Baret ve gövde

Beyaz, kırmızı en çok da sarı renkteydiler. Sakil dursalar da kafamızda, hoşumuza gitmiyor da değildi. Gezi’nin tozu, dumanı, heyecanı ve şiddeti içinde vazgeçilmez aksesuarlarımıza dönüşmüştü gaz maskesi ve deniz gözlükleriyle. Onu biz uyurken yükselen, yorgun otobüslerde göz ucuyla baktığımız, şantiyeleri tırmanan “amele yanığı” işçilerin kafasında görürürdük sadece mühendis ve mimarsak kendi kafamızda. Baretler farkında olmadan bizi başka bir yere bağlıyor eşitliyordu gaz kapsüllerinden koruyan çeperleriyle. Bazen birbirimize bakarak uzay filmlerini hatırlayıp gülümsüyorduk üzerine sloganlar yazıyorduk silinen kalemler ile.Hoşumuza gitmiyor değildi hani Gezi’nin gaz bulutları içinde koştururken, kafamızdan düşürmemeye çalışıyorduk acemiliklerimizle.

Baret ve direniş... Bugün birçoğumuzun evinin özel bir köşesinde duran, gaz, barut ve Haziran’ın anılarının yapıştığı kirli baretlerimiz.

Hatta çoğu kişi farketmemiştir. Gezi’nin hemen arkası Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bir kamu spotu olarak baret ve iş güvenliği reklamı çekmişti sevimli çocukları oynatarak. Nasıl iktidar sloganımıza muhtaç hale gelip “her yer metro her yerde metro” komikliğine bulanmışsa, yükselen gökdelenlere onay, derelerin kıvrılan sularına set çeken bakanlık bareti ve imgeyi çalmaya çalışıyordu bizden.

Evet, başka bir yere bağlıyordu baret bizi... Hani Gezi direnişinde sürekli tartışıp durduk ya. Haysiyet isyanı, Y Kuşağı, orta sınıflar, hayat tarzı. Doğrudur. Hatta serzenişler arka arkaya. Nerede bu işçi sınıfı? İşte başımızdaki o sarı nesne, sakil duran plastik şey, eksik bir halkayı gösteriyordu. Baretin asıl sahiplerini.

Özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, esnekleştirmenin toprağa gömdüğü, kapitalizmin tarihinin en büyük iş cinayetlerine sahne olan Soma ve maden işçileri. İşte asıl sahipleri o kirli baretin. Bizim kafamızdaki sevimli sakillik, onların kafasındaki tarihsel ve acı zorunluluk oluyor. Tek farkla ama... O baret yerin karanlık dehlizlerini, koridorlarını aydınlatmak için bir fener taşıyor. Sadece dehlizleri mi? Hayır o madenci çocuğun çizdiği resim gibi, bir yuvayı aydınlatıyor. Soma, meydanlarda koşturan binlerce bareti başka bir yere bağlıyor artık. Sınıfa, neo liberal talana, taşeronlaşmaya ve yeraltına elbette. Marx’ın o kıpırdanan yaşlı devrim köstebeğine’ Sadece yeraltına mı? Hayır elbette! Maslak’ın finans anıtı plazaları, lüks rezidansları, işçileşen beyaz yakalıları arasında yükselen Soma Holding’in gökdelenine uzanıyor. Soma’nın bedeni finans ve inşaatın kanlı betonuna yansıyor.

Direniş Soma ile başka bir yere evriliyor. Başbakana groteskleşen, öfkenin yenilgiyi muştuladığı gövdesiyle, yumruklar, tekmeler arasında sığınacak bir market bile bırakmayacak başka bir evriliyor.

Ne tesadüf soma Latince gövde ve beden demek. Politik beden. Evet Gezi’nin eksik halkası acıyla geldi. Barikat ve baret kardeşliği.

Artık biliyoruz ki “her yer Soma her yer direniş”

Unutmayacağız!