GULAG Efsanesi ve Gerçekler KIVILCIM ÇAĞLA (Rusya)

Başta Rusya olmak üzere eski Sovyet ülkelerinde iktidarı ele geçiren yeni burjuvazinin, Sovyet halklarının bugün yaşadıkları büyük maddi ve manevi yıkıma karşın iktidarını sürdürmesinin en büyük dayanaklarından biri, bu sınıfın eline geçirdiği medya aracılığıyla her gün yaydığı yalanlar, dezenformasyon ve manipülasyon sayesinde halkın önemli bir kesiminin, özellikle gençliğin kafasında bütün bir Sovyet dönemini karalama ve özellikle Stalin'i şeytanlaştırma kampanyasıdır. Bu uğurda hiçbir masraftan kaçınılmamaktadır. Çünkü iktidarı elde tutabilmek için kapitalizmin bütün zorluklarına karşın, sosyalizmin de kıtlık, baskı ve zulümden başka bir şey getirmediği yalanını canlı tutmaları gerekmektedir.

Bu yalan kampanyasının motifleri arasında Stalin döneminde milyonlarca insanın öldürüldüğü, infaz edildiği, çalışma kamplarına gönderildiği, bütün Sovyet ekonomik başarılarının mahkumların zorla çalıştırılması ile elde edildiği, köylülerin elinden buğdayı ve hayvanları zorla alınarak açlıktan ölüme mahkum edildiği vb. vardır. Bütün bu yalanlarla tek bir yazıda hesaplaşmak elbette olanaksız. Ben bu yazıda şu meşhur GULAG denen şeye biraz değineceğim. GULAG Rusçada çalışma ve ıslah kampları baş idaresi anlamındaki bir tanımlamanın baş harflerinden oluşan bir kısaltma. Soljenitsin gibi hainler ve Batı'da Robert Conquest gibi sözde Sovyet tarihçisi CIA ajanlarının verdikleri rakamlara bakarsak Stalin döneminde on milyonlarca insan bu kamplarda tutulmuş ve çoğu buralarda ölmüşler. Doğrusu burjuva ideologlarının verdiği hangi rakamı alacağıma karar veremedim çünkü onlar da karar verebilmiş değiller: Bir zamanlar 60 milyondan başlayıp 120 milyona kadar varan tahminler şimdilerde çok daha düşük tutulsa da rakamlar yine de etkileyici. Örneğin 25 Eylül tarihli Radikal gazetesinde çıkan Reuters çıkışlı bir habere göre Rusya devlet başkanı Dmitri Medvedev, Sovyet döneminde "18 milyon kişinin cezalandırıldığı Gulag kamplarının yüz binlerce kurbanı için dikilmiş anıta" çelenk koymuş. Medvedev, Gulag için "ülkemizin tarihinde trajik bir sayfa" demiş. Ancak yine Reuters'e göre "Gulag'ı insan öğüten makine gibi çalıştırmış" olan Stalin "halen Rus halkının en gözde liderlerinden" imiş. Demek ki 24 saat çalışan devasa yalan öğütme makinesine rağmen Rus insanlarının büyük bir kısmı hala Stalin'i seviyor! Bu noktada insan ister istemez Engin Ardıç türünden kalemşörlerin CHP'yi eleştirirken söyledikleri gibi, bu baylara "olmazsa dışardan halk ithal edin" diyeceği geliyor! Elbette Engin Ardıç ve türü CHP'yi eleştirirken bizim gocunacak bir şeyimiz yok, bırakalım birbirlerini yesinler, ancak onun gibiler esas olarak sosyalizmle mücadele ederler. Hem sosyalizmi marjinal ilan edip dikkate almaya değmezmiş gibi gösterirler hem de nedense dönüp dolaşıp onunla uğraşırlar. Nitekim bu Ardıç denen yaratık Sabah gazetesindeki 28 Eylül tarihli yazısında hiç utanmadan ve ahlaksızca Sovyet insanlarına iftira attı: Savaştan sonra 1945-46'da Sovyetlerde Stalin'in baskıları yüzünden "erkekler alkolik, kadınlar orospu oldular" diye yazdı. Ona göre Stalin yüzünden yaşamanın tadı tuzu kalmamış, çalışmanın da üretmenin de hiçbir keyfi ve anlamı kalmamış!

