Ceza gibi af

İran'da yüzüne asit atarak kör olmasına yol açan saldırganı affeden kadın haberini herhalde okumuşsunuzdur. Okuyanda karmakarışık duygular uyandıran bir haber bu. “Erkekliğin” üstünlük sanıldığı bir toplumda bir kadın tarafından verilen bir “insanlık dersi” de var içinde, ki, hayranlık uyandırıyor duyanda, takdirin yanısıra.

İranlı Emine Behrami, evlilik teklifini geri çevirdiği Mecit Muhavedi adlı “erkeğin” asitli saldırısı sonucu hem gözlerini kaybetti, hem de yüzü düzeltilemeyecek kadar bozuldu. Tercihlerine, kararına saygı duymayan, teklifinin mutlaka kabul edilmesi gerektiğine kendisini inandırmış bir vahşi erkek yüzünden tüm yaşamı perişan oldu. Kısa sürede yakalanarak yargılanan fail en az kendisinin yaptığı eylem kadar vahşi olan bir cezaya, kısasa kısas cezasına çarptırıldı. Yani gözünü kör eden kurbanının, kendisi tarafından kör edilmesini içeren bir cezaya.

Bu kısasa kısas cezası, intikamcı bir anlayış üzerine kurulu. Dolayısıyla olayı duyanlarda derin bir tatmin olmuşluk duygusu uyandırıyor. İlkel intikamcı duyguları tatmin edici özelliğinden ötürü de son derece “insani” bir ceza bu. Cezadan kasıt, insanların en vahşi duygularını tatmin etmek olmamalıdır diye düşündüğümden, böyle bir cezanın savunulacak tarafı yoktur benim açımdan, hemen belirteyim.

Gözlerini kaybetmiş, yüzü toplum içine çıkamayacak kadar kavrulmuş olan Emine Behrami de herhalde benim gibi düşünenlerden olmalı ki, kendisini kör eden vahşiyi, hem de son dakikada, affetmiş. Çünkü bu cezada affetme yetkisi sadece kurbana ait. Emine, Muhavedi adlı saldırganın doktorlarca gözüne asit akıtılarak kör edileceği odaya girdiğinde, hayatını mahveden, daha önceki tüm yalvarmalarına rağmen kendisini affetmeyeceğini düşünen adamın ağza alınmayacak küfürleriyle karşılaşmış. En hafifi “çirkin, şişman öküz” bu küfürlerin. Ama, bu küfürler genç kadının kararını etkilememiş. Onu affettiğini oradaki infaz memurlarına bildirmiş. Son anda bile, -eğer duyduysa- pişmanlığını ifade etmeyi akıl edemeyecek kadar “erkek” olan saldırgan, ağlayarak ayaklarına kapandığı genç kadına, yani o “çirkin, şişman,öküz”e evlenme teklif etmiş. Benim kendimi tutamayıp ağzımdan küfürü kaçırdığım yer de burası oldu. Yüzü, gözü olmayan bu genç kadına, kendisinin iyi bir hediye olduğuna inanmışçasına, üstelik bir lütuf sunarcasına evlilik teklifinde bulunabilmiş adam. “Yüzün, gözün yok, seninle evlenerek ben de fedakarlık yapıyorum” da demek istemiştir herhalde.

Tabii ki zor bir durum. Biz de o erkeğin yerinde olsak aynısını yapardık belki. Ama sonuçta benim açımdan durum nettir. Hani şu Türkiye ya da İran gibi toplumlarda erkeklerin sergilemeyi pek bir sevdikleri “delikanlı” tavırlar vardır ya, işte o tavırları berhava eden bir durum var ortada. Eğer, gerçekten sanıldığı gibi iyi bir takım özellikleri ifade ediyorsa bu delikanlı olma hali, onun gereklerini yerine getirmek için hiç de erkek olmak şart değilmiş, bir kez daha anladık. O zaman erkekler dünyasının literatürüyle konuya bakmak lazım gelirse şunu söylemekte sakınca yok: En delikanlımız işte kurbanını affeden bu Emine Behrami adlı soylu kadındır.

Evet, o'dur. Çünkü, ne intikam duygularına yenilmiştir ne de zor durumda kaldığı birisi karşısında zavallılık sergilemiştir. Yasaların kendisine verdiği hakkı kullanmadan önce kendince bir iç muhasebe yapma erdemini de göstermiştir ayrıca. Yani delikanlılık buysa, eh, bu sıfatı herhalde ondan daha fazla hak eden yoktur.

Saldırganın hayatını alt üst ettiği bir başka kadın daha var: Kendi annesi. Her anne gibi çocuğunun ne yaptığına aldırmadan onu savunan bir anne bu. Emine Behrami'ye, oğlunu affetmesi karşısında ölünceye kadar kölelik yapacağı teklifinde bulunmuş. Bir “erkeğin” yarattığı sorun yüzünden kendilerini ortaya atan iki kadın sözkonusu yani. Kendisini kör eden adamın yaptığından ötürü hiç bir ceza almaması Emine Behrami için ne büyük fedakarlıktır. İki kadının Şefkat ile Merhamet gibi soylu tavrıyla karşılaşan, ama bunu asla hak etmeyen bir erkektir bu Muhavedi denen zat.

İnfaz odasında maço toplumun kendisine giydirdiği tüm koruyucu zırhtan soyundurulmuş, o odada erkek toplumunun kendisine sağladığı meşruiyetten mahrum kalmış halini gözünüzün önüne getirin Muhavedi'nin. Hiç bir insan tüm palavra özelliklerinden bu kadar yoksun kalıp, çıplaklaşamaz herhalde.

Kısasa Kısas gibi vahşi bir cezanın kendisine verdiği hakkı, gözünü kaybetmenin ne olduğunu en azından bir süreliğine anlaması için saldırganına karşı uygulayacakmış gibi yapan ama bunu gerçekten yapmamaya çoktan karar vermiş Berhami gibi kadınlar halkın büyük öğretmenleridirler işte bu yüzden.

Muhavedi gibi “erkek”leri evcilleştirmek için, her toplumda lazım olan türden öğretmenlerden.

Halk, kendisine kimin ders vereceğini bilebilse sorun yok.

Behrami gibi soylu kadınların sayısı az değil çünkü.