Kıllanan Adam’ın askerleriyiz

Onu bir finans kuruluşunun kredi reklamında gördüğümde içim buruldu açıkçası. Üstelik üç boyutlu modellenmiş animasyon yakışmamıştı o meşhur tipe. Çizgili Sümerbank pijaması, atleti, elinde daimi aksesuar ince belli çay bardağı ve de tünediği pencere kenarıyla bir efsaneydi Kıllanan Adam. Genç mizah okurları tanımasa da, 1990’lı yıllarda Leman dergisinin en sevilen kahramanlarındandı kendisi. Bıyıklı kara kavruk, yuvarlak yüzü, piknik tipi, atletinden fırlamış göbeğiyle bizden bir mahalle amcasıydı. Sürekli kıllanan, eleştiriler getiren, iki yüzlükleri görünür kılan ve tepemizden hiç inmeyen o büyük sorunun, “eller aya biz yaya”nın cevaplarını arayan bir yurdum insanıydı.

Bir inançsızlık ve rahatsızlık jenaratörü olarak işliyordu. Geçmiş mizah dergilerinin özellikle de Gırgır’ın keskin kenarlı “dış ses”ini ortadan kaldırmış yuvarlak ve de bombeli bir “iç ses” haline getirmişti. Mırıldanmanın diyalektiğiydi Kıllanan Adam. İçinden geldiği topluma karşı hiç dinmeyen bir kıllanmanın sembolü.

Türkiye mizahında gerçek bir devrim yapan Ahmet Yılmaz’ın yarattığı bir çizgi bant tipiydi. Yılmaz, Gırgır’dan gelen saf ve idealize mahalle imgesini, yakından tanıdığı Tahtakale’nin gerçek, samimi esnaf dünyasıyla yüzleştirmişti. Küçük esnafın halleri, kurnazlık (metis) stratejileri, toplumun üst sınıfları ve de en çok eğitimli orta sınıflarına dönük bir sinizmini (inançsızlığı) billurlaştırıyordu.

İstisnasız Ahmet Yılmaz, Gezi sürecinde patlayan “orantısız zeka” ve ironinin en büyük başlatıcılarından biriydi. 1991 sonrası Leman dergisinde ortaya çıkan ve dönüşen yeni şehrin sallantılarını konu edinen anlayışı kurmuştu. Başta Cem Yılmaz olmak üzere birçok insanı etkileyen, benim “samimiyet ve itiraf buhranları” dediğim, daha önce mizahımızda görünmeyen bir ironiyi başlatmıştı. İroninin en büyük unsuru olan “bilmiyormuş gibi yapmayı” ama sonra da “biliyorum zaten” özgüvenini vermeyi bu karikatüriste borçluyuz. Ahmet Yılmaz’ın görünür kıldığı bu yeni yapma biçimi, 2000’lere geldiğinde Cem Yılmaz’ın showlarından Ekşi ve İnci Sözlük’e, oradan 1980 doğumlu çizerlerin Penguen ve Uykusuz üretimlerine, reklamcılığa, medyaya geniş bir alana yayılacaktır. Bugün “Türklüğün Parodileştirilmesi” dediğimiz anlayış varsa onun da mucididir. Türklüğün Parodileştirilmesi Cola Turka reklamlarından, Türkler Uzayda gibi tonlarca diziye ve AROG, GORA gibi filmlere esin vermişti.

Gezi’nin amblemine dönüşen “Kahrolsun Bağzı Şeyler” işte bu geniş havuzdan beslenen sinizmin ironik sloganlarındı. Bütün dikey ve ağdalı anlamları kısa devreye uğratan, onları yatay ve yüzeysel hale getiren yıkıcı bir ironiydi bu. İnanıyormuş gibi “yapmayan” bir yaklaşımdı. Hatta bana göre dünya tarihinde bir iktidarı düşüş eşiğine kadar getiren ironik stratejilerin en büyük örneğiydi Gezi’nin dili.

Hiç unutmam Gezi’de “Cihat Burak’ın Askerleriyiz”, “Yıldız Tilbe’nin Askerleriyiz” gibi sloganlar yazılırken ben de çocuklara şöyle demiştim. Ya bir tane de “Ahmet Yılmaz’ın Askerleriyiz” yazsanıza. Ama olmadı. Çünkü Ahmet Yılmaz o kadar “sıradan” ve yaygın bir isimdi ki. İşte kendi yaptığı mizah gibi. Milyonlarca Ahmet Yılmaz vardı. Görünür bir isim olamazdı.Adı da yaptığı işler gibi çok bildikti.

İşte TV’deki reklamlarda Kıllanan Adam’ın kredi ve para satan hallerini düşününce bir kırıklık hissediyorum. Gezi’deki dilin önemli bir bölümüne esin vermiş efsane tip, hep rahatsız olduğu, kıllandığı “satış” işini yapıyordu. Hayat işte.

Ama biz yine de onu seviyoruz. Çünkü kıllanmak politiktir.