Doğrudan Yana

Sözlüğe baktım, “edebi kelam” diye çevrilmiş Euphemism. Günlük konuşma dilinde açık seçik söylenmesinde sakınca olan hallerimizi ifade edebilmek için, o halimiz her neyse, kıyısından köşesinden geçerek konuşmaya çabalarız ya, Euphemism bu işte. Ama güzelim Türkçe’de, durumu tam anlamıyla asla ifade etmeyen “edebi kelam”la açıklanmış, ki, pek doğru sayılmaz. Doğrusu “örtmece” olmalı aslında. Çünkü, olguyu, sadece kibarlaştıran değil, gittikçe, özellikle politik dilde, “yalana” dönüştüren bir anlamı var artık günümüzde. “Örtmece” bu nedenle sanki daha uygun.

“Edebi kelam” sayılacak durum şurada geçerli olabilir tabii sanki çok ayıpmış gibi, “tuvalete gideceğim” demekten çekinenler, “su dökmeye gidiyorum” dediklerinde, her duyduğumda çok gülerim belirteyim, durumu bir hayli “edebi” biçimde ifade etmiş oluyorlar (ya da öyle sanıyorlar). Kimi kadınların evlerindeki hizmetçisinden, “yardımcım” diye söz etmeleri de gerçek bir “edebi kelam” sayılmalıdır ki, bir emekçiyi incitmeme niyetli bu titizliğe saygı duyarım haliyle. Ama Euphemism bambaşka bir şey.

Politik dilde “örtmece” yapanları dinlediğimizde, bunların yaptıkları konuşmaları farklı “okumak” zorundayız. Örneğin, Afganistan’daki Amerikan kuvvetlerinin komutanı, başarısızlığı kamuoyundan saklanamayacak bir operasyondan söz ederken ağzından “collateral damage” (çok taraflı zarar) cümlesi çıktığında bunun “masum sivillerin katledildiği” anlamına geldiğini bileceğiz. “Euphemism kötü kokan gerçeklerin üzerine dökülen kolonyadır” diyen adam (kim olduğunu hatırlamıyorum, bağışlayın) haklıdır bu nedenle.

Böyle bir dil var. Gerçeği açıklamama ya da doğrunun üstünü örtme çabası bakın nelere yol açıyor. Kasaba politikacılarında bu dil pek yoktur aslında. Bu tür dolambaçlı dil kullanma ihtiyacını duymaz kasaba politikacısı. Dürüstlüğünden değil elbette. Kabul edelim ki, euphemism kelime zenginliğine, zeka kıvraklığına sahip olmayı, eh biraz da yüzsüzlüğü gerektirir. Kasaba politikacısı, tamam yüzsüz de olabiliyor, ayrıca pek de kurnazdır ancak euphemism yapacak kadar zeki değildir. Gerçekten değildir. Yüzsüzdür demiyorum elbette ama kelime hazinesi geniş olsaydı, “şeyini şey ettiğimin şeyi” der miydi Bülent Arınç?

Biz bu tür kelamlari dobralık sayarız ki ilgisi yoktur, düpedüz patavatsızlıktır bu. Patavatsızlık ile açık sözlülük arasında da bir fark vardır tabiiki. Cavit Çağlar adlı politikacının Mesut Yılmaz’a, bir zamanlar, “yavşak” demiş olması herhalde açık sözlülük sayılmaz. Euphemism’e başvuran kişi, karşısındakini enayi yerine koyarak düpedüz hakaret ediyor olsa da, bunu bir hayli nazik yapar, malum. Çağlar’da yokmuş demekki bu tür bir özellik.

Kime sorulsa, tüm kabalığına karşın aslında açıklık sanılan o “dobralık”tan yana olduğunu söyler. Recep Tayyip Erdoğan’ı bir de bu yüzden sevenler vardır. Pek başarılı sayılamasa da euphemism’e başvurduğu oluyor onun da zaman zaman. “Kriz bizi teğet geçecek” cümlesi fena değildi, hani.

Abazya sorunu nedeniyle üzerine asker yolladığı Saakaşvili için “onu hayalarından asacağım” diyen Putin’i en iyi bizim Arınç anlar. Öfkelerini, “siyasi nezaketin” önüne koyan aynı adamlardır bunlar, bana sorarsanız.

İngilizcenin en çok alay edilen, en çok hakarete uğrayan kavramı da şu “siyaseten doğru” diye çevirebileceğimiz Political Correctness olmalı. Hiç inanmadığı bir görüşü, inanmış gibi davranarak savunmak zorunda kaldığı zamanlarda kullanır bunu politikacı. Aslında bu anlamda kullanılıyor değildi bu kavram. Örneğin İngiliz medyasında, bir suçludan söz edilirken, eğer suçlu siyahsa, bu özellikle belirtilmez. Çünkü, burada suçlunun hangi ırka mensup olduğunu söylememek “doğru bir politika”dır. Ama zamanla, bu anlamından uzaklaştı tabii. Neyse. “Feminizm icabı halinde gayet yararlıdır” diyerek, bu “yarar”ı “gerekirlilik” şartına bağlamış da olsa Demirel bu kavramın, olumsuz anlamıyla, piri sayılmalıdır. Demirel, malum, bir antikomünist, sorun, size komünizm dahil her düşüncenin temsil edilmesi gerektiğini söyleyecektir. “Siyaseten söylemesi” lazımdır da ondan.

Euphemism’i değil de –çünkü patavatsızlıktan çekinmedikleri için kullanma ihtiyacı duymuyorlar pek- political correctness’i bir hayli iyi beceren politikacıları, askerleri var Türkiye’nin. AKP de asker de demokrasiye inandıklarını “siyaseten doğru” buldukları için söylemekten çekinmezler örneğin. Ama AKP iktidarı “tek adam” yönetiminden şikayetçi değildir oysa. Askerin de demokrasiden anladığı, sivillerin anladığından bambaşka tabii.

Durum bu olunca ne oluyor? Euphemisme de political correctness’e de başvurma ihtiyacını duymayan Bülent Arınç da, eski Refah partili Şevket Yılmaz da daha çok seviliyorlar. İlki, son günlerde “yuh size”li, “tuh size”li bir üslupla konuşuyor sürekli. İkincisi ise TBMM için “pezevenkler meclisi” demişti, hatırlarsınız.

Halk sever bunları. Nezaket sürekli sürdürülmesi gereken bir disiplindir çünkü. Rol hali bir anlamda. Patavatsızlık nezaketten çok daha kolay sürdürülebilen, nezaketin öfkeyi kısıtlayan “disiplin”ine tahammül edemeyen “özgürlük” halidir.

Dört tarafı sömürüyle çevrilmiş, dininin kurallarıyla, toplumun iki yüzlü ahlakıyla “özgürlüğünü” hiç yaşayamamış birey, özgürlüğünü doya doya “dobralıkta, patavatsızlıkta, hakarette” yaşayacak haliyle. Tabii ki Arınç’ı da sevecek. Her allahın günü “şeyini şey ettiğimin şeyi” diyen seçmen vatandaş political correctness’i barındırmaz Türkiye toprağında.

Arınç’a çok benzemeden, biz de öyle yapmalıyız. Bu ülkenin sömürü düzenine karşı olanlar da euphemisme başvurmadan, political correctness’e ihtiyaç duymadan söylemelidirler özgürlük emekle gelecek, asker ya da akp’yle değil diye.

“Siyaseten”, ya da “nezaketen doğru” zamanları geçti.

Şimdi “ihtiyacen doğru”nun zamandır.

Hadi bakalım.