Demokrasi Koruyuculuğunda Tek Ortak: Emekçi

Hep duyardık. Sağcı basının önde gelen kimi kalemleri yazardı da zaman zaman. "Şu komünistleri Endonezya'daki gibi bir gecede boğazlayacaksın" diye. Şimdilerde "bilge" kişi kesilen Mehmet Şevket Eygi'nin, sanırım adı Büyük Gazete olan gazetesinde böyle şeyler yazdığını anımsıyorum. Adı geçen gazetenin yayınlandığı dönemde ben henüz çocukluktan çıkmak üzereydim. Söz konusu varakpareyi okuyuşum çok sonraya rastlar.

Laikliği koruma çabası içinde olan çok sayıda kişinin, Eygi'nin kimi laflarına bakarak "bu tür müslümanlar da var" dediğine tanık olduk sıkça. Bu Eygi, islamı asla köylülere (emekçilere) layık görmez. Fırsat buldukça da yazar bunu. Bence sakıncası yok böyle yazıp çizmesinin, ama kendini beğenmişliğinin ifadesi olduğundan vurgulayayım istedim. "Dinimiz, din baronlarının elinde bozuldu" dediği günden beridir de neredeyse "bilge" muamelesi görüyor. Eygi'yi sık sık anımsatmakta yarar var. Hazretin "bilge"liği, her şeye itiraz etmenin kolaycılığına sığınmasından kaynaklanmakta, bu itirazlar, "sorgulamayı kendisine ilke edinmiş" akil bir adam görüntüsünün oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Türkiye devrimci hareketinin "en hızlı koşucusu" Deniz Gezmiş için hala sövüp sayar bu zat. Milli Gazete'de izleyin, rastlarsınız.

Büyük Gazete'de (ya da başka adla çıkardığı bir yayında), Endonezya yöneticilerine övgüler düzen Mehmet Şevket gibilerin, bu övgüleri temelsiz değildi. "Dinsiz, imansız, allahsız komünistlerin, gavur da olsalar, dine, imana, allaha inanan faşist Endonezya darbecilerince öldürülmeleri"nden duyulan sevinç Eygi gibilerin meşrebine uyar. Şimdi, bir çok ülke gibi, başı İslamcı terörler belada olan Endonezya yönetimi, 1965 yılındaki askeri darbe süresince yüz binlerce insanı, -çoğunu komünist diye"- kıyıma uğratmıştı. Rakamın milyona ulaştığını da söylerler.

Yakın zamanda meydana gelen Bali patlamasının ülkenin, tek gelişen sektörü olan turizme ne kadar darbe vurduğunu söylemeye gerek yok. 89 Avustralya'lının, 38 Bali'linin, yirmi kadar farklı ülkeden de onlarca insanın hayatını kaybettiği patlamanın sorumlusu olarak Cemaati İslam adlı örgüt gösterilmişti. Bu grubun Ebu Bekir Beşir adlı bir de "emir"i var.

Eygi'lerin, Endonezyalı darbecilere bir zamanlar komünist boğazladıkları için övgü düzmelerinde şaşıracak bir şey yok deyişim şundan: bu örgüt, -halen de öyle deniyor, Endonezya ordusundan destek alıyor. Halen denmesinin nedeni de, 1965 darbesinden beri bu örgütün orduyla yakın ilişki içinde olduğunun bilinmesi. Endonezya ordusu, komünistlere de liberallere de karşı sürdürdüğü "kirli savaşta" bu gruptan yararlandı yıllarca. Hem politik hem de mezhep cinayetlerinde kullanılmış bir örgüttür adı geçen.

"Siz misiniz yıllarca komünistlere karşı müslümanları kullanan, Oh olsun" diyecek halimiz yok Endonezya yönetimi için. Denmez, diyemeyiz, dememeliyiz. Ama alınacak dersler olduğunu vurgulamak durumundayız. Çünkü İslamcı, "fırsatçı" tavırlarıyla bilinir. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" düsturu uyarınca, komünist keserken Endonezya darbecilerini de, 12 Eylül darbecilerini de destekleyebilmiştir, yarın da destekler.

Kimin kimi kullandığı kafa karıştırsa da, eskiden kullanılanların, eski efendileri için şimdi sorun olmalarının dinamiklerinin elbette farkındayız. Bertaraf edilmiş bir sosyalist dünyadan sonra, sıranın başta Humeynice bir deyimle "büyük şeytan" ABD'ye gelmesi, "İslam'ın zaferi" adına izlenen gayet doğal bir rotadır. Anlamak da zor değil. Hele, fırsatçı olmanın etik kaygıları da duyulmuyorsa, İslamcının her an her şeyi yapabileceğini düşünmek yanlış olmaz. Dün, komünist kesilirken bundan hiç bir vicdani sızı duymadan övgüyle söz eden islamcı, Bali patlamalarından sonra da aynı histerik zevki duyumsadı. İmam Samudra adlı bir İslamcı lider, Bali patlamaları duyulduğunda "çok mutluyum, özellikle müslümanlar yaptıysa" diyebildi örneğin.

Dün, Endonezya'da, komünistlere karşı cuntacılarla işbirliği içinde, "özgürlüğü" savunan İslamcıların, bugün demokrasi savunuculuğunda "ortak" kabul edilmeleri dikkate muhtaç bir durumdur. İran'da islamcılarla işbirliği yapan Tudeh örneğini vermek artık çok demode. Demokrasiyi korumak için de, çeteleşmeye karşı çıkmak için de, emekçiden daha iyi bir "ortak" tanımayan birisi olarak, ısrarın bu noktada sürdürülmesi gerektiğine olan inancımı belirtmeliyim.

İslamcının eline fırsat geçerse neler olabileceğini Tudeh gafletinde farkedemeyenin, Endonezya örneğinde fark etmesi beklenemez elbette.

Yine de hatırlatayım istedim.