Yeni akıncı beyi

Berkin’in cenazesi için yüzbinlerin Şişli’de toplandığı saatlerdi. Sanki Orwelci bir filmdeymişiz gibi bütün ekranlarda yüzü beliriverdi. Planlanmış bir durumdu belli.Mardin ve Siirt’ten bağırıyordu bütün cüret ve nobran ses tonuyla “minareler süngümüz kubbeler migfer”. Haziran Direnişi ile tarihinde görmediği bir ayaklanmanın muhatabı olan, arkasından ayyuka çıkan17 Aralık yolsuzluğuyla “paralel ittifakını” bitiren, halk diliyle söylersek durumu kurtarmaya kutuların yetmeyeceği bir köşeye sıkışmışlık içinde.

Artık karşımızda badem bıyık-kapitalizm, yeşil sermaye ya da yeni İslami burjuvazi ve neo liberalizm çerçevesinde yorumlayacağımız biri yok sadece. Bu tür yorumları çok yaptık yapacağız da. Bence şehitliği göze almış bir Akıncı neferi var artık. Bütün o asfalt, duble yol ve beton söylemindeki yarıklardan sırıtıveren bir feda söylemini bir de böyle düşünmek gerekiyor.

Baştan beri ben onda, ne bir Nur talebesinin sakinliğini ne de Cemaat’in küresel akımlara uyumlu eğitimli kıvraklığını gördüm. Sanki zaman geçtikçe, yıprandıkça arkadaki silik Akıncı figürü daha da belirginleşiyor kafirlere karşı bir iç savaş çağrısıyla yankılanıyordu meydanlarda.

Geçen yazılarımın birinde dediğim gibi geçmişte Erbakan’ın kapitalizme uygun kalkınmacı söylemi İslami hareketleri silahlı sokak hareketlerinde çekmiş yükselen sol-sosyalist hareketlerin karşısına Ülkücüleri dikmişti. Nakşibendilik, Kadirilik gibi tarikatların, Süleymancılık, Nurculuk gibi ekollerin ve devlete itaat geleneğinin güçlü olduğu Türkiye’de Erbakan bu enerjiyi sönümlemişti yani.

Cumhuriyet tarihi boyunca sokağa inecek İslami bir hareket tehlikesi çok olmadı. 1979 İran İslam Devrimi’nin dinamizmiyle 1980’li yıllarda uç veren Şia esinli Humeynici hareketler ise zamanla sönümlenmiş ve AKP’nin Pasif Devrim hayali içinde yuvalanıp buharlaşıvermişlerdi. 1990’lı yıllarda Kürt coğrafyasında palazlanan, geniş bir dayanışmacı tabanı olan Hizbullah’ı ise başka bir yerde tutuyorum elbette.

Lideri Salih Mirzabeyoğlu hapiste olan İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi) hareketi ise çok özgül ve küçük bir örnek olarak kenarda duruyor sadece. Yine başbakanın da gençliğinde temas içinde olduğu 1970’li yılların Akıncı hareketi bu topraklara özgü sünni bir duyarlılığı Necip Fazıl’ın mazlum Doğucu idologyasıyla harmanlamasını bilmişti. Akıncılar dönemin milliyetçilerine ve ülkücülerine de mesafeli bir sünni-hanefi Ümmetçilik ile Anadolu’da yaygın bir örgütlenme üretmiş liderleri Metin Yüksel’i Fatih Camii avlusunda ülkücülerin kurşunlarıyla kaybetmişlerdi. Akıncılar da Erbakancı havuz içine alınıp 1980’lerde mukedesatçı Özal ile merkez sağ duyarlılığa dönüşecekti zamanla.

Gezi ve 17 Aralık takkesinden sonra, başbakan nefret söylemiyle yüklü çatışmacı ve muhatap kabul etmez “dik duruşu” ile sanki yarım kalmış bu aralığa oynamak istiyor.Yer yer Ülkücü ve Büyük Birlik’in fedailerine de göz kırpan Şia’yı hedef gösteren, sünni hatta selefi bir pozisyona aday olmak istiyor sanki. Milli Görüş ve püriten Cemaatçi bagajlarından kurtulmuş, mağduriyet ve Anadoluculuk üzerinden bir hıncı kaşıyan, rövanş talep eden, düştüğünde yıllara yayılacak yeni bir mit olmak istiyor belli. İşte o zaman Erbakan’ın ortadan kaldırdığı söylenen o ruhu canlandırıp sokaklara dikecek sanki.

Belki de ilerde, tarihimizde ilk defa onlarla karşı karşıya geleceğiz. Oraya oynuyor belli!