Bu Şarkı Bitmez

“Şarkıyla, türküyle verilecek mücadele değil bu” diyerek önceleri küçümsemeyle yaklaşıldığını anımsarım. Eğlence dünyasının yıldızlarının kendilerine ait ışıltılı mekanlarından çıkıp, ellerinde gitarları, dillerinde muhalif şarkılarıyla “küreselleşme”ye, “yoksulluğa” karşı çıkışları iyi niyetli bir çırpınış olarak kabul edildi önceleri, o kadar. Sonrasında bu “çırpınışın” hiç de yabana atılamayacak önemde olduğu, yarattığı etkinin hiç de az olmadığı görüldü. Yoksulluk gibi yürek yakan bir sorunun, magazine eklemlenmesinin yararı da olabiliyormuş demek ki.

Karşı çıkış olsun da nasıl olursa olsun diyenlerdenim. Herkesin en iyi bildiği konuda etkinlikler yaparak, herhangi bir insanlık sorununa el atmasının karşısında olmak gibi bir lüksümüz olmamalı. Kaldı ki şarkıyla, türküyle de insanlığın başına bela olmuş sorunları yaratanları tedirgin etmek pekala mümkün. Çünkü herşeye karşın var olduğunu düşündüğüm vicdanlarını rahatsız eden her etkinliğe bozulurlar o “yaratıcılar”. Geçtiğimiz yıllarda düzenlenen, Bob Geldof’un başını çektiği “Yoksulluğu Tarih Yapalım” sloganlı konserler dizisindeki kimi şarkılar ok gibi yüreklerine saplanmıştır onların, kuşku yok.

Mücadele gerçekten “şarkıyla, türküyle” de verilir. Amerika’da 1930’lu yılların ekonomik krizinde, halkın ağzından düşmeyen bir şarkı vardı. Bir dizesinde “Buddy, can you spare me a dime” (birader bana bir kuruş borç verir misin?) sözleri de geçen bu güzel şarkıyı, “içeriği fazla politik” diye yasakladıklarını akıldan çıkarmayalım. Amerika’da yaşamı alt üst eden büyük ekonomik kriz döneminin bu şarkısını, günümüzde de söyleyecek milyonlarca insan var. Yıllar çekip gidiyor ama sonraki yıllara çok şey devrederek yapıyor bunu. 30’lu yılların bu şarkısının üzerinden 70 yıldan fazla zaman geçti ancak dizeleri, söyleyenin dilinde sürekli yinelenen bir talebi barındırıyor. İnsanlığın repertuvarında en uzun kalan şarkı budur.

Toplumların mücadele tarihinde bir süreklilik var elbette. Küreselleşme karşıtlarının, zengin ülkeler zirvelerini protesto ederken dile getirdikleri en temel talep, yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi ya da ertelenmesi talebiydi. Bu talebin binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu söylersem kimseyi şaşırtmaz bu biliyorum. Zengin ile yoksulun kavgasının binlerce yıldır sürdüğünü söylersem de yeni bir şey söylemiş olmam. Ama bu talebin hem de aynı sözcüklerle Roma İmparatorluğu’nun egemenliğini sürdürdüğü bölgelerde dile getirildiğini bilmek belki bir çoğumuz için yeni olabilir. O zamanlar da yoksulların yanında olanlar vardı elbette. Katilina adlı birinden sözederler. Bu zat, yaşamını yoksulların hakkını aramaya adamış bir soyluydu. Karşısında olan kimdi derseniz hemen söyleyeyim. Roma’nın yetiştirdiği en büyük hatip, devlet adamı Çiçero. Çiçero yoksul sınıfa mensup olmasına karşın, yoksulların karşısında zengin sınıfı destekleyen biriydi. Garipsenecek bir durumdur bu. Sadece günümüze ait olduğunu sandığımız bu tür garipliklerin de bir geçmişi var demek ki.

Katilina’nın başlattığı ayaklanmaya katılan büyük kumandanlardan biri olan Manlius’un bir mektubu günümüze kadar gelmiştir. Manlius mektubunda “Tüm anlaşmazlıkların ve savaşların kaynağı olan zenginliği istemiyoruz. İstediğimiz sadece özgürlüktür” der. Katilina, yoksullara toprak dağıtılmasını, fakirlerin faizlerle arttırılmış borçlarının silinmesini istiyordu. Ne zaman? İki bin yıl önce. Bugün de protesto gösterilerinde küreselleşme karşıtları aynı talebi haykırmıyorlar mı? Her geçip giden yıl bu talebi bir sonraki yıla devretmiş, öyle anlaşılıyor. İki bin yıldır tekrarlanması başka nasıl mümkün olabilirdi ki?

Önümüzdeki yıllar da gelenek değişmeyecek. Her yeni yıla girerken eski yıldan yenisine geçen bir talep olarak Katilina’nın talebini göreceğiz. Yarattıkları yapay borçlanmalarla yoksul ülkelerin yoksulluklarını arttıranlara karşı, “bu borçları silin” demek ortak bir vicdanın ortak talebi olmaya devam edecek. İki bin yıldır çıkan bir sestir bu.

Yoksulluk ortadan kaldırılamadı. Ama ne mutlu ki, insanlık sürekli Katilina’lar yaratmaya devam etti, ediyor. En son G8 Zirvesi’nde, binlerce Katilina, dünyayı iyice yaşanmaz hale getiren zengin ülkelerin bakanlarını toplantı yaptıkları binada, bir kaç saatliğine de olsa kuşatmışlardı. Sloganları iki bin yıl öncesinin aynıydı: “Yoksul ülkelerin borçlarını silin!” Protestocular için 2 bin yıl öncesiyle bugün arasında bir fark yok. Yoksullar için de öyle. Ama zamanın geçip gittiği doğru. İnsan ömrü karşısında zamanın hesabını yapmak zor. Hepimiz ölüp gidiyoruz ama tüm insanlığın vicdanının “ortak sesi” çınlamaya devam ediyor: “Yoksulların borcunu silin”.

Ey insanlık! Katilina’ların çok olsun.