En Delikanlı Demet

Sadece bir magazin figürü değil tabii İbrahim Tatlıses. Başarı öyküsü denince onun adı geliyor bir çok kimsenin aklına dolayısıyla kimileri için “sıfırdan zirveye” çıkışın da sembolü. Eğer doğruysa, çalıştığı inşaatlarda mırıldandığı şarkılarla dikkat çekmiş, piyasanın kurtlarınca keşfedilip, “sanat dünyası”na kazandırılmış. Otuz yıldan fazladır o dünyanın en parlak figürlerinden biri olmayı sürdürüyor. Gerçek olan şu ki, çok az kimsede olduğu söylenen bir sese sahip.

Başkaları ne düşünür bilemem ama benim açımdan şarkı söylemediği zamanlar dayanılacak biri değildir adıgeçen. Yarı filozof bir tarafı da var kendince. Adını taşıyan şov programında, sık sık dile getirdiği görüşleri değme hayat adamında yok. Bu yanıyla da sözkonusu “alem”e hayran bireylerin iki ayaklı “yaşam kılavuzu” bile sayılabilir. Örneğin, son programında söylediği, herhangi birinin de kolayca söyleyebileceği, “şu dünyada neyi paylaşamıyoruz?” sorusunun haklılığına sadece o sorduğu için çok daha fazla inanılıyor. Oysa, çok zenginleşmiş kişinin sorduğu “neyi paylaşamıyoruz?” sorusu, kendi zenginliğinde gözü olduğuna inandıklarına yönelttiği bir sorudur aslında. Bu soruda, korkuyla karışık, “malımda, mülkümde neden gözünüz var?” yakınması gizlidir.

Başkalarıyla, -kendi mantığından yola çıkarak söylüyorum- pekala paylaşacak çok şeye, yani mala, mülke sahip ender insanlardan biri olmasına rağmen, hiç bir hayranının aklına bu soruyu ona yöneltmek gelmiyor. “Neyi paylaşamıyorsun İbo? Nedir bu hırs?” diyen tek bir hayranı var mıdır gerçekten?

“Neyimizi paylaşamıyoruz?” sorusunun muhatabının bu şarkıcının hayranlarının çoğunu oluşturan garibanlar olmadığı ortada. Sorusunun muhatapları, gözü dönmüşcesine üzerine mermiler boşaltanlar olmalı. Paylaşılacak “şey” bir hayli fazlaymış demek ki.

Vurulduğu andan beri gösterilen ihtimamın haddi hesabı yok. Hak etse de etmese de hayatta kalması için gerekli özen gösterilmelidir bu durumdaki birine. Bu özen, başbakanlık katına kadar uzanınca, adıgeçenin toplumda ifade ettiği anlamlar üzerinde düşünmek zorunda kalıyor insan. Gösterilen ilgi, Tatlıses’in tüm kusurlarını silen bir cilaya dönüştü. Yüzyılın mağduru durumunda neredeyse. Yıllar önce bir Urfa ziyaretinde Tatlıses’in yakınları tarafından öldürüldüğü söylenen o Urfa’lı garibanın akrabalarının bu manzara karşısında ne düşündüğünü merak ediyorum ben, İbo’nun mağduriyetine tanık olduğum(uz) andan beri. Ayaklarından kurşunlanmış, adıgeçenin “ancak ben bırakırsam benden ayrılabilirler” cümlesiyle iradeleri sıfırlanmış, ondan ayrıldıkları için başka yerde çalışmaları engellenmiş kadınların ne düşündüğünü de. O kadınlar ki, gazetelerde hastane kapısındaki bekleyişleri “Tatlıses’in kadınları” klişesiyle haber yapılmıştır. Onları tanımlayan tek ifade bu işte. Bu muameleyi hak ettikleri için tüm kadınların yüzlerini kızartan kadınlardır bunlar aslında. Şunu da belirteyim de inceldiği yersen kopsun bari: O muamelelere müstehaktır bu kadınlar. (Yine de kimse müstehak değildir deyip sonradan pişman olacağım bunu yazdığım için ama şu anda böyle düşünüyorum, kalsın bu cümle böylece).

