Hyde Park’a Olmaz...

Dört yıl da geçse acı henüz taze elbette. Haklı bir mücadelenin izlerini taşımaktan çok uzak, ilkel bir intikamcı duyguyla, Irak işgalcisi İngiliz yönetimine karşı sözümona mücadele ettiğini iddia edenlerin havaya uçurduğu metroyla otobüsün 52 kurbanı, ölümlerinin dördüncü yılında anıldılar. Anılarına ünlü Hyde Park'ta hepsinin adının yer aldığı bir de anıt diktiler.

Eylemcilerin, genel olarak müslüman coğrafyaya, özel olarak da Irak'a yönelik uygulamalarından ötürü öfke duydukları İngiliz hükümetini cezalandırmaktan anladıkları, "gücümüz ancak bunu yapmaya yetiyor" diyerek toplu taşıma araçlarını havaya uçurmakmış. O saldırıların bize ilk öğrettiği bu olmuştur. Yaşamlarını yitiren o elli iki kurbanın, işgalci güçler tarafından yok edilen Irak'lı siviller kadar masum olduklarına inanır, bunu asla tartışma konusu bile yapmam. Ne mücadelenin kutsallığı, ne de bu tür "eylem"lerin sonuç getirici oluşu, saldırılardaki o "kalleş" özü görmeme engel olamaz. Kalleşliğin mücadele sanılması yanılgısına düşecek kadar akıl yoksunu değilim çünkü.

Daha önce de belirttim. Açık hava toplantıları tarihçisi olarak tanınan bir zatın yazısında okumuştum vaktiyle. Doğruysa eğer aklımda kalan şudur: Çok büyük bir işçi gösterisinin ardından büyük Marks, günlüğüne, "devrim bugün Hyde Park'da başladı" diye not düşmüştür. Şimdi, dünyanın hiç bir yerinde rastlanamayacak olan bir "konuşma özgürlüğü" geyiği üzerine oturtulmuş, seyirlik "demokrasi" müzesi havasına büründürülmüş, aslında özgür konuşmanın sadece, sınırları çizilmiş bir parkta yapılabileceği, dolayısıyla gerçek hayatta böyle bir duruma rastlanamayacağı umutsuzluğunu -bence- aşıladığı için, aslında insanlık olarak acıklı durumumuzu sergiler hale gelmiş bir parktır şu Hyde Park dedikleri. "Böyle bir demokrasiyi görseniz görseniz sadece bir parkta görürsünüz" diyerek benim gibi düşünenlerle hep alay edildiği inancını taşıdım ben bu park söz konusu olunca. Çok inanan varsa böyle bir demokrasiye, onlara düşen, demokrasiyi Hyde Park'a tıkamak değil, her yeri Hyde Park yapmak olmalıdır. Yani -tarihi önemine rağmen- sevmem burayı demek istiyorum. Türkiye'den gelen hiç bir arkadaşımı da, eğer kendileri istemezlerse oraya götürmem bile.

Vaktiyle en radikal görüşlerin dile getirildiği yerdi Hyde Park. İki yüz yıl önce büyük emekçi direnişlerinin yapıldığı bu parkta coplanan, kurşunlanan işçilerin haddi hesabı yoktur. İngiliz emekçilerinin tarihinde büyük yeri olan önemli bir mücadele "alanı"ydı kuşkusuz. Şimdi, delilerin, uçuk fikirlilerin buldukları bir tabureye fırlayıp nutuk patlattıkları bir yerdir. Bir de önemli konserlerin mekanı.

7 Temmuz saldırılarında hayatlarını kaybedenlerin anısına yapılan anıtı işte buraya diktiler. Benim bilmediğim önemli bir nedeni vardır herhalde.

Ben de bu tür takıntılar olur zaman zaman. Bakırköy Akıl Hastanesi'nin -haber yapmak için giderdim sık sık- bahçesine kondurulmuş bir heykel vardır. Rodin'in ünlü mü ünlü Düşünen Adam heykelidir bu. Başka bir yerde, örneğin bir üniversitenin, bir kütüphanenin önüne konduğunda son derece anlamlı olabilecek o heykeli, akıl rahatsızlığı çekenlerin bulunduğu bir sağlık kurumuna koymayı akıl edenin kim olduğunu hala merak ederim. Aklın ne kadar değerli olduğunu anlamak için kondurulduysa eğer boşuna bir çaba olmuştur. Çünkü, akıl yoksunluğunun ne demek olduğunu, hasta yakınlarını ziyarete gelenlerden daha iyi kim bilebilir ki?

Bu, benzetme için hoş görün, bir genelevin önüne, hayatı boyunca bakire kalmış bir genç kız heykeli dikmek gibi bir şey. Kime ne mesaj verir sizce oraya dikilmiş böyle bir heykel? Başkasının aklını küçümseyip, kendininkini çok önemsediği için, her yaptığında bir keramet olduğuna inanan birileri bu tür ders vermeleri,bu kadar ilgisiz araçlarla yaparlar. Bakırköy Akıl Hastanesi'nde de vardı herhalde böyle biri.

Saldırı kurbanları anısına yaptırılan o anıtı Hyde Park'a koyduranlar kimlerdir, onu da bilmek isterim doğrusunu isterseniz. Bunun iyi bir fikir olduğuna nasıl inandıkları da ayrıca merak konusu benim için. Rodin'in heykelinin bir akıl hastanesinin bahçesinde olması ne kadar anlamsızsa, bu anıtın Hyde Park'da olması da o kadar anlamsızdır. Yukarıda sıraladığım gerekçeler yüzünden değil sadece. Bu anıtın birilerine hatırlatması gereken çok şey var. O nedenle dikilmesi gereken yer Hyde Park'dan çok Parlamento'nun önü olmalıydı.

Kurbanların yakınlarının acılarını anımsamaları için bu anıtı görmeleri gerekmez her defasında. Görmesi gerekenler, bir başka ülkeyi işgal kararı alanlar olmalı. Bir başka ülkeye, sadece kendilerinin yarattığı gerekçelerle saldırı kararı alan yöneticilerin bürolarından da rahatlıkla görülecek bir yer iyi giderdi o anıta. Irak savaşı öncesi Londra'da iki milyona yakın kişi, İngiltere hükümetini savaşa girmemesi konusunda uyarmıştı, bilenler vardır. İki milyon kişi o gün oy kullansa hükümeti devirebilirdi, deniyordu. Bir başka ülkeye savaş açanlar, savaşı kendi ülkelerine de taşırlar demek istedi iki o milyon insan. Saldırganların kalleş olmaları ayrı mesele, ama o kalleşliğe zemin hazırlayanlar parlamentoda Irak'ın işgaline onay verdiler. Anıt, bu onayı verenlerin, o kararla nelere yol açtıklarının anlaşılabilmesi için iyi bir hatırlatma aracı olabilirdi.

Hyde Park'a konulmamalıydı. Çünkü Hyde Park, parlamentoya sanıldığı kadar yakın değildir.

Sadece o mu?

İçindeki o seyirlik "demokrasi" bile parlamentoya "yakın" değildir.

Korkarım hiç olmayacak da?