Bombalı ya da Bıçaklı Teröre Bulaşmış Gençlere Ne Yapılır?

Okudukça, "iyi ki teröre bulaşmışlar bunlar" diyesi geliyor insanın. Kırk yıl düşünseler akıllarına bile gelmeyen lüks bir yaşam sürdürüyorlar çünkü. Bunu, bir zamanlar "intihar bombacısı" olmalarına borçlular. Televizyonlu lüks odaları var, her ihtiyaçları da karşılanıyor. Buzdolapları meyve sularıyla, çikolatalarla dopdolu. Eğer bekarlarsa, ileride evlendiklerinde 33 bin dolar da bağışlanacak her birine. Etrafı alçak duvarlarla çevrili, silahsız gardiyanların gözetiminde, yüzme havuzlu, her türlü sportif olanakla donatılmış bir yerde yaşıyorlar. "Tatil kampındayız deseler" inandırırlar tanık olanı.

Aralarında, şimdi 24 yaşında olan, 2004 Noel'inde Bağdat'ta Ürdün elçiliğine intihar saldırısı düzenleyip, dokuz kişinin ölümüne, 60 kişinin de yaralanmasına yol açan Ahmed El Şiya da var. Patlayıcı yüklü bir petrol tankerini elçilik binasına sürmüş, şans eseri hayatta kalmış ama, yanmış burnuyla, eksik parmaklarıyla şimdiki hayatından çok memnun olduğunu söylüyor. İnsan öldürmüş birilerinin rahatsızlığı da pek yok. "Ben de o öldürdüklerim gibi kurban sayılırım" deyişinden belli. Suçun, toplumsal olduğuna inananların, kolaylıkla "evet" diyeceği bir değerlendirmedir aslında yaptığı. Ancak, bunu, şimdi kendisine yaşatılan lüksün söylettiği "faydacı" bir mantığın ürünü olarak görmek de mümkün. Öyle görenlerdenim, doğrusunu söyleyeyim.

Şiya ya da benzerleri, ABD'nin terör zanlısı olarak Guantanamo üssüne tıktığı "kaderdaş"larından çok ama çok şanslılar gerçekten. Aralarından sadece bazıları bir ara Guantanamo'da kalmışlar. Şimdi burada, programın nimetlerinden yararlanıyorlar.

"Burası" dediğim, Suudi Arabistan'ın Riyad kentinde, teröre bulaşmış olan gençlerin eğitildiği Rehabilitasyon Merkezi. Bu eğitim programı için yılda 30 milyon dolar ayırdıklarına bakılırsa, Suudi yönetimi bu işi ciddiye almışa benziyor. Ama İngilizlerin tanınmış muhafakazar eğilimli gazetesi Daily Telegraph'ın merkezi ziyaret eden muhabiri Anthony Horowitz, merkez dışındaki yaşamın çok farklı olduğunu, gençler arasında El Kaide'ye desteğin hiç de az olmadığını gözlemlediğini yazınca, Suudilerin parayı sokağa attıkları söylenebilir. Ürdün'de, El Kaide'nin saldırdığı bir düğünde on dokuz yakınını kaybetmiş genç Suudi'nin, "Filistinlilerin hayatı benim akrabalarımınkinden daha önemli" diyerek El Kaide'yi savunması, Horowitz'i haklı çıkarıyor bence de.

Programın başarılı olup olmayacağı bir yana, ilginç olan Suudi Krallığı'nın, "rehabilite"den, bu gençleri lüks bir hayatın var olduğuna inandırmayı anlıyor olması. Paranın "rehabilite"de çok etkili olduğu El-Fewzan adlı gencin, kendisine verilen paralara ilişkin olarak "bu para beni ödüllendirmek için değil, fikirlerimden vazgeçtiğim için veriliyor" cümlelerinden de kolayca anlaşılıyor. Fewzan'ın "fikirleri değiştikten sonra", kampta yaptıkları ise şunlar: "DVD seyretmek, televizyondaki ucuz dizilere takılmak."

Bu gençlerin bir zamanlar içinde yer aldıkları aşırı islamcı örgütlerin, emperyal bir güce karşı verdiklerini iddia ettikleri mücadelede kullandıkları yöntemin savunulması asla düşünülemez. Hele El Kaide türü bir mücadelenin emperyal güçlerin işine gelen birçok yanı da varsa. Bu gençlerin başka ülkelerin, çoğunlukla yoksulunu da hedefleyen yanlış mücadele biçimlerinden kurtarılmaları elbette itiraz edilebilecek bir durum değil. Küresel kapitalizme karşı verilen küresel direniş mücadelesine büyük zararlar veren bir eylem çizgisi var El Kaide ile benzerlerinin. Sadece şu Suudi rehabilitesinin, tipik Amerikan tarzı bir "rehabilite" olması öfke uyandırıyor insanda. Sorunun özüne inmek yerine, para gücüyle tedavi.

