaki anlamda, bir hayli yardımcı olabilir papalığa.

Papa’ya mektup yazıp, “ona buna moral değer taşımayı bırakın muhterem peder. Geçmişinizde bu kadar yükle siz hala varsanız, kısacık tarihinde bu lekelerin biri bile üzerine bulaşmamış Küba haydi haydi var olur” desem. Nasıl olur acaba?

Mektubun sonunda da, “yediğiniz haltların hepsini köşemde yazmadım. Kızarsam yaparım” deyip, bir de “akıllı ol” diye eklesem. Tehdit sayılır mı yaptığım?

Vatikan’da da bir Silivri var mıdır?