Can Boğazdan Gider

Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde yaşananların neden şaşırtıcı olduğunu bilmiyorum doğrusu. Şiddetle futbolun iç içeliği konusunda kimsenin bir kuşkusu yok sanırdım ben. Çok güzel bir halk oyunu olan futbolun, mafya-tarikat-siyaset üçgeninde bambaşka mecralara doğru rota kırdığını, bu üç olgunun bulunduğu yerde de hır gürün eksik olmayacağını bilmemek, gerçekten tuhaf. Hem ticari, hem siyasi, eh, bir de dini rant varsa işin içinde, orada neden huzur olsun ki?

İlgilileri bu konuya daha farklı yaklaşıp, sorunu benden daha iyi değerlendirirler kuşkusuz. Benim, bir futbolcudan duyduğum, yaygın bir zihniyetin de tezahürü olarak kabul ettiğim ifadeye takılmışlığım var. Yazının konusu bu.

İzleyebildiğim kadarıyla, futbol kamuoyunda, hırçınlığı, saldırganlığı konusunda bir hayli sabıkası olan Galatasaray'lı Sabri'nin ettiği bir laf, gülümseme ile endişe karışımı bir ruh haline bürüdü beni. Çünkü, bilinçaltı mı dersiniz ya da "benzerlerinden esinlenme" mi dersiniz bilemem ama, Sabri'nin ağzından çıkan o ifade, bir birikimin, başkalarında gördüğü için de doğal kabul ettiği bir davranışın izlerini taşıyor. Kendisinde de ciddi anlamda yer bulmuş bir davranışın izlerini yani.

Sabri'nin, olaylardan sorumlu tutulanlardan biri olduğu için cezalandırılmak amacıyla ilgili kurullara sevk edilmesi üzerine yaptığı açıklamadan söz ediyorum. Ceza kuruluna yollanması üzerine şaşkınlığını ifade ederken söylediği cümle şu: "Ben Emre'nin sadece boğazını sıktım". Gerisinin herhalde şöyle gelmesi beklenirdi: "Ne var bunda?"

Gerisi böyle gelmese de, cümlenin gelişinden, söylenmek istenenin aslında bu olduğu anlaşılıyor. Sabri'nin, Emre'yi kastederek, "sadece boğazını sıktım" dediği durum, hani, o boğazı biraz daha fazla sıksa düpedüz muhatabının ölümüne yol açacak bir girişim oysa. "Ne var bunda?" anlamı taşıyan soruyla hafifsediği saldırganlığının vehametinin farkında değil genç futbolcu.

Farkında olsa bile, Sabri, "Emre, nasılsa ölmedi" rahatlığıyla, kendisine toplumsal bir anlayış gösterilmesini beklemekte sakınca görmüyor. "Ölmedi madem sorun yok"un da devamı, "bu kadar yaygaraya ne gerek var?" türü bir savunmaya yol açar aslında. Şiddetin sadece ölümle sonuçlandığında ciddiye alınması gerektiğine inanmak, ciddi bir akıl yanılsamasıdır. Bu yanılsamanın elbette toplumsal dayanakları da var. Sabri'nin, "boğaz sıkma" eylemine gerekçe olarak "Emre bana küfür etti" demesi de yaygın bir tavra örnektir. Haklılık kazanılacak en küçük bir fırsatı bile değerlendirip, şiddete dönüştürme tavrına yani. Bizde çok sık rastlanan bir durum değil midir bu? Sivas'ta aydınları yakanlar, yarattıkları vahşeti, "tahrik" edilmelerine bağlamadılar mı? Hukukunuzda, katilin lehine olabilecek "tahrik" unsurunu ısrarla bulundurmaya devam ederseniz, her suçlunun bu unsurun arkasına sığınması doğal olmaz mı? Ayrı mesele bu.

Sabri'nin, eylemini açıklarken, "nasılsa ölmedi, sorun da olmamalı" anlamına gelen tutumunun, hukukta da karşımıza çıkması çok korkunçtur. Hüseyin Üzmez adlı bir sübyancının taciz ettiği 14 yaşındaki kız çocuğu için verilen Adli Tıp raporundaki "psikolojik zarar görmemiştir" ifadesi, zanlının serbest bırakılmasına yol açmış korkunç bir mantıktır. Yani bu raporu hazırlayan yetkili (!) futbolcu olsaydı, Sabri'ninkinden farklı bir iş yapıyor olmayacaktı. Küçücük kızın zarar görmemesi (ki bu nasıl anlaşılabilir, bu da tuhaf), zanlının suçunu hafifleten bir avantaja dönüştürülmüş. Emre'nin boğazının sıkılmasına rağmen ölmemesi de kendisi için bir savunma gerekçesi olmuş Sabri'nin. Farkı var mı bu iki olayın birbirinden?

İslam hukukunda, "bağışlamada yanılmak" diye açıklanacak bir uygulama vardır. "Ceza verirken yanılmayın, varın, bağışlarken yanılın" denir. Yani, bağışladığınız kişi gerçekten suçlu olabilir, önemi yok, yeter ki ceza verirken masum birine haksızlık etmeyin anlamı çıkar buradan. Modern hukukun, suçluyu yargılarken "bağışlamada", aleyhteki delillere rağmen, aşırıya kaçtığı oluyor gördüğünüz gibi. Buradan, şeriat hukukunu doğru bulduğum sonucunu çıkarmamanızı diliyorum, sadece, bireyi, toplumsal şartlarıyla ele almadan ahlaki ölçütlerle ceza veren şeri mantığın bile dikkat ettiği bir konuda, modern (hukukun değil) hukukçunun geri kaldığını belirtmek istedim.

Yani Sabri, şu boğaz sıkma eyleminden ötürü ciddi olarak yargılanmalıdır. Muhatabının ölmesi ya da ciddi bir zarar görmesi mi gerekmektedir bunun olabilmesi için. Şiddetin, hiç bir "meşru" temeli yoktur çünkü. Hele spor gibi sözümona şiddet barındırmaması gereken bir alanda.

Peki neden önemli yargılanması Sabri'nin? Örnek bir vakıa olarak hatırlamamız için. Nasılsa zarar görmedi diyerek, 14 yaşındaki bir kıza sarkıntılık yapan bir sapığın yararına bir kararın çıkmasının önüne geçilmesi için. "Tahrik etti, öldürdüm" deme ihtimalini ortadan kaldırmak için.

Sabri kusuruma bakmasın...