MikiLeaks

Özellikle diplomatik dünyayı bu kadar sarsmışken, çok da önemli değil bu olan biten diyecek oluşum, biliyorum tuhaf karşılanacak. Ama saklayamam, ben tüm bu WikiLeaks kaynaklı bilgi sızıntılarına neden bu kadar şaşırıldığını, ortaya çıkan “bilgiler”in neden sır sanıldığını anlayabilmiş değilim.

Şu WikiLeaks’den sızanlar, ABD’nin başkanları dahil kimi yetkililerinin, zaman zaman açık unutulan mikrofonlardan da duyduğumuz boşboğazlıklarının yazılı hali. Hepsi bu. Sanki ABD, başına bela kesildiği dünyanın halklarına da onların temsilcilerine de, her haltı birlikte yediği müttefiklerine de çok saygılı ya da nazik bir ülke, bu nedenle biz, hiç de öyle olmadığını ortaya döken bu belgelerle karşılaşınca şaşırıyoruz. İşte benim şaşırdığım da bu haliyle. Bunları, üzerinde yayın yasağı kalktıktan, kimilerini otuz, kimilerini elli, kimilerini yüz yıl sonra, “bilgi edinme hakkı” çerçevesinde, ömrümüz yeterse, okuyup duyacaktık sonuçta.

Hesabı kitabı nedir bilemesek de, gizli belgeleri yayınlayan Julian Assange’ın, kabul edelim ki pek bir cesur olduğu ortada. Sağcılar, tabii ki, “bozguncu”, Hillary Clinton’ın deyimiyle, “uluslararası toplumun düşmanı” gördüklerinden ötürü bu sıfatları en iyi ifade ettiklerine inandıkları “anarşist” sözcüğüyle tanımlıyorlar Assange’ı. Niyetleri hakaret olanlar bunu hep yaparlar. Ama yöntemin pek bir “anarşistçe” olduğu doğru tabii. Tabu tanımazlık, günümüzün otoriterleşmiş enformasyon anlayışına itiraz anlamında güzeldir “anarşist” tutum. Sol eğilimli İngiliz dergisi New Statetsman da Assange’ın eylemine “anarşistçe” diyenlerden. “Her ne kadar Anarşist bir yöntemi ideal bulmasak da, WikiLeaks dünyayı anlamamıza, daha açık ve dürüst yönetimlerin oluşmasına katkı yapıyor” diyor dergi. Yine aynı derginin yazarlarından eski diplomat Carne Ross ise, bu haftaki yazısının başlığını “Bildiğimiz Diplomasinin Sonu” diye atmış. Yazısının bir yerinde daha da ileri gidip “politik tarih bundan böyle WikiLeaks’den önce, WikiLeaks’dan sonra diye değerlendirilecek” demiş. Sevdiğim dergidir ama New Statesman da, Carne Ross da fazla abartmışlar durumu.

Aslında sanki mahcubiyet duymam lazım bu değerlendirmelere bakınca. Tüm bu yaklaşımlara rağmen ben hala ortada çok da önemli bir durumun olmadığı kanısındayım çünkü. Duygularıma en iyi tercüman olan da The Daily Telegraph’da yer alan bir karikatür aslında. WikiLeaks’ın sızdırdıklarının içeriğinin ne olduğu konusunda ben de o karikatürle hemfikirim. “Noel Baba çocuklardan nefret ediyor.İmza: WikiLeaks” yazısına yer verilmiş karikatürde. Çok ama çok güldüm. Gizli denilen bilgiler, “bir dost” imzalı ihbar mektuplarına benziyor çünkü.

Önemsiz olabilir ama faydasız denemez yine de. Amerikan boşboğazlığı ortaya saçılmış oldu, ne güzel. Ama hepsi bu kadar. Fazlası yok. WikiLeaks’den sızmasaydı, ABD’lilerin, Ruslar, Türkler, Çinliler vs vs uluslar hakkında iyi şeyler düşündüğünü sanmaya devam edecek olanlarımız mı vardı aramızda gerçekten?

