Bayram değil seyran değil

Aydınlık gazetesinde Hüseyin Karanlık’ın “solda elli yılın iki çizgi mücadeleleri” ile ne vesileyle ilgilenmeye başladığını merak ettim doğrusu. 

Türkiye siyaset yelpazesinin sağ ucuna doğru çıktığı yolculuğu kemale erdirmiş bulunan Doğu Perinçek’in yakın kadrosundan olan Karanlık’ın kafasının karışık olması bir ihtimal. Ciddiyim; zira dört bölüm olacak diye anons edilen dizinin ilk üç bölümünde “iki çizginin” ne olduğunu anlamak mümkün değildi. Dördüncü bölümde ise konu “Sovyet revizyonizmine karşı mücadeleye” döndü. Sonra küreselleşme ve sivil toplumculuğa geçecekmişiz…

İki çizgi kavramının Aydınlıkçı yazında “kitle çizgisi” ve “maceracılık” ikilemi için kullanıldığını biliyorum. Yazı dizisinden süzülense bir çizginin “Perinçek ve arkadaşları”, PDA’cılar anlamına geldiği. Karşı taraf sürekli değişebiliyor, bambaşka renklere bürünüyor. Bir bakmışsınız, düşman sosyalist devrimcilik. O gitmiş, Sovyetçiler gelmiş. Parti kurmaya cesaret edemeyen Mihri Belli, bir ara çekmiş öteki çizgiyi. Sonra tebeşiri Kaypakkaya almış… Türkiye solunun tarihi Perinçek ve arkadaşlarının karşısında resmi geçitte adeta. 

Durun, bir nefes alın, en iyi solcunun kendiniz olduğunu anlatmayın. Siz şeriatçı ve faşistlerle ittifak kurdunuz.

Eniştemiz AKP’lidir

Dizi başlarken ilan etmişler, “iki çizgi tartışması” S-400’lerin, ODTÜ’deki “kavak mı yurt mu” saflaşmasının kaynağındaymış. Eksik kalmasın, ikinci çizgi Kaz Dağlarında ormanlara sahip çıkmaktadır ve muhtemelen bu arada parlayan yangınları da yine “onlar” çıkarmıştır. 

Bereket, söz konusu hareketin ve yayın organlarının bugününde bir akıl ve tutarlılık aramamayı çok zaman önce öğrenmiş bulunuyoruz…

Ama asıl soru eniştenin neden bizi öpmek istediğidir. Kimse kusura bakmayacak; enişte AKP’li. Dolayısıyla istekleri hayra alamet değildir. 

Solun geçmişiyle ilgilenmek, tartışmalar açmak, tarihi aydınlatmak falan için söz konusu yayın organının künyesine Şefik Hüsnü’nün adını yazmak yetmez. Şefik Hüsnü, Perinçek’in partisine davet ettiği kapitalist yolcu likidatör Gorbaçov’un nefretle yıktığı geleneğin Türkiye’deki emektarlarındandı.

Mihri Belli ise, beğenelim beğenmeyelim (örneğin ben beğenmiyorum) bir biçimde devrimi aramıştır. Türkiye kapitalizminin içinden sınıfsal ve kurumsal müttefikler keşfetmeye uğraşmaktır eski yanlışı. Ama Belli, Erdoğan’ın kaynağındaki Kenan Evren’e yanaşacak ölçüde hiç kendini kaybetmemişti. 

Yeri gelmişken, 1960’ların sonlarında yirmili yaşlarının ortalarındaki Doğu Perinçek’i ellisinin üstündeki Mihri Belli’den daha önemli bir politik lider olarak sunmak için en nazik ifadeyle şaşırmış olmak gerekir. Perinçek o yıllarda FKF başkanıdır. Önemsiz demiyorum, ama açık açık şaşırmayın diyorum!

Bildiğimiz çizgi: Sınıf yok, devlet var

İyi de, yazı dizisi şaşkınlıkla mı yazılmıştır? Karanlık enişte neden önüne geleni öpmek istemektedir? 

PDA’nın iflah olmaz “devlet merkezli” bakış açısı sınıf kavramını ezip geçeli çok oldu. Perinçek hareketinin 1970’lerde angaje olduğu yaklaşım insanlığın karşısındaki birinci tehdidin “Sovyet sosyal-emperyalizmi” olduğu görüşüdür ve bu görüş Çin Halk Cumhuriyeti’ni ABD ile yakınlaşmaya, emperyalizme karşı “milli devletlerin” desteklenmesine götürürken, PDA’yı da sola yönelik ihbarcılığa ve bir milli devlet örneği olarak Milliyetçi Cepheli devletin dizinin dibine sürüklemiştir. Bugünkü Erdoğancılık kimsenin kafasına saksı düşmesinden kaynaklanmıyor. Hiçbir şey yoktan var olmuyor, herhangi bir şey yok olmuyor. 

Ama yine de bunca yıl sonra, zamanında Afganistan’da şeriatçı faşistlere güzelleme yazmış olmakla övünmek için, kimsenin ses çıkarmayacağını zannediyor olmak gerekiyor!

Sola o kadar uzaksınız ki…

Partili mücadele konusunda uyduruk anılardan tarih yazamazsınız. Birkaç kişi toplanmışlar, en öndeki parti kurmaya cesaret edememiş de, sonra kimileri maceracı olmuş, birileri de parti kurmuş… Solda partili mücadele, 99. yıldönümüne haftalar kalan 10 Eylül Bakü Kongresine dayanır. 

Sosyalist devrim çizgisini savunanlar 2000’lerde tekrar peydah olmuşlar da, varlık gösteremeyip sönmüşler… Tabii tabii, aynen öyle oldu. Kırk kere söylerseniz, hiç olmazsa kendiniz gerçek zannedersiniz.

AKP’cilik 2000’lerin ilk on yılında liberaller tarafından sol diye yutturulmak istenmişti. Hapisten çıkışında AKP’ye iltihak eden Perinçek daha gerçekçi davrandı, solla ilgili ne varsa silmeye girişti. Başardı da. Vatan Partisi, memleketi yönetme ehliyetini yitiren, kriz koalisyonu AKP-MHP ittifakının kişiliksiz bir uzantısıdır. 

Hüseyin enişte solda boşluk görmüş, oraya bir şeyler boca ediyor. Boşa gayret. AKP ittifakının penceresinden döktüğünüz çöpler bizim sokağa kadar gelmez.