Deus Vult!

Dinler tarihindeki en ünlü cümlelerden biridir bu. Haçlı seferleri, Papa II. Urban’ın 1096 yılında söylediği bu cümlesiyle başladı. Bu iki sözcük, malum, Latince, “Tanrı Böyle istiyor” anlamına gelir. Söz konusu seferlerin “kutsanmış bir saldırganlık” olduğunu bu cümleye bakarak da anlayabiliriz.

Yedikleri her haltı, insanlığın başına getirdikleri her türlü belayı, “ilahi makama” bağlamak isteyenler buna benzer cümleler kurdular hep: “Tanrı Böyle İstiyor”.

Tanrı, her zaman, kitaplı dinlerin allahı anlamına gelmez tabii ki. Çok tanrılı dinlerin ilahları da, kimi yeryüzü otoriteleri de bu kavramla tanımlanırlar çoğunlukla. Bir üniversite hocası, bir teknik direktör, iyi bir şair, kudretli bir yazar, olağanüstü yetenekli bir tiyatro oyuncusu da bu alanlara ilgi duyanların “tanrıları” olabilir elbette. Bunda tüm dünya sürekli olarak bu “tanrıların” gözüyle/mantığıyla/aklıyla yorumlanmadığı sürece bir sakınca da yok tabii ki.

Ama başbakanı, parti liderini, genel müdürü, amiri “tanrı” gibi görmek, söylemeye bile gerek yok, ciddi tahribatlara yol açar, kuşkusuz. İradesini de, söylemini de “tanrısına” göre ayarlayanın, tanrısının duymak istediklerini dile getirmesi de herhalde doğaldır.

Mebzul miktarda var Türkiye’de bunlardan. Benim ilk aklıma gelen Cüneyt Özdemir adlı şu televizyoncu zattır. Doğruyu söyleme ya da gerçeği teslim adına, aslında ortama, mevcut atmosfere uyan cümleler sarf etmede pek bir ustadır. “Benim annem de başörtüsü takardı” gibi, sorunu annesi özelinde çözümlenmiş bitmiş bir kolaycılıkla ele almanın yanı sıra, egemen söyleme de hayli uyan bir çıkışı olmuştur ki, demagojik bir facia idi, tam anlamıyla. Hakkı savunurmuş gibi yapıp, çoğunluğun zaten benimsediği, dolayısıyla kamuoyuna kabul ettirilmesi için çaba gerektirmeyen, “gündemdeki doğruyu” dile getirme(!) ucuzluğu, Özdemir’de tam bir şark kurnazlığı olarak beliriyor, sıklıkla hem de.

Ayşe Arman’ı, gerçekten, severim ben. Tabu olmuş meseleleri, kendisini riske de atarak gündeme getirme çabasında onun kadar dürüstünü görmedim ben. Her ne yapıyorsa, Özdemir gibi “benim annem de başını örterdi” türünden yancı cümleler kurmadan, iki yüzlülüğe düşmeden yapıyor hep. Bunun yerine başkalarıyla empati yapmayı seçen, kendi cihadının mücahidesidir Ayşe Arman. Gerçekten severim. En azından sözlerini onun sözlerine uydurma ihtiyacını duyduğu “tanrıları” yok. Haliyle, bağımsız çıkışları etkili de olabiliyor bu yüzden.

En son, kendi adıma söylüyorum, yine ondan bekleneni yaptı. Kürtaj sorununda çok haklı, çok doğru bir duruş sergiledi. Göğsüne “Benim Bedenim, Benim Kararım” cümlesini yazarak şu bir hayli genişlemekte olan kürtaj karşıtı muhalefetteki yerini aldı. Malum çevrelerin saldırılarını boş verin. En düzeysiz, ama ortama en uygun sataşma işte bu Cüneyt Özdemir’den geldi: “Bedenim benimdir bahanesi ile her fırsatta soyunup bizlere teşhir etmelere doyamıyorsan, o beden pek de senin olmuyor artık”.

Arman gerçekten böyleyse, bunu dile getirecek onlarca fırsat varken, dikkatlerin kürtaj sorununa çekildiği bir dönemde, ahlakçıların da pek çok hoşuna gidecek bu tür bir çıkış yapmak, Özdemir’in, tanrılarının ne istediğini çok iyi bildiğinin örneğidir. Olimpos’takilerin dilinden anlamak bakın işte budur. Akit’inden, Yeni Şafak’ına her türden ahlakçının “aferin” diyeceği cümlelerdir bunlar. Bu cümlelerin yardımıyla “tu kaka” edilen kim peki? Ayşe Arman. O halde “hepimiz Ayşe Arman’ız”. Çünkü, çok ama çok aşağılık bir saldırının hedefi olarak “kadın Ayşe Arman”ın, Özdemir gibi “egemen söylem kipine tapan” erkeklere karşı korunması gerekiyor.

Teşhir” edilen beden, neden Arman’ın olmuyor peki? Çünkü, karşıymış gibi görünmesine rağmen, aslında o bedeni seyreden Özdemir gibiler olduğu için. Arman’ın kimseye, pek tabii ki, sunmadığı bedeninin alıcılarından biri de bu Özdemir’miş demek ki. Kendi itirafıdır bu. Sen bedende yazılan kocaman yazıyı görme, karşında teşhir edilmiş bir beden olduğunu san. (Sanıdır, çünkü, Arman ertesi gün çekimdeki fotoğrafları paylaştığında, hiç de soyunmadığını, sadece boynundan göğsüne kadar dar bir alanın görüldüğünü kanıtlamıştı).

Arman’ın, beğenin, beğenmeyin, etkili bir isim olarak, bedenini kürtaj meselesine dikkat etmek için, -Özdemir’in deyimiyle- “teşhir” etmesindeki soylu/haklı amacı sıfırlayan çok düzeysiz bir saldırıdır Özdemir’in yaptığı. Kadın bedeni üzerine ahkam kesen erkeklere karşı, aslında dokunmak için bile delirdikleri kadın bedenini temsilen, kendi bedenini bir hakkın “tabelası” haline getirerek erkeklerle dalgasını geçen Arman, “tanrıları” mutlu etmek için sessiz kalabilirdi oysa. Kalamıyor işte. Kulağı hemcinslerinin çığlığına duyarlı.

Özdemir ise, onca kadın çığlığı arasında “Olimpos’tan” gelen sesi duyabiliyor sadece, sesini o sese ekliyor. Bunlar tek başına dile getiremezler düşündüklerini. Su isterken bile koro halinde seslenirler karşılarındakine bunlar.

Özdemir’in sesini “gür” sanması da bundandır. Siz onun sesini, koro dağıldığı zaman dinleyin bir.

Bakalım duyabilecek misiniz?

Bu kadar "tanrı" kalabalığının arasında sesi en az çıkanlar, kulağı Olimpos'a ayarlı çapsız "kullarınki"dir.

O yüzden çabalamayın hiç.

Duyamazsınız...