Bir an için bu adamların dediği doğru olsun. Savaş sonrası SSCB'de bu adamlara göre en iyimser tahmin 18 milyon insan hapislerde. Buna bir de Sovyetlerin savaşta verdiği en az 20 milyon kişilik kaybı ekleyelim. Etti mi 38 milyon. Demek ki yaklaşık 38 milyonluk büyük çoğunluğu erkek olan bir nüfus ölmüş ya da ekonomik üretim ve çocuk üretimi dışında kalmış. O zaman böyle bir ülkenin nüfusunun artış hızında bir düşüş beklenmez mi? Hem hayatın da tadı tuzu kaçmış ise kim çocuk yapar ki! Örneğin bugünkü Rusya'da kapitalizme geçişten beri her yıl nüfusun bir milyon kadar azaldığını duymayan kalmadı. Acaba o zamanki SSCB'de nasıl olmuş? İkincisi, nüfus bu kadar azalınca, savaşta yakılıp yıkılmış, dağılmış sanayiyi ve altyapıyı onarmak ve üretimi yeniden yoluna koymak da zor olmaz mıydı? Hele böyle hayattan bezmiş, "baskı altında inleyen" insanları nereye kadar çalıştırabilirsiniz ki? Yoksa her işçinin başına bir polis mi dikecektiniz?

Doğrusu bu kişilerin kendi söylediklerine kendilerinin inandıklarını varsayarsak, o zaman gerçekten ya sayı saymayı bilmiyorlar ya da hiç dayak yememişler demektir. Çünkü savaştan önceki ve sonraki SSCB nüfusu dolayısıyla bu nüfusun artış oranı bellidir. Bu dönemde SSCB'de nüfus artış oranı savaş girmiş olan öteki ülkelerden (Almanya, İngiltere, Fransa, ABD vb) daha yüksektir. SSCB nüfusu 1939'da 170 milyondan 1959'da 208 milyona çıkmıştır. (Bu sırada SSCB'ye eklenen Baltık ülkelerini vb saymazsak kabaca 200 milyon diyebiliriz). Eğer SSCB savaş kayıpları yanında bir de gerçekten on milyonlarca insanı hapsetmiş ya da siyasal sebeplerle öldürmüş olsaydı böyle bir artış olamazdı. İkincisi, SSCB savaş sonrasında çok kısa sürede (3-4 yıl içinde) savaş öncesi üretim düzeyini ve öteki ekonomik göstergeleri yakalamıştır. Yıkılan bütün şehirlerini ve sanayisini yeniden inşa etmiştir. Ayrıca yine bu sürede büyük harcamalar yaparak atom bombasına sahip olmuştur. Bütün bunları azalmış ve hayatından bezmiş bir nüfusla yapmak mümkün müdür? Ayrıca bu dönemde Stalin temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını düşürme politikası izlemiştir. Yani reel ücretler sürekli artmıştır. O dönemi hatırlayan insanlar "havyarı kaşıkla yerdik" demektedirler. Bugün Rusya'da bırakalım havyarı, temel gıda maddeleri lüks haline gelmiştir. O dönemde Sovyet insanı asla yılgınlık içinde değildi, aksine savaştan zaferle çıkmıştı, başta Stalin olmak üzere önderlerine güveniyordu ve geleceğe umutla bakıyordu. Fahişelik gibi ahlaksızlıklar ancak SSCB dağıldıktan sonraki kapitalist restorasyon ve muazzam boyutlardaki maddi manevi yıkımın sonuçları olmuştur.

