Çocukça

Öğreneceğimiz bir şey kalmadı ama yine de kimi çenebazların açıklamalarından “hali pür melalimizi” anlamak, anlatmak şansını yakalayabiliyoruz. İşe yarıyor mu ayrı mesele yine de kayıtsız kalınamıyor işte. Yoksa, kişisel olarak, Recep bey ile ekibinin hakka, hukuka aykırı icraatlarına örnek aramak gibi özel bir çabam yok.

Son dönemin enteresan figürlerinden olan, iyi bir çenebaz olduğu da kabul edilmesi gereken Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları gerçekten içinde bulunduğumuz trajedinin boyutlarını bir kez daha gözler önüne seriyor. Zat, Recep beyin siyasi danışmanı. Bir gazetede kendisiyle yapılan söyleşide, Recep beyi kızgın olduğu zaman, “çocuğuymuş gibi” yaklaşarak sakinleştirdiklerini söyledi. Recep beyin acılı annesini meydanlarda yuhalatacak kadar kendinden geçtiği Berkin’imizi “çocuğu gibi” görememesiymiş demek ki mesele.

Demokrasi dışı rejimlerde muktedirler böyle sakinleştirilir. Fatih Sultan Mehmet’in de en önemli komutanlarından Doğancı lakaplı paşayı tekme tokat dövdüğü yazılıdır. Sakinleşmek için elbette. Dönenimin Halife’si büyük bilgin Razi’yi bir kimya deneyini başaramadığı için kafasına kitapla vurarak “sakinleşmiştir”. Razi’nin kör olmasının nedenleri arasında bunu sayanlar da vardır.

 Yani, “öfke-i şahane”ye maruz kalmak berbat bir şey. Ancak Yalçın beyin bu öfkeden kurtulmak için seçtiği yöntem elbette pek bir tuhaf.  Belli ki “baba” bellediği Recep beye “çocuğuymuş” gibi davranması, Recep beyin Yalcın beyleri pek çocuğu gibi görmediğinin işareti aslında. Neden iki de bir hatırlatmak zorunda kalsın bunu, Recep beyin hafıza sorunu mu var? “Çocuğu” gibi nasıl davranıldığını da anlamayı çok isterdim doğrusu. Koca danışman ile kendisi kadar kocaman unvanlı zatların Erdoğan’ın karşısında “ama,  babişko” demişlikleri yoktur herhalde.

Fransa Kralı (sanırım 15.’siydi) Louis’nin öfkelendiğinde sakinleşsin diye hemen yanına çocuk getirildiğini söylerler. Sarayının duvarları çocuk resimlerinden geçilmeyen kral çocuk sevgisiyle bilinirdi. Erdoğan için memlekette “çocuk” yok biliyorsunuz. Herkes ya “paralel” ya da “anarşist”. Dolayısıyla saçlarının kılları ağarmış Yalçın beylerin beyefendinin “çocukları” gibi davranmaları anlamsız geliyor tabii. Ama herhalde Bilal gibi davranmış olmalılar. Çünkü Recep bey çocuk deyince sadece, rabbim tuttuklarını altın etsin, kendi çocuklarını anlıyor. O kadar “çocuk” ki Recep beyin çocukları, milyar dolarlık gemileri bile babalarının dilinde “gemicik”.

Hiç ama hiç dayağını yemediğim babama, öfkelendiğinde sakinleştirmek için “çocuğu” olduğumu hatırlatmak ihtiyacını duymadım ben. Artık büyümüş, kişilik sahibi olmuş biri olduğuma inanmış babama bunu hatırlatmama gerek kalmamıştı. Baba dediğin, “çocukları”ndan dik duruş bekler, yavşamak değil. Bizde böyleydi en azından.

Burjuva demokrasilerinde farklı oluyor tabii, bilmem Yalçın bey bilirler mi? Oralarda sakinleştirilmesi gereken bir “başkan baba” yok çünkü. Hani Margaret Thatcher vardı ya, İngilizlerin Demir Lady’si, bir kabine toplantısında bakanlarından birini azarlayınca, “son zamanlarda diktatörleşme eğilimi gösteriyor” diye partisince anında istifa ettirilmişti. Başbakanlığının en güçlü olduğu dönemdi bu. Hanımefendinin öfkesinin başkalarının onur çizgisini aşmasına izin verilmemişti.

“Anadolu geleneğidir, büyükler karşısında susulur” inancı kültürel sahada açıklayıcı olabilir ama “millet adına” üstlenilen kamusal görevlerde yeri yoktur. “Başkan baba”nın sakinleştirilmesi gereken rejimlerde “çocuk” da yoktur, çocukluk da.  Ayrıca çocuk, kişinin onurunun en kolay zedeleneceği bir evre. Başbakandan dayak yediği iddia edilen, sorulduğunda da iddiayı doğrularcasına sessiz kalan eski “gençlik” bakanı Suat Kılıç’ın yerinde olmayı istemezdim bu yüzden.

Çocuğu gibi davranmak, muktediri sakinleştirir ama bu iyi bir yöntem değil bana sorarsanız. Böyle yaptıkça etrafında büyümeye fırsat bulamamış “ergen çocuklar” yaratılır “başkan babamızın”. On dört yaşındaki Berkin’e ölümünden sonra bile, nefret kusmaya devam eden Recep bey, ergen de olsa çocuklardan hazzeder mi sanılıyor? Bence Yalçın beyler dikkat etmeli bu noktada. Recep beyi gerçekten “çocuğu” olduklarına inandırmalılar. En azından “gemicikleri” olur.

İnandıramazlarsa  ne olacağını Suat Kılıç’a sorsunlar. O söyler.