Akdeniz’de çatışma riski yükseliyor mu?

Doğu Akdeniz’de, yeni keşiflerle muhtemelen artacak, 2 trilyon metreküp doğalgaz rezervinin bulunması emperyalist rekabeti şiddetlendirdi

Sosyalist bir dünyada yaşıyor olsaydık, doğalgaz devletlere ait kuruluşlar tarafından çıkarılır ve komşu halklar arasında adilce dağıtılırdı. Akdeniz’in kirlenmesine karşı da önlemler alınırdı.

Ama şimdi öyle değil, bölge devletleri kendi hegemonyalarında ekonomik alanlar tanımlıyor ve kendilerinin deniz altındaki rezervleri işletme yetenekleri olmadığı için enerji tekellerini alana çağırıyorlar. 

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaptığı tam olarak bu. Ayrıca tekelleri korumak için emperyalist ülkelere askeri üs sunuyor. Fransa Total tekelini korumak için Kıbrıs’ta donanma üssü açıyor örneğin.

Türkiye’nin yaptığı da benzer, kendine ait bir hegemonya alanı yaratmaya çalışıyor. Bu alana sondaj gemileri yolluyor, ama denizin altından petrol veya doğalgaz çıkartacak bir teknolojiye sahip değil. Türkiye de yabancı enerji tekelleri ile anlaşarak meşruluğunu artırmaya çalışıyor.

Türkiye bu şekilde pay almaya ya da enerji hatlarının Türkiye’den geçmesi için çalışıyor.

Libya’daki iç savaşın bir tarafı olan Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan ve deniz sınırlarını belirleyen anlaşma da aynı şekilde, doğalgaz/petrol arama alanlarını meşrulaştırmaya ve buradan geçecek enerji hatlarından pay almayı amaçlıyor.

Bütün bunlar Akdeniz’de kaynakların paylaşımı ve hegemonya mücadelesini yükseltiyor. Bir yere kadar siyaset ve diplomasinin ve bir yerden sonra silahların konuştuğunu dünya tarihinden iyi biliyoruz.

Fransa, İtalya ve Kıbrıs Cumhuriyeti donanmaları geçen hafta Türkiye’nin iddialarına karşı olduğunu hiç saklamadan askeri bir tatbikat düzenlediler.

Kıbrıs stratejik konumundan dolayı emperyalist dünyada bir uçak gemisi olarak görülür. Gerçekten İngiltere’nin Kıbrıs’taki askeri üsleri geçen yüzyılın emperyalist politikalarının bir uzantısı olarak bulunuyor.

Şimdi Türkiye de Kıbrıs’ın bir uçak gemisi görünümünü pekiştiriyor ve kuzey Kıbrıs’taki hegemonya alanına silahlı insansız hava araçları için bir üs kuruyor.

Bu gerilimin bir parçası olarak Libya’daki iç savaşa daha fazla Türkiye’nin bulaşması rekabetin bir savaşa dönüşme riskini arttırdığı görülüyor.

Daha önce değinmiştik, Libya 2011’deki NATO müdahalesinden sonra fiili olarak ikiye bölünmüş durumda. Doğudaki hükümet Arap dünyasında Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından siyasi ve askeri olarak destekleniyor. Ayrıca Fransa ve Rusya’nın desteği biliniyor. Batıdaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin ise uluslararası tanınırlığı olduğu söyleniyor, çünkü NATO saldırısında işbirliği yapan cihatçıların hükümeti. Bu siyasi yapı ise Türkiye ve Katar tarafından destekleniyor ve dünyada kalan muhtemelen son Müslüman Kardeşler iktidarı cihatçıların bileşeni olarak bulunuyor.

Türkiye ve Libya’nın batısındaki bu iktidar arasında imzalanan ve meclislerinde onaylanan askeri işbirliği anlaşması pratik olarak Türkiye’nin kara birliği göndererek iç savaşa dâhil olması anlamına geliyor. Çünkü zaten Türkiye silah ve askeri danışmanları ile yardım ediyordu.

Mısır böyle bir gelişmenin, Libya’nın komşusu ve iç savaştaki vekillerden biri olarak ulusal güvenlik meselesi olduğunu ilan etti. Arap dünyasında genel bir rahatsızlık ve savaş öncesi hazırlık gibi bir psikolojik ortamın doğduğu söyleniyor.

ABD ise özellikle Libya’da çok düşük bir siyasi profil sergiliyor ve bu da iyiye yorulmamalı!

Dünyayı kasıp kavuran büyük emperyalist paylaşım savaşları öncesi birçok küçük paylaşım savaşı görülür ve büyüğünün habercisidir aslında.

Örneğin Birinci Dünya Savaşı öncesi İtalya’nın Osmanlı’nın elindeki Libya’yı işgal etmesi, Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakı, Balkan Savaşları vb..

Bunu hep söylüyoruz, sermaye sınıfları egemen oldukları ülkelerin emekçi sınıflarını bir paylaşım savaşından koruyamaz, aksine çıkarlarının peşinde daha çok batağa sürükler diye.