Oyyy!

Geçen hafta Sırrı’nın esprili bir kolajından (caps) yola çıkarak CHP’ye gidecek gönülsüz, “bas-geç” oylarından bahsetmiştim. “Ortamlarda Sırrı’ya versin pampa” esprisi öncelikle sol-sosyalist kesimdeki bir açmazı ve zorunluluğu göstermesi anlamında önemliydi. Yazının yankısı benim açımdan büyük oldu. Onlarca mail aldım tuhaftır sanki bir açmazı dillendirmem rahatlatmıştı insanları. Hafiften suçluluk duymadım da değil. Sonra sosyal medyada arka arkaya “oyum CHP”ye” açıklamaları geliverdi. Hasan Cemal duayen ağızlarıyla “çare Sarıgül” deyiverdi sitesinden. Sanki bilinçli bir viral kampanya içindeymişiz gibi son bir haftada ardı ardına itiraflar doldurdu sohbetleri. Sosyalistliğinden gram şüphe duymadığım arkadaşlarım da vardı CHP diyen.

Hatta bir mesaj hatırlıyorum: Eğer Topbaş kazanırsa Aydemir Güler, Levent Kırca ve Sırrı Süreyya utançlarından ne yapacaklar tadında. Gerçekten ürpertici bir mesajdı. Neredeyse CHP’ye gitmeyecek her oy bir nevi “hain” modunda değerlendirilecekti.Aslında söylenen netti: Sarıgül değilse AKP’ye çalışıyordunuz.

İtirazlar da gelmedi değil. Özellikle HDP’ye yakın yorumlar tam tersi HDP’nin Alevi ve sol olmayan sünni Kürtlerin oylarını AKP’den çalacakları yönündeydi. Doğrudur BDP Kürt coğrafyası içinde mütedeyyin, sünni Kürt oylarını AKP’den alabilir alacaktır da. Ama ülkenin Batısı ve büyük kentler düşünüldüğünde bu o kadar kolay olmayacaktır. Zaten HDP’nin oluşturulma mantığı da Kürt değil bütün sol-sosyalist ve liberal demokrat oyları toparlayacak bir blok fikriydi. HDP’nin İstanbul’da mütedeyyin Kürtleri AKP’den çalması özellikle zor. Çünkü onlar açısından da HDP sosyalist (ve de atesit) bir oluşum. Hatta HDP’nin eş başkan adayları onların gözünde fazlasıyla entel bir tını da taşıyorlardı.Sosyalistlerin önemli bir kesimi açısından ise HDP’nin vitrinindeki sol-liberal vitrindi. Geçmişte “yetmez ama evet” içinde almış yüzler ya da hareketler de (Yeşiller ve Gelecek Partisi gibi) bloğun içinde yer alıyorlardı. Gezi’deki Sırrı sempatisinin aşındıramayacağı kadar anti-pati doğurmuş isimler (Ufuk Uras gibi) de HDP içindeydiler. Yani sosyalist kesimin bir kısmı için ciddi siyasal bağajlar yüklü bloğun içinde.

Ama şunu söylemek için müneccim olmak gerekmiyor. Son bir haftada “tatava” ve “bas geç” üzerinden oluşan baskı, nefrette etse zorunluluktan oyların büyük bir kesiminin Sarıgül’e gideceğini de gösteriyor. Bir de şunu unutmamak gerekiyor tabii. Moralimiz için bu zorunlu karşımızda hala güçlü bir AKP var. Son anketler %42 gibi büyük bir desteğin hala AKP’de olduğunu söylüyor.

Evet gerilimli bir seçim ve Türkiye var karşımızda. Yarın bunu daha net ve direkt görmüş olacağız.

SAVAŞ ANA
Siyaset konuşurken bazen kitapları unutuyoruz. Destek Yayınları’ndan bir romanı önererek yeni Türkiye’ye girelim. Suriye üzerinden savaş çığlıkları dökülürken ortalığa, Çanakkale savaşı üzerinden savaşı ve insanı anlatan bir romanla çıkıp geldi sıkı kalem Eyüphan Erkul. Yıl 1915 Çanakkale.Tarihin en acımasız savaşlarından biri. Antepli Memet ve Avustralyalı Henry karşı karşıya. İkisi de yirmili yaşlarında, ikisi de gözü kara savaşçı. Memet, sevdalısının belalı babasından kaçarken Osmanlı zabitlerine teslim oldu, asker edilip cepheye gönderildi. Henry de, ülkesini “barbarlardan” korumak için cepheye gönüllü yazıldı. Bu iki askerin yolu savaşın ilk günü kesişecekti… Memet ve Henry gibi bütün savaşçılar artık gerçeği öğrenmişti: Ölümsüz olan tek düşman vardır, o da savaş denen illettir!