Kıyafet balosu gibi

Sonuçları ne olacaksa olsun, bir kenara bırakarak söylüyorum, çok ama çok keyifli bir seçim olacak bu seferki. Taşı, toprağı hüzün dolu memleketimizde hiç değilse bu seçimde bir hayli gülecek yüzümüz. Çünkü mazrufa değil zarfa bakarak oy verecek seçmenlerin sayısının çok olduğuna inanıyor olmalılar ki, kimi AKP’li adaylar seçim meydanlarına tuhaflıkta Cemil İpekçi’yi bile sollayacak kılık kıyafetlerle dalıverdiler. Sağ olsunlar.

Eskiler “çul” da derler şu kılığa, kıyafete. Doğru tanım da bu olmalı sanki. Çünkü, estetik, moda, gösteriş falandan önce “örtünme” gelirdi. Örtünme deyince de dokunmuş her kumaşa yakıştırılan  “çul” tanımından daha iyisi mi olur?  Ayrıca, çul, mütevazılığı, aç gözlü olmamayı da ifade eder ki, “Çul içinde arslan yatar” vecizesiyle kılık kıyafette görkemin önemli olmadığına vurgu yapılır.

Kafasına Osmanlı kavuğu konduran, bedenine Osmanlı kaftanı geçiren bir dolu vekil adayı türedi şimdilerde.  Osmanlı’da 1876 ile 1908 tarihlerinde iki kez denenen ama tutmayan, bir cumhuriyet kurumu olan parlamenter sistemde yer kapmak için Osmanlı pılı pırtısına bürünmek pek bir gülünç olmakla beraber bu hem Kıyafet Kanunu’na bir itiraz hem de çocukça bir özlemin dışa vurumu.

Kıyafet Kanunu’na bir dolu eleştiri getirilebilir belki ama ta 1078 yılında Kitan hükümdarlığında, dönemin kudret sahibinin halka güneş, ay, dağ, ejderha desenli ipekli elbiseler giymeyi yasaklaması akla gelince, maskaralık da, egemen anlayışa ters düşen bir zihniyetin tezahürü de her dönemde önlenmesi gereken bir tutummuş diye düşünüyor tabii insan. Yalçın Küçük’ün kalpakla dolaşmasına (ki Şapka Kanunu’na aykırıdır esasen) ses etmeyeceksek, şimdi şu acayip Osmanlı kılıklı milletvekili aday adaylarına da elleşmemek lazım. Küçük hocanın kalpağını da benimsememiş biri olarak benim “elleşme” hakkım var tabii ki. Kalpakla bu tuhaf kıyafetleri bir tuttuğumdan değil, (ulusalcılar celallenmesin hemen) özlemlerin tarihsel sırada hangi ilerici yana denk düştüğüyle ilgili olmadığımdan söylüyorum bunu. Kalpak çok ilerici anlamlar ifade edebilir. Ama bendeniz sembol çatıştıracaksam, zamanlar üstü ya da ötesi bir sembol olması hasebiyle orak çekici tercih ederim.

Osmanlı giysili aday adaylarının bu işe soyunmaları Recep beyin sarayının merdivenlerinde 16 Türk devletinin askerlerinin, dönemin kıyafetleriyle boy göstermesinden sonra oldu. Bu ilginç işte. Türk askerinin başına vaktiyle geçirilen çuvalı anımsayınca (emperyal şımarıkların layık gördükleri “kıyafet” buydu Türk askerine) “Türk devletleri” askerlerinin kıyafetlerini kimin gözüne sokmaya çalıştılar ayrı mesele ama Osmanlı kıyafeti modası kaçAKSARAY kaynaklıdır.

Cumhuriyet kimliğine, kılık kıyafet üzerinden reddiye olduğu tartışılmaz. Ama bunu yaparken bile aday, geçmişin kendisinin de ait olduğu sınıfının/kesiminin değil egemenin kılık kıyafetini esas alıyor. Sanki bütün Osmanlılar bir yüksek memur ya da padişah giysisi olan kaftan giyiyordu. İnsan biraz mütevazi davranıp çok özendiği Osmanlı’nın hiç değilse savaşçı Yeniçerilerinin ya da Sipahilerinin kıyafetine bürünür ki, fetihçiliğine uygun olanı da bu olmalıdır. Ama nostaljide bile egemene olan düşkünlük çıkıyor karşımıza. Bu adaylardan birinin İkinci Mahmud’un pantolon giyen (ilk) padişah olduğunu düşünüp, pantolon giymeye devam etmesinde ne gariplik olabilirdi ki? Çünkü “modernite”nin de fetihçi duygularına ters düşeceğine inanıyor. Oysa “yayılmacılık”ın, “fetihçiliğin” biçim/tarz/yöntem değiştirerek “modern” zamanlarda da rastlanan bir olgu olduğunu bilmeleri gerekirdi.

Ezilmişlik kompleksinin de tezahürüdür bu. Emperyalist- kapitalist sistem içerisinde hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan bir ülkenin bireyinin içine düşürüldüğü emek sömürüsünden geçmişin görkemine sığınarak sıyrılma çabası bir anlamda.

Seçim bu nedenle iyi bir fırsat. Ama kılık kıyafet değiştirme gerçekten işe yarar mı kuşkum var. Fıkra bu ya, dervişin biri, yanından geçen kürkler içindeki sonradan görmenin kürküne güvenerek kendisini küçümser davranışına dayanamayınca taşı gediğine koymuş: “Efendi, üstündeki kürk gerçek sahibini hayvanlıktan kurtaramadı, seni hiç kurtaramaz”.

Rastlarsam adaylara söyleyeceğim ben de. “Üstünüzdeki kıyafetler gerçek sahiplerini içine düştükleri durumdan kurtaramadı, sizi hiç kurtaramaz” diye.

Söyleceğim işte. Uysa da uymasa da.