Facebook Dili

Asaf Güven Aksel dostumuz da değindi bir yazısında. Yeniden bir göz atmanızı öneririm.(*) Çevremdeki herkes kullandığı için ben de heveslendim, katıldım bu büyük zincire. Fena da olmadı aslında. Dedikleri gibi varmış gerçekten. Sosyal paylaşım sitesi diye tanımlanıyor ama kayıpların buluşma sitesi dense de yalan olmaz. İlkokul değilse de lise arkadaşlarımla yıllar sonra sayesinde buluştum örneğin.

Paylaşımdan ne anlaşılıyorsa hepsi var Facebook’ta. Saçma sapan olanların yanında yararlı sayılacak paylaşımlar da mevcut. Sıkıntım bu paylaşımlarla ilgili. Diyelim ki hayvanseversiniz hayvanların vahşice katledildikleri bir video izlediniz Facebook’ta. Tepkinizi belirtmeniz için size sunulan seçenek sadece “beğendim” sözcüğü. Siz, aslında videodaki vahşete olan tepkinizi, ki çoğunlukla kızgınlık ya da üzüntüdür, ifade etmek istiyorsanız bu sözcüğün bulunduğu seçeneğe basmak zorundasınız. Öyle düşünmediğiniz herhalde anlaşılıyordur ama sanki siz videoda olan biten o vahşeti beğenmiş gibi oluyorsunuz. Öyle sananlar da çıkabilir pekala.

Çok mu büyük dert bu? Değil tabii ki. Çünkü altında yorum yapabileceğiniz bir alan da var. Belirtirsiniz öfkenizi, kızgınlığınızı ya da çoklarının yaptığı gibi yazarsınız küfürünüzü, herkes ne düşündüğünüzü anlar. Derdim ne peki benim o zaman?

Ben, düşündüklerini tam olarak ifade edememenin ne demek olduğunu Facebook sayesinde bir kez daha anladım. Derdim bu. Örneğin, çocukların cinsel saldırılardan korunması için hazırlanmış olan, içinde de yürek burkan görüntüler barındıran bir video için seçtiğiniz “beğendim” sözcüğünün, başkalarınca nasıl anlaşılabileceğine ilişkin endişe çok rahatsız edici.

“Girmeyiver o zaman Facebook’a, çok mu gerekli” diyenlere cevabımdır: Tabii ki girmem, o endişeleri de yaşamam. Facebook vesile sadece. İfade kanalları kısıtlanmış olmak ya da bir otorite tarafından belirlenmiş sözcüklere mahkum kalmak ne kadar kötü bir duyguduru anlatmak derdindeyim ben.

12 Mart faşizminin başbakan yardımcılarından Sadi Koçaş’ın anılarında rastlamıştım. Koçaş, genç bir subayken, -sonradan orgeneral olan- komutanıyla birlikte Doğu’da görevlidir. Sözkonusu komutanla bölgeyi dolaşmaktadırlar. Karşılarına bir grup Kürt köylüsü çıkar. Hoşbeşten sonra komutanın “nerelisiniz?” diye sorduğu gruptan biri “Biz kürdüz beyim” diye yanıt verince, komutan konuşur: “Olmadı şimdi, ben size nereli olduğunuzu soruyorum siz bana kürdüz diye cevap veriyorsunuz. Hepimiz Türk’üz unutmayın”. Dönem ağır baskı dönemleri malum. Gruptan aynı kişinin yanıtı şudur bu kez: “Doğru komutanım. Türk’üz sayende”.

Ben nasıl Facebook’ta “beğendim”den başka tepkimi ifade edecek sözcük bulamıyorsam, o Kürd’e de kendini ifade edecek başka bir sözcük kullanma hakkı tanınmamıştır. Benim “beğendim”im ile onun “sayende”si, bu kadar mı kardeş sözcükler olur? Ben Facebook sayesinde “beğeniyorum”, o paşa sayesinde “Türk” oluyor. Duygumuzun da kimliğimizin de bizim dışımızdaki bir otorite tarafından belirlenmiş olması “dert” değil midir sizce de?

Düşündüğümüzün tam tersini ifade etmek zorunda kalmak ne kadar kötü bir durumdur. Türkçelerinde de Kürtçelerinde de binlerce kelime bulunan insanların tüm duygularını iki ya da üç kelime ile ifade edebilmeleri kısırlaştırıcı bir etki yaratıyor ayrıca, ki felakettir bu.

Otoritenin belirlediği söyleme mahkum olmak, başkasının “dili”ni konuşmak “zihni esaret”in yolunu açar. Dilinin özgürleşmesi, kendi ifade gücünü, kendi seçtiği sözcüklerle yapabilmesi insanın özgürleşmesi denen şeydir işte bu yüzden.

Otoritenin dili kısıtlayıcıdır. Onun belirlediği alanların dışına çıkma mücadelesinde kendi alfabesini de kendi imlasını da kendisi oluşturmalıdır kişi. Kışla talimnamesinin dili de, siyasi iktidarın dili de, özgürlük mücadelesi veren bireyin ya da topluluğun dili olamaz.

Tüm bunların ötesinde asıl vahim olan şudur: İktidara karşı olup da kendi bağımsız dilini oluşturamadın mı, “beğendim” dışında kendini anlatabilecek sözcük bulamazsın.

Böyle bir dilin yoksa, müttefikin sandığın askerin her yaptığına “beğendim” der çıkarsın işin içinden.

Sonra ne olur?

Kendi dilini kullanmadığın için seçim kazanmasına yol açtığın iktidarın seçmeni de, tuttuğu partiye seçim kazandıranın sen olduğunu tek bir sözcükle vurgulayıverir: “Sayende”.

(*) Sanal İnsanın Hijyenik Mecrası- 13.02.10