Gençler, terörist olmalarına, televizyonlardaki Irak'la ilgili görüntülerin yol açtığını söylüyorlar. Rehabilite programının ne kadar başarılı olduğunu görüyor musunuz? "Irak'ta ne oluyorsa oluyor, hepsi gösterilmemeli" diyen kimi ABD görevlilerini ne kadar haklı çıkaran bir itiraf değil mi? Suudi Arabistan televizyonlarında Bush yönetiminin sözcüsü Fox televizonunun yayınları izleniyordu benim bildiğim. Ki, insanı "terörist" yapacak Irak görüntüleri görülmez pek o televizyonda. Bir Fox TV izleyicisi Irak'a demokrasi götürüldüğüne inanarak kalkar o televizyonun başından. Irak'ta olanı biteni tüm açıklığıyla sergileyen El Cezire ise, başta ABD sansürü olmak üzere, bölgedeki gerici Arap rejimlerince sık sık yasaklanıyor, malum, o zaman bu eskinin teröristlerinin Irak görüntülerini nerede seyrettiklerini merak ediyor insan. O görüntülerden, başka televizyonlar aracılığıyla, internet yoluyla haberdar olduklarını elbette düşünebiliriz. Ama, terörist olma gerekçeleri arasında, sansüre uğratılmaları gerektiği ABD ile dostları tarafından savunulan televizyon yayınlarını göstermeleri pek çocukça. Yani, Bush'un Irak'ta ne yaptıklarını bilmeselerdi, terörist olmayacaklardı. Öyle anlaşılıyor. "Her şeyden medya sorumlu" diyen El Fewzan, iyi "rehabilite"edilmiş görünüyor gerçekten.

Arab News'ün etkili editörlerinden Halid el Mina'nın sözleri belki durumu çok daha iyi özetleyebilir: "Bu kendilerini mücahit gören gençler yanlış yönlendirildiler, doğru. Şimdi ise Bay Bush'un PR (halkla ilişkiler) programına alındılar." "Bush cehennemde yanmalı" diyecek kadar Amerikan karşıtlığını dile getiren El Mina'nın gerçekliğinden kuşku duyulamayacak bu belirlemesini, paylaşan çok kimsenin olduğuna eminim.

Amerikan destekli Suudi rehabilitesi, gençleri terörden böyle kurtaracağına inanıyor. Bir batı ülkesinin yöntemi herhalde bundan farklı olurdu diye düşünen varsa acele etmemelerini salık veririm. Çünkü İngiliz yönetimi de Suudileri aratmayacak rehabilitasyon yöntemleri geliştirmeye(!) başladılar. İngiltere'de intihar bombacısı olan Asya kökenli İngiliz gençlerin değil, şiddete,özellikle bıçaklı şiddete karışmış gençlerin tedavileri için pek ilginç önerileri var. Önce gençlerin karıştıkları bıçaklı şiddetin ciddiyetini anlayalım. Sadece geçen yıl İngiltere'de 20 binden fazla bıçaklı saldırı oldu. Bir günde gerçekleştirilen bıçaklı saldırıların sayısı ise 60. Başkent Londra'da bu yılın başından beri öldürülen -aralarında Türk/Kürt olanlar da var- gençlerin sayısı 23'e ulaştı, ki sokaktaki bu terör, Londra'nın başarılı Belediye Başkanı, "Kızıl Ken" lakaplı Ken Livingstone'u koltuğundan etti. Şimdiki Başkan, Türk medyasının ısrarla "Türk asıllı" demeyi sürdürdüğü Boris Johnson da eleştiri oklarından nasibini alıyor.

Bıçak terörünün önlenebilmesi için iki önerisi var ilgili kurumların. Birincisi, ordunun, askeri olmayan birimlerine suça karışmış gençleri almak, ikincisi de, suçlu genci, yaraladığı kurbanları hastanede ziyaret ettirip, "nelere yol açtığını"göstermek. Bu evlere şenlik öneriler kamuda ciddi tepkilere yol açtı elbette. "Bunlar aklını yitirmiş" diyenler de çıktı eleştirenler arasında.

Osmanlı zamanında, Ege'de halkın yaka silktiği efelere özenip dağa çıkan gençlerin "yola getirilmeleri" için "hapishanede onlara etek giydirip, görüş gününde ailelerinin karşısına öyle çıkarılmalı" diyenler de olmuştu. Meraklısı Sabri Yetkin'in "Ege'de Eşkiyalar" adlı kitabına bakabilir. Aradan geçen onca yıla karşın, yöneticilerin, Batı'daki, Doğu'daki fark etmez, kafalarının aynı doğrultuda çalışmış olması, halklar için bir talihsizlik gerçekten.

Ama ben, o bıçak terörüne bulaşmış suçlu gençler için düşünülen "kurbanlarını hastanede görme" uygulaması eğer başarılı olursa, Bush'u da, acilen hem de, "kurbanlarını mahvettiği ülkede görme" amacıyla Irak'a yollamalı diyorum. Hastanede "durumuna bakılıp ibret alınacak" kimse kalmadı, biliyorum, bu yüzden belki mezarlıklara götürülebilir Bush. Ölü sayısının ABD Kongresi'ne sunulan bir raporda 1 milyona yaklaştığının yazıldığını herhalde biliyordur ABD Başkanı.

Irak'a demokrasiyi(!) sadece ölüler için getirdiğini de anlayabilir mi acaba?