Başbakan Erdoğan’ın İskenderun’da bir açılış töreninde sarfettiği “paranın dini imanı olmaz” sözlerini duyduğumda çok şaşırdığımın bilinmesini isterim. Genellikle paranın her türden ilişkiyi bozduğuna vurgu yapmak için dile getirilen bu vecize gücündeki belirleme, pek de olumlu bir anlam içermez, bildiğiniz gibi. Daha çok, paraya uzak durmanın öğütlendiği durumlarda, paranın hiç bir etik bariyer tanımadığını ifade etmeye yarar bu tür sözler. İyi bulurum bu yüzden.
“Bravo başbakanımıza! Paranın ne kadar kötü bir nesne olduğunu bir kez daha hatırlattı bize” diye düşünenler varsa eğer, üzülecekler biliyorum ama söylemek zorundayım, başbakan, o niyetle sarfetmiş değil bu lafları. İskenderunlulara, kentlerinin kalkınması için gerekli olan paraya nereden gelirse gelsin itiraz etmemeleri anlamında verdiği bir tür öğüt bu. “Fazla sorgulamayın” demek istiyor yani. “Paranın dini imanı olmaz” demesinin nedeni bu.
Başbakan, bambaşka niyetle dile getirmiş de olsa bu sözleriyle baltayı taşa vurmuştur bana sorarsanız. Ayaküstü edilmiş bu laftan yola çıkarak, parayla ilişkileri zaten, genellikle sorunlu olan dini kesimdeki bir çok uyanık, sanki, kendilerine, paranın nereden geldiğine, giderek nasıl kazanıldığına bakmamaları öğütlenmiş gibi yorumlarlar bu sözleri. Referansın başbakan olması, zaten parayı kazanma konusunda pek bir dini ya da ahlaki ölçüsü olmayanların ekmeğine yağ sürer. Kendilerine, bu konuda yapılan bir eleştiri varsa, dindar uyanığın başbakanı işaret ederek şunları söylemesi çok doğal: “Ben değil o söylüyor”.
Onu çok yakından tanıyacak türden bir ilişki kuramadığımdan, paranın dini, imanı var mıdır, yok mudur bilmiyorum. İnsan, ancak çok yakınındaki kişilerin, nesnelerin ne olduğunu bilebilir. Sorun bana, size bilgisayarımın tüm özelliklerini sıralayayım. Hergün buluştuğum tek nesne o çünkü. Para, başbakanın, onu, en azından benden daha iyi bilecek kadar yakınında demek ki. Allah uzaklaştırmasın. Benim bildiğim, paranın değilse de, ona sahip olanın “dini, imanı” olması gerektiğidir. Hatta, dini, imanı olması da gerekmez, para sahibinin sadece ahlaklı olmasıyla da yetinebilirim ben.
Durum çok tuhaf. Hayat tarzı olarak ölçüyü “helal-haram” kavramlarıyla belirleyen bir dinibütünün, başbakanın bu sözlerini kendisine rehber edindiğinde ortaya çıkan görüntüsü şudur: Cebinde, “dini, imanı” olmayan parayı taşıyan, dinli, imanlı bir muhafazakar. Türkiye, başbakanının yardımıyla bu tür bir insan tipi de yaratmayı başarmıştır. Kutlarım.
Oysa dindarın paraya yaklaşımı herhalde mesafeli olmalıdır. Daha dün, Mısır diktatörü Mübarek’e, sanki o bilmiyormuş gibi, “bir de öbür dünya var, bu kadar hırslı olma” türünden hatırlatmalar yapan başbakanın, “dini imanı olmayan” parayı kabullenişindeki esnekliği, kendi ölçüsüne göre “dini, imanı olmayan” bireylere de göstermesi beklenir. Tabi kimsenin yakasına “dinsiz, imansız” diyerek yapıştığını söylemiyorum başbakanın.
Vurgulamak istediğim şudur Bush nasıl mücadelesini, Hristiyanlık değerleri olan “iyi ile kötünün mücadelesi” olarak anlattıysa iktidarı boyunca, Erdoğan da, islami değerler olan “ahlaklı” ile “ahlaklı olmayan”ın mücadelesi gibi değerlendirdi misyonunu. Yani, kim ne derse desin Türkiye başbakanının referansı din. Böyle biri olarak “dinsiz, imansız para”ya olan hoşgörüsü pek bir garip geliyor bana.
Özellikle, ticaret, para gibi “arızalı” alanlarda, dini kuralları bile yumuşatan bu hoşgörülü yaklaşım çok dikkat çekici. Dini kuralların esnetilmesinden bir laik olarak benim elbette bir yakınmam yok. Ama, gerekçelendirmelerdeki iki yüzlü tutumdan elbette rahatsız olurum. İşine gelindiğinde değiştirilen dini kurallar var demek ki. Kendi hayatında da “helal-haram” kavramlarına çok önem verdiği düşünülen Başbakan’ın, toplumsal bir fayda olacaksa, paranın kaynağının, renginin sorulmamasını öğütlemiş olması, dinin toplumsal alanda, bireysel alandan çok daha farklı ele alındığını gösteriyor.
Başka bir ifade biçimi yok mudur? Kalkınmaya yararlı olacağına inanılan kentdışı sermayenin, “kent milliyetçiliği”ine takılmaması için İskenderunlulara, paranın dini imanı olmaz demek yerine, “yaşadığımız düzen kapitalist düzen, bu işin kuralı bu” demek daha iyi olmaz mıydı? Başbakanda bunu söyleyecek kılcal da olsa sol bir damar elbette yok, biliyorum da, söyleyeyim dedim yine de.
İşin içine fayda gibi kişiye göre değişen bir gerekçe girerse başbakanın bu belirlemesi her alana uyarlanabilir. Faizi de o zaman kabul etmesi gerekir dinibütün kişinin. Kabul etmediğini kim söylüyor ayrıca?
Başbakanın, “kabullenin” anlamında da olsa paranın dini imanı olmadığını kabul etmesi iyi bir şeydir. Sevindim. Sadece bildiği konularda konuşması da çok yararlı bence. Parayı biliyor, parayı konuşacak tabii ki.
Kapitalizmin dini imanı yok diyenler de, iyi bilmeseler de kapitalizmi yaşıyorlar. Onlar da konuşacak bir gün. Onlarla, başbakan karşı karşıya otururlar, neyin dini, imanı olmadığı konusunda muhabbet ederler.
Tarihin en hoş tartışmalarındandır bu tür tartışmalar. Sadece hoş değil, bir hayli değiştiricidir de. Paradan vakit bulup tarihe bakanlar görürler elbette bunu.
Para gözlerini kör etmemişse tabii.