Daha 1989'da Gorbaçovcu Politbüro Stalin döneminin "kurbanlarının" sayısını belirlemek için Bilimler Akademisi tarihçilerinden Prof. Zemskov, Prof. Dugin ve Prof. Hlevnyuk'a görev vermiş ve arşivlere göndermişti. Bu tarihçiler kesinlikle komünist değillerdi. Onların bulgularına göre 1921-1953 yılları arasındaki tüm dönem boyunca siyasal denebilecek suçlardan dolayı yaklaşık 4 milyon kişi çeşitli cezalar almıştı, bunlardan yaklaşık 800 bini idam edilmişti. Toplam kamp ve hapishane nüfusu en yüksek olduğu 1950 yılında bile 2.7 milyonu geçmemişti. Ancak bu sonuç on milyonlarca kurban isteyen kapitalist restorasyoncuları tatmin etmemiş ve bu nedenle araştırma sonuçlarının fazla yayılmaması sağlanmıştı. Daha sonra Yeltsin döneminde de yine arşivler güvenilir adamlara açıldı, ancak onların buldukları rakamlar da Yeltsincileri tatmin etmedi. Esasen bugün ABD'de bile anti-komünist olmakla birlikte birazcık bilimsel ahlaka sahip tarihçiler arasında eski abartılı rakamların hiçbir inanılırlığı kalmamıştır.

Peki ya ABD?

Büyük toplumsal altüst oluşlar ve kendi toprağında savaş geçiren SSCB'deki hapishane nüfusunun en yüksek olduğu yıl 2.7 milyon olduğunu gördük. Peki acaba "özgürlükler ülkesi" ABD'de durum nedir? İşte burada durum gerçekten içler acısı: Bizzat ABD Adalet Bakanlığı verilerine göre 30 Haziran 2007 itibariyle ABD hapishanelerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sayısı tamı tamına 2,299,116 kişi. Hükümlülerin sayısı ise 1,528,041 kişi. Bunların % 96'sı bir yıldan fazla hüküm giymiş. Evet mutlak olarak ve nüfusa oranla SSCB'de mahkum sayısı daha büyük ama unutmayalım: Biz bugünkü barış zamanı ABD'sinden söz ediyoruz! Buna göre ABD dünyada nüfusa oranla en fazla hükümlü ve tutuklu bulunan ülkeler arasında ve bazen birinci sırada yer alıyor. (İkinci sırada bekleneceği gibi şimdiki kapitalist Rusya yer alıyor).

Ayrıca ABD'de yaklaşık 750,000 hükümlü çeşitli işlerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor. ABD'de asgari ücret saat başına 5.15 dolar iken, mahkumlar bazen saat başı 40 sente çalıştırılıyorlar, üstelik sigortasız olarak. Honda otomotiv işçisine saatte 20-30 dolar ödemek yerine aynı işi hükümlülere saati 2 dolara yaptırıyor. Konica fotokopi makinelerini saati 50 sente hükümlülere yaptırıyor. Kaliforniya ve Oregon hapishanelerinde üretilen tekstil Çinlilerle rekabet edebiliyor. Victoria's Secret iç çamaşırları Güney Carolina hapishanelerinde yapılıyor. Mahkum çalıştıran firmalar arasında TWA, McDonalds, DPAS, U.S. Technologies, Escod Industries, Microsoft, Dell, Toys R Us, vs, ayrıca Arizonalı çiftlik sahipleri yer alıyor.

Öte yandan ABD'deki bu hükümlü ve tutukluların ırklara göre dağılımı da hiç adil değil: ABD'de siyahlar ve Latinolar toplam nüfusun yüzde 25'ini oluşturdukları halde hapishanelerde nüfusun % 63'ü onlardandır. Ne dersiniz acaba gerçekten bu gruplar suç işlemeye daha yatkın oldukları için mi daha yüksek oranda temsil ediliyorlar? Acaba bir ırkçılık ve ayrımcılık olabilir mi? Yanıtı okurlara bırakıyorum.