Çarşafa Dolanmak MUSTAFA KEMAL ERDEMOL

Türkiye siyasi yaşamında gayriciddiliği konusunda kimsenin şüphesi kalmamış olan Deniz Baykal'ı konuşmak, elbette "abesle iştigal". Ama, onca yeteneksizliğine rağmen kendisinden söz ettirecek malzeme üretme konusunda olağanüstü bir gayreti olan bu politikacıyı görmezlikten gelmek de mümkün değil. Yeni düşüncelerini, o buna "açılım" demeyi seviyor, eski savunduklarından daha kararlı bir biçimde savunuyor Baykal, dolayısıyla, Türkiye'de politikanın kaygan zemin üzerinde yapıldığı konusunda "işte örnek" denecek biri olarak karşımızda duruyor.

Üzerinde yükseldikleri zeminde duramayan adamlar bunlar. Durmak herkesin harcı değil elbette. Durmakta kararlı olmak artık neredeyse dalga geçilme nedeni. Durmaya çalışanlara ne dendiğini bilmiyor muyuz? Anlamlarını, yeni duruşlarına uyduran beceriklilerin "statükocu", "değişim karşıtı" gibi sözcükleriyle hedef gösteriliyorlar, malum. Bu kavramların hedefi olmaktan, "kendisini kurtaran kaptan" bencilliğiyle sıyrılmıştır Deniz Baykal.

Peki nasıl yaptı bunu? Günlerdir konuşuluyor, ama hatırlatalım: Örtünmeyi fark ederek.

Aslında Baykal'ın örtünmeyi fark edişi ikinci kez oluyor. İlk fark edişi, külliyen karşı olmayı, ikinci fark edişi ise külliyen koruma kollamayı beraberinde getirdi. İlkelerden çok, yığınların hareketliliğine göre biçimlendirilmiş tutum alışların sahibi olduğu için, bu iki fark ediş arasındaki zamanın kısa olmasında onun açısından bir sakınca yok. Eski duruşunu savunanların yerini, yeni duruşunu savunanlar aldığı sürece o bu geçişlerde sırtını dayayacak kesimler bulmakta zorlanmamıştır. Erdoğan'ın bile "mutluluk verici bir gelişme" olarak değerlendirdiği çarşaf atılımı bu nedenle Baykal'ı asla rahatsız etmez. Önemli olan sırtıdır, yeter ki bir yere dayasın. Dayadığı yerde ne kadar kalabileceği de herhalde seçimlerde belli olur.

Kılığı kıyafeti ne olursa olsun, bireyin siyasi katılımın bir parçası olmasında karşı çıkılacak bir şey yok. İyi de bu, tanınması gereken bir hak idiyse, özgürlükçü bir parti olarak CHP bunu çoktan yapmalıydı. Öyle anlaşılıyor ki, CHP seçimlere çok az bir zaman kala, böyle bir hakkın var olduğunu fark etti. Buna, "faydacılık" denir diye bilirim ben.

Peki samimi midir CHP bu yeni "açılım"ında? Hayır, değildir. CHP'nin önde gelenlerinden biri - sanırım Kılıçdaroğlu- çarşaflı yeni üyeler için "onlara Atatürk'ü sevdireceğiz" dediğine göre, üye yaparken bile onları dışlamayı sürdürüyor. Yani çarşaflıyı "içselleştirme"yi "dıştalayıcı" argümanlarla yapıyor. CHP'nin ilkelerini, savunduklarını aslında kabullenmedikleri kesin yargısıyla, onlara "rehabilite" edilecek kişiler gözüyle bakıyor. Bu yaklaşımları "samimi" olarak değerlendirenler varsa onlarla tanışmak isterim. Çünkü bu kadar çok Deniz Baykal'ın olduğu bir ülkede nasıl yaşanır, tartmam lazım.

Doğruluğu, yanlışlığı, gerekliliği, gereksizliği başka bir tartışmanın konusudur ama Türkiye'de halen yürürlükte olan bir kılık-kıyafet yasası vardır benim bildiğim. Bu yasaya aykırlık mevcuttur CHP'nin bu tutumunda. Dolayısıyla bu parti "şeriatçı eylemlerin odağı" durumundadır. Böyle de bir gariplik var. Ayrıca dikkat buyrun, türban ya da başörtüsü değil konuşulan. Örtünmede en uç nokta olan Çarşaf'tan söz ediyoruz.

İş samimiyet meselesine geldiğinde, en samimi olanlar o çarşaflılar elbette ki. CHP'yi seçmedikleri, partiye, bu partiden ikbal beklentisinde olan bir erkek yakınları tarafından getirildikleri çok belli. Samimi oldukları nokta, inandıkları için çarşafa bürünmeleridir. İslamcı erkekler dinlerinin gerektirdiği İslami kıyafeti onlar kadar açık seçik giyemediler. İslamcı erkekler Kılık Kıyafet Yasası'nı, kadınlar üzerinden delmek gibi dürüst olmayan bir yol seçtiler. İslamcı erkekler her yere kıyafetleriyle uyum sağlarlarken, kadınlar türbanlarıyla, çarşaflarıyla zorladılar olmak istedikleri yerlerin kapısını. Bir yakınları getirmiş de olsa, CHP'ye de çarşaflarıyla girdiler.

Sorun, bir kadının hem çarşaflı hem CHP'li olup olamayacağı sorunu değildir. CHP'nin ilkeleri açısından bakıldığında burada bir zorluk var elbette. Daha doğrusu bir "olmaması gerektiği" hali var. Ama bir sosyalist olarak benim için, bir kadın, çarşafından çok, emek üretim sürecindeki yeriyle, toplumsal konumlanışındaki eşitsizliğe -eğer varsa- itirazıyla ele alınması/kabul edilmesi gereken bir bireydir. Bu nedenle emeği, emekçiyi savunan bir partinin üyesi elbette olabilir. Ama emek diye bir derdi olmayan CHP'de, CHP'den kaynaklanan ilkesel yargılar nedeniyle yer alamaz. Almamalı. Ama Baykal'da partisinin bu tutumunu çarşaflı kadına karşı hatırlatacak etik/ilkesel bir kaygı yok.

Bu nedenle Baykal'ın "çarşafa dolandığı" en tuhaf açılımdır bu.