Hayatını “karartan” adam

Kişisel olarak hiç ilgimi çekmemiş olabilir ama, yine de popüler kültürün önemli bir figürü oluşuna kayıtsız kalacağım anlamına gelmiyor bu. Popüler kültürün yaşamımızı nasıl sarıp sarmaladığı gerçeğinden haberdarız, malum. Küçümsenebilir, önemsiz bulunabilir ama kayıtsız kalınamaz. Michael Jackson'ın da bir parçası olduğu şov dünyasının popüler kültürdeki yerini sadece "eğlence" çerçevesinde ele almak da elbette eksik bir yaklaşım olur. Koskoca bir "sanayii" den söz ediliyor, unutmayalım.

Öyle bir "sanayii" ki, dişlileri arasında insan öğütüyor. Son derece parlak görülen yaşamın altındaki gerçek dünya, ancak yaldızları kazındığında görülebilecek olan, hırslı, aç gözlü bir kar dünyasıdır. Yabancısı olmadığımız bir dünya yani. Jackson'ın, elli gibi, genç sayılabilecek bir yaşta ölüp gidişi, içinde bulunduğu dünyanın kendisine dayattığı yaşam biçiminin kaçınılmaz sonucudur, kuşku yok.Bunda kendisinin de etkili olduğunu bilmeyen, herhalde yoktur. Uyuşturucuyla, tedavi amaçlı olduğu söylenen onlarca ilaçla, kendisi yaratmamış da olsa adının karıştığı/karıştırıldığı skandallarıyla, parçası olduğu "sanayii"nin kendisini sürekli üretmeye zorlayan baskısıyla ancak elli yaşına kadar sürdürülebildiği bir hayatı oldu Jackson'ın.

Siyah adamın büyük toprak sahiplerinin köleliğinden kurtulması, tam bir kurtuluş olmadı hiç bir zaman. Çoğu, emek üretim sisteminde en altta kalmış emekçiler olmaya devam etti yıllarca. Yeteneklerini müzik ya da spor dünyasında değerlendirebilme fırsatı bulabilen siyahların varlığı, bu büyük emekçi kitlenin yanında sayı olarak bir şey ifade etmez. Bunlardan biri olan Michael Jackson, henüz beş yaşında müzik dünyasına aile bireylerince hazırlanmış, yani, kaderi önceden, şartlara göre biçimlendirilmiş biriydi. Ama, eğlence dünyasındaki siyah hakimiyetine rağmen, -hastalık sonucu açıldığı söylense de- derisinin beyazlıyor oluşunu engelleyici bir çaba göstermemesi, siyah egemenliğindeki bu piyasada bile tam kabul edilmediğinin bir kanıtı sayılmalıdır. Hoşnut olmadığı çok belli olan burnunu kalemle çizilmiş gibi incecik hale dönüştürmesi, beyazlara özgü uzatılmış bir saça -ki peruktu- sahip olması da siyahlıktan kurtulma çabasıydı, bana sorarsanız.

Elini kolunu bağlayan sözleşmelerle "makinenin bir dişlisi" olarak çalışmak durumunda kalması, kar yasasının kuralı elbette. Üretip, üretim aracına sahip olanları beslemesi gerekiyordu çünkü. Çocukluğundan beri içinde bulunduğu çarktı bu. Garip gelebilir ama, sonuçta, içinde bulunduğu "sanayii"nin "emekçisi"ydi bir anlamda. Gerçekleştirmek zorunda olduğu tam elli konser için, form kazanacağı umuduyla onca ilacı içip ölüşü, herhangi bir fabrika işçisinin üretim sürecinde iş başında ölmesinden farksızdır. Arasında sınıfsal değil, kategorik farklılık bulunan fabrika işçisiyle "benzeştiği" bir son oldu ölümü.

Ama bir popüler kültür figürü olarak ifade ettiği anlam elbette farklıdır. Toplumun ihtiyaç duyduğu "İkon"lardan biri olduğu gerçek. Yıllardır hep aynı ritm ya da figür üzerine devinip duran pop müziğe, inanılmaz dans biçimleri kazandırdığı inkar edilemez. Pop müzik üreticileri için nasıl bir para kaynağı olduğunu da düşünün bunun. Müzik şirketlerinin Jackson'ı el üstünde tutmalarının nedeni bu olmuştur. "Ben androjenim" (üçüncü cins) diyerek, herkesin kendisini bulabileceği ortak bir "cinsiyet" kimliğine dönüşmesi de az önemli değildir.

Başka anlamlar da ifade ediyor elbette. Oprah Winley ile Barack Obama'nın yanına konup, "siyah kültür ile siyah politika"nın en popülerleşmiş kişilikleri olarak değerlendiriliyor. Winley dışında, Obama ile Jackson'ın, "çizilen" ya da "kabul görülebilecek olan sınırlar" içinde, muazzam bir yükseliş gösterdikleri vurgulanmak isteniyor böylelikle.

Ben bunun ırkçılığa karşı zafer gibi gösterilmesini tuhaf bulurum. Örneğin, Obama'nın ırk ayrımcılığını lanetlemesi hiç bir şey ifade etmez benim için. Eğer lanetlediyse, -hatırlamıyorum çünkü böyle bir şey- Jackson'un ki de bir şey ifade etmez. Çünkü "kurbanların", kendisini kurban eden olgudan yakınmaları, onu lanetlemeleri doğaldır, bana göre. Beyazların lanetlemesi gereken ırkçılıkla mücadelede Obama'nın da Jackson'ın da, "kabul edilebilir" siyahlar olarak, ırkçılığa meydan okuduklarını söylemek, ırkçılıkla mücadeleyi geriletici bir etki yapar. Jackson'un, siyah hakları ile ilgili bir mücadeleye hiç bir zaman destek vermediği, Obama'nın da gençliğinde radikal bir siyah grupla kısa süren flörtünün dışında, hiç bir siyah hakkı için kılını kıpırdatmadığı hatırlanmalıdır. Ama buna rağmen, Obama ile Jackson'un, renklerine karşın bir yerlere gelebildikleri için "takdir" ediliyor olmaları, kanımca onları bir hayli "küçümser" anlamlar taşıyor. Onca taviz verilirse, başkan da pop kültürün en büyük ilahı da olunabilir demek Amerikan Rüyası'nın palavrasıdır. Bu palavraya kendini fazla kaptırmış biri olduğunu düşünüyorum Michael Jackson'un.

Michael Jackson değildir ölen, bir "imaj"dır. Zaten, hayranları da, Jackson'ın kendisinden çok, imajının ölümünden ötürü pek bir muzdaripler. Kimse Michael Jackson için göz yaşı döküyor değil. Trajedisinden öyle pek söz eden de yok. Michael Jackson'ın imajına tapıyorlar ama, Michael Jackson'ın kendisinden söz ederken kollarının iğne iziyle dolu olduğuna, midesinden onlarca ilaç çıktığına da özellikle vurgu yapıyorlar. Gerçeğine yaklaşımla, imajına yaklaşımın bu kadar farklı olduğu ikinci bir figür gösterilebilir mi? Sanmam.

İnsan "siyah" doğar ama, kendi kaderini kendi elleriyle bu kadar mı "karartır?"

Michael Jackson, bunu yapabilmiştir.