Hepiniz Aynısınız Uleynnnnnn!

İzleyip de izlemememiş numarası yaptığımı düşünürseniz üzülürüm. Ama inanın, özellikle seyretmiş değilim, gözüme çarptığında fark edebildim şu Kadir İnanır’lı reklamı. Hani şu Yaban karakteriyle beraber rol aldığı reklam.

Kaldı ki, hiç öyle onu okumam, bunu seyretmem tarzı yoktur bende. Çünkü popüler kültürün kaygan figürlerinden memleket gerçeği çıkarabilmek için ülkemizden alası yoktur diye düşünürüm. O nedenle Hülya Avşar’ından, Zekeriya Beyaz’ına kadar bir dolu magazin kişisinin ne yapıp ettiklerine çok dikkat ederim. Örneğin Ayşe Özyılmazel takibi zorunlu bir fenomendir benim için. Hiç kaçırmam. Bunlar memleketin günlük yaşam “filozofları”dır. Her yapıp ettiklerinde de bir keramet olduğuna o kadar inanılmıştır ki, “cesur kadın” deyince akla Hülya Avşar, yeni “ilahiyat” deyince Zekeriya Beyaz, “çekinmeden kulvar değiştirme gurusu” deyince de Ayşe Özyılmazel geliyor akla. Popüler figür dendi mi duracaksınız yani. Önemi inkar edilemez. Abarttığımı düşenenlere hatırlatırım “Kevin Costner de Kürt Açılımı’nı destekliyor” diyerek, Beyaz Saray’dan onay almış gibi sevinen Edibe Sözen (profesördür), Costner’le ilgili açıklamayı yaptığı dönemde AKP Genel Başkan Yardımcısı idi. O sevindirik hali hala gözümün önündedir.

Bu yüzden, Kadir İnanır’ın, o reklam filmini izlememek gibi bir hata yapamam. Ama, gerçekten tesadüfen haberim oldu bundan. İnanır’ın bir iki kez izleyip çok sıkıldığım Yaban karakteri ile birlikte rol aldığı reklam filminde bile, yıllardır değişmeyen bakışlarını fark etmek kötü oldu tabii benim için.

Öncesi var.

Kadir İnanır’ın, hiç bir yaratıcılık taşımayan, üstelik çok haksız yere Yeşilçam’ı alay konusu yapan skeçteki Yaban karakterini, kendisiyle alay edildiği gerekçesiyle topa tuttuğu yazılmıştı gazetelerde bir ara. Yeşilçam’ın “ağır abi”sinin heybetli öfkesi, şu son derece bireysel ideolojisi Kadirizm’in de etkisiyle patlayıvermişti adeta. Sonra ne oldu? “Görürsem tokatlayacağım” dediği o genç çocukla reklam filminde rol alıverdi. Ekmek parasıdır, lafımız yok. Kaldı ki o kadar gürültü patırtı, danışıklı döğüş bir reklam geyiğiydi. Yani, çok iyi anladınız ki, bu yazının konusu Kadir İnanır’ın palavra gürlemesi değil.

Kadir İnanır bu memleketin çocuğudur. Dolayısıyla, akademisyeninden, gazetecisine, imamından, politikacısına kadar herkesten bir parça taşıyor. Bütün bunların kodları Kadir İnanır’la uyuşur. Okur mokursa öfkesinden payımı almayayım durup dururken, o nedenle burdaki örneklemelerde adını kullanacak oluşumun, kişiliğinden çok bir tipolojiye dönüşen imajıyla ilgili olduğunu belirtip affına sığınıyorum. İmajının sorumlusu kendisi olduğundan bana öfkelenmesinin anlamı da yok ayrıca.

Erbakan, gerçek bir Kadir İnanır’dı örneğin. Yıllarca, Yahudi düşmanlığı ayıbıyla da oy toplayıp geldiği iktidarın başbakanıyken, İsrail’le en kapsayıcı anlaşmalara imzayı ona attırdılar. İnanır’ın, Yaban için, “görürsem tokatlayacağım” demesiyle, Erbakan’ın İsrail için, “iktidara gelirsem gösteririm ben ona” demesi aynıdır. Bu palavra dayılanmalarının, muhataplarla “karşılaşıldığında” bitmiş birer kabarma oluşu gibi aynıdır. Uluslararası ortamı hesaba katmadan, saf seçmene gaz veren Erbakan’ın İnanır’laşması böyle bir şey.

Devlet Bahçeli de bir nevi Kadir İnanır değil midir? Şehit cenazelerinin sokakları doldurduğu bir dönemin rüzgarıyla iktidar ortağı olduğu koalisyonda, Abdullah Öcalan’ın idam cezasını kaldıran yasayı ona imzalattılar. İdama karşı biri olarak Öcalan’ın idam edilmemesinin iyi olduğunu söylememe herhalde gerek yok. Neden sözünde durmadı anlamında eleştiriyor da değilim Bahçeli’yi. İnanırvari tutumuna dikkat çekiyorum sadece.

Bunlar, savundukları, parti çizgisi haline getirdikleri görüşlerinin sağlam temelleri olmadığının göstergeleridir. Bir “fikir disiplini”ne sahip olmadıklarının da aynı zamanda.

Memleketi yönetemediği için alaşağı ettiği Demirel Cumhurbaşkanı olduğunda, “allah sizi başımızdan eksik etmesin” diyen darbeci Kenan da, Kadir İnanır’a benzer diyeceğim ama İnanır’a bu haksızlığı yapamam. Geri alıyorum bu yüzden.

Reklam filminden sonra da Kadir İnanır ile Yaban karakterinin arasındaki “soğuk savaş” sürecek diyor magazinciler. Şimdiki sulhü araya giren reklama borcluyuz demekki.

Erbakan şimdi muhalif Milli Görüş iktidara gelirse İsrail’e neler neler yapacak onu anlatıyor sağda solda. Devlet Bahçeli şimdi muhalif seçim mitinglerinde AKP’lilere ip atıp, “alın bunu da asın Öcalan’ı” diyor.

İnanır ile Yaban arasındaki atışmanın arasına giren “reklam”dı, Erbakan ile Bahçeli’nin muhataplarıyla yaptıkları atışmalarının arasına giren de “iktidar”. Öncesinde de sonrasında da babalanmaya devam edip, “sırasında” sustukları iktidar yani.

Araya giren Reklam ile araya giren İktidar’ın aynı sonucu verdiği garip bir ülke bizimki.

Memleket büyükçe bir plato. Her türden film çekiliyor. Bir tek seyirci çıkıp da, şunların yüzüne karşı Yaban karakterinin bağırdığı gibi, “yalannnn söylüyorsunnn” demiyor. İnsan biraz olsun “yaban”laşmaz mı?

Seçmeni aynı zamanda sinema seyircisi olan bir ülkede İnanır ile politikacıların aynı tarzda buluşmaları normaldir. Seçmen/seyirci, eğer kendisi de rol alsa, neleri değiştirebileceğinin farkında olmadan seyretmektedir filmi.

Muhalefette başka iktidarda bambaşka olmadaki senaryo benzerliği bir ülke gerçeğidir. Sözkonusu reklam filminde oynayıp karizmayı yerle bir etmiş de olsa, bu gerçeğin “en hayali” kahramanı olan Kadir İnanır’a, hiç değilse karşısındaki erkeğe ya da kadına “bakışlarını” hiç bir koşulda değiştirmediği için saygı duyuyor insan. Erbakan ile Bahçeli’yi hatırlayınca özellikle.

Devam Kadir abi.