Benden Olmayan Adaletin…

----

Yaptığı kesinlikle kışkırtıcılıktı elbette ama şimdi anlıyorum ki aslında, tuhaf, sonuçları da kötü olabilecek o eyleminde gerçekten samimiymiş. Akdeniz Üniversitesi'nde geçen yılın Nisan ayında karşıt görüşlü öğrencilere silah çeken sağ eylemci Ömer Ulusoy'un, tutukluluk halinin devamına karar verilince, mahkeme çıkışı kendini tutamayıp küfür edişinden anladım bunu. Üniversite bahçesinde silahlı bir eyleme girişmiş oluşunun, devlet/millet tarafından anlaşıyla karşılanabileceğine o kadar inandırmış ki kendisini, bu inancı doğrultusunda, çıkacağını sandığı tahliye kararı gerçekleşmeyince, "devletin de, milletin de" diye başlayan küfürler etmiş. Okuduk gazetelerde.

Bu, en yakınlarımızda da zaman zaman görebildiğimiz, kimse tarafından anlaşılmamış olma inancının Ulusoy'da, "devlet/millet beni anlayamadı" biçiminde yansımış halidir, elbette. Açık söylüyorum, beklentileri içinde son derece haklı bir isyan bu. Kendimi onun yerine koyduğumda, uğruna yola çıktığım devletin "beni anlamaması" duygusunun ne tür bir şey olabileceğini az çok kavrayabiliyorum. Çünkü, vatan için kurşun atanların da yiyenlerin de bizden sayıldığı bir ülkede, üniversite bahçesinde devlet/millet için kurşun sıkmama rağmen, "bizden" sayılmazsam, ben de bozulurdum haliyle.

Vatan/devlet sevgisinin/savunmasının başka bir tarzı olamayacağına inandırılmış kişinin hayal kırıklığı böyle oluyor demek ki. Tek taraflı sevgilerin olabileceği, ülke, inanç, ideoloji gibi kavram ya da olgulara, karşılıksız sevgi ya da inanç duyulabileceği aklına bile gelmemiş Ulusoy'un. Devlet/millet kendisini anlamadı diye, küfürü basıp küsebiliyor. Yani gerçekten komik. Devlet/millet, genç bir kız olsa, kendisine yüz vermedi diye çekip vuracak neredeyse. Aşkına karşılık vermedi diye gencecik kızları öldüren hasta aşıklar yok mu bizim ülkede?

Devlet/millet bu tür gençler de yetiştirdiler işte. "Devlet için yapılırsa bunda bir kötülük yoktur"u o kadar incelikle yerleştirdiler ki beyinlere, devlet için yapılan her şey "meşru" hale geldi böylelikle. Ulusoy, bu "meşruiyet"in kendisine de tanınmasını beklemekte haklıdır. Yoksa neden küfür etsin bir sağcı olarak çok önem verdiği devletine de milletine de? Karşılıklı bir mutabakatın olduğunu biliyor sanki. Devletin/milletin kendisine verilmiş bir sözü olduğuna da.

Ortamın ne kadar uygun olduğunu tartışmaya gerek var mı? Ortak nefreti topladığına inanılan kavramlara ya da kurumlara/kesimlere yöneltilmiş her türden saldırı mutlaka destek buluyor. Ortak nefret nesnesi aydınlarsa İsmail Türüt'ün ortaya çıkıp "yedinize de yetmişinize de" diye küfür dolu şarkı yapması çok doğal. Türüt'e, "hay ağzını öpeyim" diyecek milyonlarca insan yok mudur sizce gerçekten?

Ortak nefret nesnesi şeriatçı olduğunda da oraya yönelik sözlü ya da fiziki eylemlere Kemalist ya da laiklerce destek verilmiyor mu? Komünistlere yapılan farklı mıdır? Nefret değilse de kızgınlık nesnesi haline gelmiş olan Kürt söz konusu olduğunda, Mardin katliamını bile Kürt'ün kanındaki, genindeki "bozukluk"ta arayan ırkçıya, "haklıdır" diyenler yok mu?

Ulusoy'un beklentisi, takdir edilmekti belli ki. Yoksa neden küfür etsin? "Devletin de millletin de" diye, çerçevesi çizilerek sarfedilmiş bir küfürden takdir edilmek istediğini anlamak çok kolay. "Onlar için yaptığım eylemi cezalandıran devletin de milletin de" diye başlayan bir küfürden başka bir sonuç çıkar mı?

Karşılıksız bir sevginin adamı olmadığı kesin Ulusoy'un. Hiç sevgi adamı olmadığı da söylenebilir belki. Savunduğu inancı (yani milliyetçiliği) tarafından yolda bırakıldığına inanan Ulusoy, korkarım hayatta doğru tercihler de yapabiliyor değil. Mahkemede avukatınız sizi savunurken "müvekkilim itici bir görünüme sahiptir" derse ne düşünürdünüz? Devleti/milleti tarafından ortada bırakılan bu kampüs milliyetçisi, avukatı tarafından da, neden gerektiyse, işte hem de bu cümlelerle, anında satışa getiriliyor. Avukata sorarsanız bu savunmanın bir parçası. Utanmasa, "müvekkilim çirkinin biri. Zaten allah vurmuş, bir de siz vurmayın" deyip serbest bırakılmasını isteyecek. Böyle avukatlar da var. Küfür mutlaka ama mutlaka "böyle avukatın da "diye devam etmiştir, adım gibi eminim.

Nazım'ın şu dizelerine ilk okunduğunda pek anlam verilemeyebilir: "Sen elmayı seviyorsun diye, elma da seni sevmek zorunda değil" der Nazım. Yani, elmadan karşılık gelmiyor diye elmaya küsmek, onun o muhteşem tadından vaz geçmek olacak iş midir demeye getiriyor. Siz o elmayı vatan, inanç, ideoloji gibi anlayın.

Ulusoy'un kampüsteki o silahlı eylemi, dediğim gibi, faciayla bitebilirdi elbette, ama gerçekten samimi bir eylemmiş. Mahkemede, eylem, övülmese bile "milliyetçi duygularla" yapıldığı sonucuna varılırsa, beraat edeceğini düşünmüş olmalı. Küfüre başvurması yanılmış olmasındandır.

Şimdi, içeriden çıkınca iki şey yapmalı bence ilki, yeni bir inanç bulup onun peşinde koşmalı, iki, avukatını değiştirmeli.

Yok, avukatından herşeye rağmen memnunsa, kendisine estetik yaptırmalı. İnançların estetiğe ihtiyacı yok nasılsa.

Hiç bir maske saklayamıyor onları çünkü.