Peki, bilmiyorduk, öğrendik. Ne oldu şimdi? Adıgeçen ülke liderleri arasında, “Bize bu hakaretleri eden diplomatları koruyan ABD ile ilişkilerimizi kesiyoruz” diyen oldu da, biz mi duymadık? İngiltere Merkez Bankası Başkanı, muhalefette bulunduğu dönemde, seçimlerde birinci parti çıkacağı kesinleşmiş olan Muhafazakar Parti’nin lideri, şimdinin İngiltere Başbakanı David Cameron’u “politik açıdan endişe verici bulduğunu” söylemiş ABD büyükelçisine. Kendisine, hem de yakın bir çalışma içinde olduğu Merkez Bankası Başkanı’nca güven duyulmadığı ortaya çıkmasına rağmen, ne başkanı görevden aldı Cameron ne de ABD’ye “bu yaptığınız ayıp” diyebildi.

Suudi Arabistan’ın, İran’a çok dostça baktığına inanıyorduk demek ki. WikiLeaks sızdırmaları sayesinde, ilkel Suudi Kralı’nın, İran’ın ABD tarafından bir an önce bombalanmasını istediğini öğrenince çok şaşırdığımıza göre, herhalde inanıyorduk.

Dikkat çeken tek bir şey var benim açımdan. Bilgilerde, belgelerde, ABD diplomatlarının gevezeliklerinden başka bir şey yok. İki ülkeyi, İsrail ile ABD’yi suçlayan, şu ana kadar yayınlananlara bakarak belirtiyorum, tek bir belgeye, bilgiye de rastlamadık. Gizli belge dediğin, ABD’nin, başka ülke liderleri hakında yaptığı “paparazzi” tadındaki değerlendirmelerden çok, Somali’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta, Venezuela’da neler yaptığını ortaya koyar. Bunlara rastlamış değiliz henüz. Petrodolarlarla gövdesini şişirmiş Suudi Kralı’nın, İran’a ilişkin niyetlerinden politikayla ilgili herkes haberdar, bizim için yeni de değil, sürpriz de değil bu.

WikiLeaks daha önce Irak savaşına ilişkin gizli belgeler yayınladı, buna ne buyrulur diyenler varsa eğer, belirteyim. Mesleki meraktan da ötürü, hepsini okudum haliyle. ABD medyasına da, yargısına da yansımış bilgilerdi oradakiler de.

Yine de Assange’ın eylemini sempatik buluyorum. Yaptıkları ABD’nin işine yarıyor diyenlerden de değilim. ABD’nin, müttefikleri başta olmak üzere diplomatik ilişki kurduğu her kişi ya da kurumla arasındaki güveni sarsacak bilgiler saçılmıştır ortaya. Buna değer biçerim elbette.

Aralarında Türkiyeli gazeteciler de olmak üzere çeşitli ülkelerden meslektaşlarımın ABD’nin gönüllü “istihbaratçısı” olduklarına, WikiLeaks sayesinde, bir kez daha tanık olmak da yararlı oldu benim açımdan. Ama gizli miydi bunlar sizce de gerçekten?

Tüm bu yazdıklarım, bugüne kadar açıklanan belgelerle ilgili düşüncelerim. Yarın, paparazzi tadında değil de, ciddi ciddi ABD’nin haltlarını ifşa eden bilgiler sızarsa, soluğu, ona destek vermek için Assange’ın yanında alırım, söz. Ekvator çok uzak bir ülke değil.

ABD’nin, dünyanın çeşitli bölgelerinde neler yaptıklarını öğrenmek isteyenlere Stiglitz’in kitaplarıyla, cesur sosyalist araştırmacıların kitaplarına başvurmalarını öneririm.

Öyle süzme, sızma bilgiler değil, “halis” belgeler bulabilmek mümkün onlarda.

Yeter ki internetten yarım saatliğine uzaklaşılmış olsun.