Delikanlılık, çok sihirli bir kelime. Bu kelimeyi en sık dile getirenler, kendilerini de gerçekten delikanlı olduklarına inandırıyorlar bir süre sonra. Sık sık tekrarlayanlardan olan Tatlıses de delikanlı olduğuna çok emin bu yüzden. O kadar emin ki, Başbakan Erdoğan’a bile delikanlılık notu vermiş. Bunu açıklayan da ülkenin başbakanı. Bakın ne demiş: “Bir gün önce bana mesaj atmıştı. Mesajda şu yazıyordu: 'Partinizden aday olayım veya olmayayım önemli değil. Ben ve etrafımdaki dostlarım sizin delikanlı tarafınızı seviyoruz. Böyle bir başbakanımız hiç olmamıştı. Başarılarınız hayırlı olsun’.”

Normalde “başarılarınız hayırlı olsun” cümlesindeki tuhaflık bile beni dakikalarca güldürebilirdi ama başbakanın açıklaması aklımı başımdan aldığı için gülemedim haliyle. Türkücü, ülkemizin pek bir namuslu işadamı Cem Uzan’ın da delikanlı olduğuna inanmıştı bir zamanlar diye hatırlıyorum. İnanmasaydı, Uzan’ın Genç Parti’sinden aday olmazdı herhalde. Yanılıyor muyum?

Başbakanda varolduğunu söylediği o “delikanlı taraf”ın ne olduğunu da açıklasaydı keşke Tatlıses. Örneğin, kadınlarını kurşunlatmak, kendisinden ayrılan kadınların ekmek parası kazanmalarını engellemek delikanlılığın kitabında yazıyorsa, başbakanın hangi eylemi buna uygundur, belirtmeliydi. Yok öyle “işkembe-i kübra”dan sallamak. İsrail Cumhurbaşkanı’na “van minut” postası koyduğunun akşamı, aynı ülkenin Ticaret Bakanı ile anlaşmalar imzalamak, Suriye sınırındaki mayınlı alanı temizleme işini, ilişkiler o kadar bozukken hem de, bir İsrail firmasına vermek başka türden bir “delikanlılık” tabii. Lümpenliklerini “delikanlılık” diye yutturanların anlayacakları türden bir “delikanlılık” yani.

Kendisi için Tatlıses tarafından yapılan değerlendirmeyi kelimesi kelimesine aktardığına göre, başbakan da delikanlılığı konusunda bir onay mercii olarak görüyor Tatlıses’i demek ki. Olacak şey değil. Bazı övgüler vardır ki, hakaret gibidir, övenden ötürü. Başbakan düşünsün artık bu kadarını da.

Ben “delikanlı”mı buldum. Televizyonda Tatlıses tarafından rezil edilen Yıldız Tilbe’si, kendisinden ayrıldığı için başka yerde çalışmasını engellediği Asena’sı bile büyük bir ikiyüzlülükle hastaneye koşarlarken, tek bir kişi adımını atmadı o hastaneye. Kim? Demet Akalın adlı şarkıcı. Demet Akalın, 3 yıl önce “İbo’nun uçağı leş gibi” diye bir laf etmiş meğer. Tatlıses’in buna yanıtı kendisine pek yakışan “delikanlılık”ta olmuş tabii: “Demet Hanım uçağımıza laf atmış. ‘Uçak leş gibi’ demiş. Ben hiç leş bir ata binmedim. O, benim nasıl bir binici olduğumu iyi bilir” . “Binici”, “binmek”, “üzerine binilen” hedefinde kadın olan “delikanlı” sözcükler bunlar işte. Kadınların fiziksel zayıflığı ile toplumsal kategorideki yerlerine vurgu yapan erkek iktidarını yansıtan, cinsiyetçi, edepsiz söylemler bir anlamda.

Kışkırtıcı paparazzilerden biri, belli ki ortalığı kızıştırmak için, Tatlıses’i ziyaret edip etmeyeceğini sormuş Demet hanıma. Aldığı yanıt şu: “Ne işim var benim o adamın yanında?

Az delikanlılık değil kızın yaptığı. Bu yüzden delikanlılık konusunda alınacak ders fırsatını kaçırmamak lazım diye düşündüğümden, Başbakan Erdoğan’a nacizane öneriyorum: İkiyüzlülüğe pirim vermeyen gerçek bir “delikanlı” olan Demet hanımla lütfen tanışsın. Bir an önce hem de. Gecikmeden.

Kişilikli bir kadından ders almak “delikanlı”yı bozmaz ama hayat dersi alma fırsatını kaçırmak bozar.

Evet, ben uydurdum bu vecizeyi. İbrahim Tatlıses’e “halk bilgesi” muamelesi yapılan ülkemizde bana da itiraz eden çıkmaz herhalde. Çıkarsa, ben de şarkı söylerim o zaman.

Sesim güzel.