Kolayı red, zoru kabul

Seçimden sonra elbette sonuçlar üzerine çok şey yazılıp çizildi. Benim açımdan tüm bu yazılıp çizilenlerde yeni bir şey yoktu, doğrusunu isterseniz. Sonuçlar üzerine hemen hemen her kesim, içinde ‘halk’ın bulunduğu değerlendirmeler yaptılar bolca, malum. Kimileri halkın cahilliğinden, kimileri vesayete itiraz edecek kadar bilinçli olduğundan dem vurdu. Bildiğiniz tartışmalardı yani.

Bu nedenle, elbette beni de ilgilendiren bir dolu değişikliğe yol açacak da olsa bu tartışmalara ilişkin pek görüş belirtmediğimi, bu köşeyi izleyenlerin fark ettiğini sanıyorum. Aldırmazlığımdan ya da kayıtsızlığımdan değil, kendimce çok önceden yaptığım değerlendirmelerin bugün de değişmediğinden bu konuda kelam etmedim.

Kaldı ki, beni, seçim sonuçlarının sosyolojik nedenlerinden çok, seçimde kullanılan yöntemlerin bayağılığı ile “siyasal aktörlerin”, özellikle başbakanın söylemi ilgilendirdi sadece. Yöntem deyince herhalde sizin de aklınıza şu MHP’lilere yönelik kasetler gelmiştir. Başka ne gelebilir ki? Sadece şantaja konu olan kişileri ilgilendiren, onların siyasal mücadeleleri ile ilgisi olmaması gereken son derece “şahsi” zaaflar (ya da zevkler) bu partinin ahlaki eksikliği olarak anlaşılsın istendi, ne ilgisi varsa?

Şu doğru elbette ahlak konusunda, başkalarında her saniye ahlaksızlık arayacak kadar kendilerinde sorgulayıcı bir hak gören MHP’lilerin de, aslında ahlaksızlık saydıkları fiilleri işleyebildiklerini görmemize yaramıştır şu kasetler. Ama, “piyasaya” sürenlerin bunu bir ahlaksızlığın teşhiri amacıyla yapmadıkları da herkesin malumudur. Bir seçim kazanma hınzırlığıdır sözkonusu olan.

İşte burada Başbakan’ın tutumu giriyor devreye. Benim üzerinde durduğum konu da bu zaten. Bu kasetlerden bir kaç kez söz etti Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Bir konuşmasında, isim vermeden hedef aldığı kimi politikacılar hakkında, “bunların iki kadınla çekilmiş fotoğrafları ortaya çıksa rezil olurlar” gibi tehditler de sarf etti hatırladığım.

Oysa başbakan, ilkesel açıdan, bu tür yöntemlerin ahlaki olmadığını söyleyebilmeliydi. Hangi dinin olursa olsun, bir dinin bağlısı, ahlakı sadece kadın erkek ilişkilerinde değil, hayatın her alanında hatırlanması gereken bir değer olarak görebilmeli, eğer ahlaklı olduğu iddiasının ciddiye alınmasını istiyorsa. Ahlaklı olmak özellikle bu gibi durumlarda, bu tür mücadelelerde dürüst yöntemler kullanmak demektir.

Ünlü Waterloo savaşında İngiliz topçularının açık seçik hedefi olan Napolyon’un vurulmasını önlemiştir İngiliz komutan, “başkomutanların işi birbirleriyle dövüşmek değildir” diye düşündüğünden. Ahlaklı olmak budur. Oysa Erdoğan’ın, Baykal’ın gitmesine yol açan kaset skandalındaki tutumu İngiliz komutanınkinden ne kadar farklı olmuştur, hatırlardadır.

İngilizlerin, Stafford Cripps adlı, Hıristiyan sosyalist olarak bilinen, son derece tutucu, son derece dindar, son derece Hıristiyan ahlakçısı bir bakanları vardı, İkinci Dünya Savaşı sırasında. Almanların moralini bozmak için İngilizlerin yaptığı radyo yayınlarından, içinde almanlara yönelik belden aşağı sözcükler kullanıldığı için hiç hoşlanmazdı. “Hıristiyan ahlakına yakışmaz bu üslup” diye yakınmıştır derler. Sadece bu değil, aynı zatın tam da günümüzde anlamlı olabilecek bir tavrı daha vardır ki ders olmalıdır kimilerine. Bir alman amiralin dört denizciyle bir kadının yer aldığı toplu seks maceralarının anlatıldığı metinleri gördüğünde delirmiştir adeta. Ağzından çıkan soylu cümleler şudur: “Savaşı kazanmak için ihtiyaç duyduğumuz şey buysa, ben kaybetmeye razıyım”.

Oysa, Türkiye’de, iktidar kaynaklı bir oyun olduğu çok belli olan kasetli şantaj skandalına “ayıptır bu” diyecek tek bir Cripps çıkmamıştır. Seçimlere damgasını vuran kasetlerde varolduğu söylenen “ahlaksızlık”ı teşhir etmenin, teşhir eden kişiyi ahlaklı yapmayacağı bilinmeliydi.

Eksiğimiz, her alanda bir Cripps tavrına sahip olamamak tabii ki. Bizim memlekette tek bir Cripps yoksa, dindarı bol, ahlaklı insanı az bir toplumuz demektir bu. Dindar olmak kolay, ahlaklı olmak zor demektir aynı zamanda da.

Ne yapacağız peki?

Kolay olanı zor olanla değiştireceğiz.

Yapacağımız bu.