Benli Yusuf

Topkapı Sarayı Müze Müdürü Yusuf Benli'yi sevdim ben. Padişah 3. Selim'in tahtını bulunduğu yerden kaldırıp, kendi yaşadığı lojmana taşıtmasına yönelik eleştiriler karşısında “onu en güvenli yere taşıdım” demiş olması, bazı insanların sadece fıkralarda yaşamadıklarını, kanlı, canlı aramızda soluk alıp verdiklerini kanıtlıyor. Bir müze ziyareti sırasında, merak duygusuyla Dördüncü Murad'ın koltuğuna oturan fıkradaki adamın, kendisini “orası Dördüncü Murad'ın koltuğu beyefendi, oturmayın” diyerek nazikçe uyaran görevliye verdiği yanıt şudur: “Ne kızıyorsun? Dördüncü Murad geldi mi kalkarım”.

Yusuf Benli hayatımızdaki “fıkra adam”dır işte. Onun, sözkonusu tahtı evine neden taşıdığı sorusuna verdiği yanıt fıkradaki adamın tepkisinden farklı değil, gördüğünüz gibi. Müze dediğin, zaten o taht için en güvenilir yer olsun diye yapılmıştır ama Benli için güvenilir yer müze değildir. Sorumlusu olduğu müzeyi bile güvenilir bulmayan bir müze müdürü olarak da tuhaf bir zat olduğu kesin. Onun şu, sorgusuz sualsiz, “edinme” çabasındaki pervasızlık aslında ona hayran olmak için yeter. 3. Selim'in tahtını, hem de güpegündüz, biri görürse nasıl açıklarım endişesi de duymadan kendi lojmanına taşıtması cesaret konusunda aldığı mesafeyi de gösteriyor. Kaç yılını aldı acaba böylesi bir cesaretin sahibi olması? Benzeri durumları, “camiyi çalan kılıfını hazırlar” diye son derece ikna edici bir vecizeyle açıklayan atalar sözünü yalancı çıkarırcasına, kılıf mılıf ihtiyacı da duymadan, padişah koltuğunu özel mülke götürmek gerçekten inanılır bir cesaret değil.

İktidarın adamı olmakla edinilebilecek bir cesaret yok ortada, hemen belirteyim. Onu da aşan bir şey bu. Herhangi bir devlet dairesine ait demirbaşa el koyma meselesi de değil tabii ki. Tarihin “ortak değerlerinden” birini, son derece bireysel bir sahiplenmeyle “iç etme” durumu var karşımızda. Olan bu.

Sahip olduğu “antika” yüzünden o antikanın ait olduğu tarihte yaşıyormuş gibi tutumlar alan tanıdıklarım oldu benim. Vardı böyle bir kuzen. Eski zamandan kalma nesnelerle aralarında çok özel ilişkiler kuran kişilerdi bunlar. Ancak o antikaların tadını bireysel sahiplik düzleminde çıkarır, kültürünü solurlardı. Hiç birinin aklına, örneğin şu 3. Selim'in tahtını fırsat düştüğünde evlerine götürmek gelmezdi. Yusuf Benli'nin antika tutkusu (!), çok belli ki, egemene ait nesnelere olan hayranlıktan ibaret. Ama bu hayranlık da saygısızlıktan bir hayli nasiplenmiş bir hayranlık gibi duruyor. Değerli mabadını koyacağı taht, -sorsanız,- evliya gibi gördüğü bir Osmanlı padişahına ait oysa. Egemenlere ait nesnelerden tad aldığı da bir iddia ya da suçlama değil, düpedüz bir gerçek. Daha önce de böyle bir vukuatı var çünkü. Topkapı Müzesi'nde bulunan Fransa Kralı 14. Louis'nin yemek masasında kahvaltı yapmış meğer. Padişahlardan, krallardan aşağısı kurtarmıyor muhteremi gördüğünüz gibi.

Koca padişahın ya da kralın eşyası, Benli için sıradan bir böbürlenme aracına dönüşebilmişler. Çoluk, çocuk, misafir hep birlikte 3. Selim'in koltuğuna çöreklenip televizyon izlemek mesela, nasıl bir ego tatmini olabilir? Kendisine emanet edilen tarihi bir değeri kişisel kullanım aracına dönüştürme ayıbını konuşmaya bile gerek yok. Yusuf Benli'nin, o koltuk benzerleri değerler başkalarının evlerinde olmasın diye oluşturulmuş bir müzenin, o eserleri korumakla yükümlü yegane sorumlusu olduğuna inanası gelmiyor insanın. Karşımızda, işyerine tamir için bırakılan otomobille, yanına sevgilisini de alıp tur atan acemi tamirci çırağı tavırlı bir müze müdürü var. İnanılır gibi değil.

Peki her egemen aracı kullanılabilir mi? Ya da eve götürülmeye değer mi? Veya götürülürse bile nasıl kullanılır? Bir müze müdürü olarak -gerçekten müze müdürü falansa yani- herhalde bilmesi lazım, yüzlerce yıl önce, Avrupalı kral ve kraliçelerin kullandıkları kimi eşyalar var ki, Benli bunlarla da buluşsa gayet tadını çıkarır hepsinin.

Eskiden, aslında çok da eskiden değil, yüz yıl öncesine kadar tuvalet nedir bilinmezdi batıda. Krallar ya da kraliçeler hacet gidermek istediklerinde tahtlarından kalkmazlardı, gidecek bir tuvalet olmadığından. Olsa bile gitmezlerdi bana sorarsanız. Çünkü, oturdukları tahtta, aynı zamanda hacet gidermelerine yarayacak, altta lazımlığın da bulunduğu büyükçe bir delik vardı. Böyle rahatlardı hükümdar, ne yapsın?

Baksın Topkapı Müzesi'nin depolarına, belki küffar ellerinden gelmiş o tür tahtlardan birine de rastlayabilir şu bizim Benli. Alsın onu da götürsün evine. 14 Louis'nin masasında kahvaltısını yapar, 3. Selim'in tahtında kestirir, tuvalet düzenekli o kral tahtında da rahatlar.

Madem zevk alıyor, bırakalım tadını çıkarsın. (Tad yerine başka bir kelime daha iyi giderdi burada, yazamadım utancımdan. Siz o başka kelimeyi koyarak okuyun lütfen :)

Çıkarsın tabii.