Bilge köyünün feodalleri

Marc Bloch, o gerçekten muhteşem kitabı Feodal Toplum'da, "bir ucundan ötesine tüm Orta Çağ ve özellikle feodal çağ özel intikamın damgası altında yaşamıştır" der. Mardin'deki katliam da işte bu, özel ya da genel, "intikam" duygusunun önemli rol oynadığı feodal bir cezalandırma eylemidir. Bu kadar açık.

Artık bittiğini var saydığımız feodal çağın, kanlı da olabilen bu intikamcı anlayışının, günümüz Türkiye'sinde, Mardin'de hala varlığını sürdürdüğüne tanık olmak, ülke gerçeklerini bilenler için yeni bir şey değildir. O nedenle, bu tür bir vahşetle ilk kez rastlıyormuşuz da şoke olmuşuz gibi tutumlar almamız pek bir sahtekarcadır. Ölü sayısı 44 yerine sadece 4 olsaydı, sıradan, aşiret kültürünün doğal öldürümleri deyip geçecektik muhtemelen. Hemen hemen her hafta bir ya da iki kişinin kan davası, töre gibi gerekçelerle öldürüldüğünü bilip, bunu neredeyse artık kanıksamış olduğumuzu bilmiyormuşuz gibi yapmayalım. Ağalı televizyon dizilerinde aşiret yasalarının, mafyalı olanlarında da kent yasadışılığının kurallarının gözümüzün içine sokulduğunu, böylelikle adeta bu tuhaf dünyaların aşırılıklarının normalleştirildiğini unutuyor olamayız.

Kaldı ki unutturmuyorlar da.

Katliamdan hemen sonra yakalanan zanlılardan birinin, olayın bir kan davası olduğunu düşündürten açıklamaları, yüzlerce yıl öncesi feodal dönemin bazı "geleneklerinin" halen yaşadığını göstermesi açısından çok ilginçtir, acı olduğu kadar. Çünkü, Bloch'un, "Kan davası hakların en kutsalı olarak mutlaka ilk önce, zarar gören kimseye düşen bir görevdi" cümlesiyle ifade ettiği bir belirlemesi daha var. Bu belirlemeden yola çıkarak, "alın işte Mardin katliamı buna örnektir" denebilir rahatlıkla. Çünkü katliam zanlısı ifadesinin bir yerinde, öldürülenlerin, kanlıları olduğunu da açıklıyor. Bloch'un sözünü ettiği intikamcılığın, -önceki olaylardan "zarar görmüş" biri olarak- hakkı olduğuna inanmış ya da inandırılmış o katliamcı. İnandırılmışlık üzerinde ayrıca durmamız lazım. Burada toplumsal bir zorlama da var belli ki. Kaybının öcünü almamak, yani "kanlısını" ortadan kaldırmamak feodal cezalandırmayı normal kabul edenlerin affetmeyeceği bir tutumdur. Tabii ki katliamcıyı aklamaz bu ama, onu böylesi bir cinayete iten meşru dayanakları da hatırlamazlık olmaz.

Toprağa bağlı yaşama biçiminin yasaları, modern hukuktan daha etkili elbette. Çünkü, duruma göre değişiklik gösterebilecek esnekliğe sahip bir "şeref" anlayışı yok o yaşama biçiminin. Değişmez, sabit, etrafında kendisine bağlı bir kültür oluşmuş "şeref" gibi bir kavram var. Bu sözkonusu olduğunda, feodal öldürüm yasası devreye girer. Bir yandan kapitalistleşmeye çalışan ama öte yandan ağalıkla temsil edilen aşiret düzenini de yaşatmayı sürdüren sistem, kendi hukukunu o bölgeye götüremez. Götüremiyor işte. Şerif Mardin'in "mahalle baskısı" deyip son derece basite indirgediği "meşru" zorlama ya da onay, yüzlerce yıldır o toprakların insanının sorunudur. Feodalizmin tasfiyesi gerçekleştirilmeden, sağlam temellere dayanmayan demokrasi bu yörelerde sendelemeye mahkumdur. 44 kişiyi bu politika öldürdü aslında.

Feodal dönemin intikamcılığı, tekil değil gruplar halinde gerçekleştiriliyordu. Bu da Bloch'un belirlemesidir. Faide ( Feyd okunur) olarak adlandırılan durumdur bu.Yani, "akrabaların aldığı intikam".

Kara Avrupasının feodal geleneği, Mardin'in Mazıdağı ilçesi, Bilge köyünde hala varlığını sürdürüyor. Yani, önceki olaylardan zarar gördüğünü düşünen bir aile, toplu halde cinayette yer alabiliyor. İntikamcılığın hakları olduğuna o kadar inanmışlar ki, düğün evi, cami, hiç bir şey bu aileyi durdurmaya yetmemiş. Bir daha belirtiyorum intikamcılığı -Bloch'un deyimiyle- hakların en kutsalı olarak görmüşler çünkü.

Böylesine bir toplumsal çatışma kültürünün olduğu bölgede, Koruculuk uygulamasının nelere yol açabileceği nasıl öngörülemez? Bambaşka amaçlarla silahlandırılan kimi insanların, kan davaları hesaplaşmalarında bu silahları kullanmayacaklarına nasıl inanılabilir? Bu soruların hepsinin, sistemin izlediği politikaya bakılırsa elbette yanıtları var. İlk yanıt, o bölge insanının, feodalitenin kuralları, yasaları içinde yaşamasına göz yumulmuş olmasıdır. Diğer yanıtlar buna bağlıdır aslında. "O silahlarla "bölücü düşman"a karşı savaşsın da sonra ne yaparsa yapsın", yanıtların en zavallısıdır. Bilinçli bir politikadır bu.

Irkçılar için de iyi malzeme olmuştur bu katliam. Kürtlerin geri kalmışlığına inananlar, "doğrulanmış" olmaktan pek bir memnunlar. Feodal yasalarla yaşamak zorunda bırakılmış olmanın suçu Kürtlerin değil, bu bir. Töre ya da "şeref" kaynaklı cinayetlerin en yoğun olduğu bölgelerden biri de Karadeniz'dir bu da iki. İnanmayan Artun Ünsal'ın (adını çıkaramadığım) konuyla ilgili kitabını okuyuversinler bir zahmet.

Yirmi tane köyün sahibi ağanın kendilerine seçim kazandıracağına inanıp, onun konumunu güçlendirenler, aslında feodaliteyi yaşatanlardır. Yani Menderesler, Demireller, Özallar, Erdoğanlar. Her çeşidinden tüm sağ cenah yani. Hangisinin ağalık rejiminden yakınması oldu bugüne kadar? Bilen söylesin.

Feodal dönemin onur, kan davası benzeri gerekçelerle şiddete başvuran toplumları Fransızlar, İngilizler, İtalyanlardı.

Irkçılara öneriyorum: Rahatlayacaksanız onlara da Kürt deyin.