Taşeron Hükümetin Programsızlığı

Gazeteler, 60. Hükümet Programı'nın Meclis'te okunması üzerine, Hükümet Programı'nın bir program niteliği taşımadığından, somut hiçbir hedef içermediğinden dem vurdular. Radikal gazetesi yazarı Uğur Gürses "Hükümet Programının 'Program' Kısmı Eksik" diye yazdı. Radikalliğinden sual olunmaz müthiş gazetemiz ve yazarlarını bu keşfinden dolayı kutluyoruz. Uğur Gürses Radikal'deki yazısında "İkinci Erdoğan hükümeti, Kemal Derviş'in 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'ndan öte yeni bir program dizayn etme niyet ve heyecanını dahi taşımıyor" diye müthiş bir saptama daha yaptı.

Hükümet programını incelediğimizde bizim gördüğümüz de 58. ve 59. Hükümet zamanında başlatılmış "teknik" bazı uygulamaların devamının sağlanacağı nitelikte bazı temel çizgilerin kaba hatlarla belirtilmesinden öte bir şey içermediği yönünde. "Teknik" demişken hemen altını çizelim ve teknik hiçbir olgunun siyaset dışı olmadığını vurgulayalım. Teknik vurgusu altında siyasi etkinliği ve sınıf çıkarını görünmez kılan ilk hükümet ne AKP Hükümeti ne de sonuncusu olacak. AKP Hükümeti'nin teknik doğrularının altında da AB şartlarına uyum, e-devlet, yönetişimci devlet, bütün iktidar sermayeye, hatta mümkünse uluslararası sermayeye şiarı yatmaktadır. Kapitalizm kendisini teknik, bilimsel, etkin örgütlenme modelleri, verimlilik, etkililik, şeffaflık, katılımcılık gibi kavramların arkasına gizleyerek, politik projelerini ve toplumsal sömürüyü görünmez kılan bir büyük sihirbazdır, unutmayalım.

Bu programın halka dair ciddi tek bir projesi yoktur. Devletin ve yargının yeniden yapılandırılmasından öte bir iddiası da yoktur. Sanki devlet örgütlenmesini teknik olarak daha "ileri" götürürlerse her şeyin çözüleceğine inanılmaktadır. Teknik olan da AB, DB, IMF ve OECD tarafından dayatılandan öte bir şey değildir. Ciddi tek bir projesi bile bulunmayan bu program gerçekten bir programsızlık örneği midir yoksa daha büyük bir programın parçası olduğu için, kendisini bu büyük programın "şefkatli kollarına" mı bırakmaktadır? Yanıtı açıktır. Program AB, DB, IMF ve OECD'nin programıdır. Detaylar bu kuruluşlarda gizlidir. Hükümet, bu kuruluşların Türkiye topraklarında taşeronluğunu üstlenmekten öte bir şey yapmamaktadır.

Bundan önceki seçim sonuçlarını değerlendirdiğimiz yazımızda "AKP, siyasi olarak Büyük Ortadoğu Projesi'ne (BOP), ekonomik olarak da Dünya Bankası direktiflerine göbekten bağlıdır" diye yazmıştık. Hükümet Programı bu bağlılığın programıdır. Önünü görme derdi olmayan, gözünü kulağını ve ağzını kapatmış üç maymunun programıdır. Türkiye'nin geleceğini, bölgedeki Amerikan planına, bu plan sayesinde Türkiye'ye akacak paralara ve Dünya Bankası'nın ekonomik politikalarına bağlamış bir hükümetin programıdır. BOP'un Türkiye'de taşeronluğunu üstlenmiş olan Hükümet'in kendine has bir projesi elbette ki yoktur, olamaz.

Tüm beklentisi, BOP çerçevesinde Türkiye'ye akacak Amerikan parası ve sıcak para olan hükümetin akıbeti BOP'a rağmen karanlıktır. Geçen AKP Hükümeti sırasında Türkiye'deki sıcak para miktarı inanılmaz oranda büyümüş, işsizlik artmış, Türkiye'nin borçları neredeyse ikiye katlanmış, firma kapanma oranları yüzde 50 civarında artmış, rantiyer faaliyetler ayyuka çıkmış, büyük firmalar fabrikalarını bir bir kapatarak yurtdışındaki ucuz işgücü cennetlerine göçmüştür. Türkiye üretimden vazgeçmiş yabancı sermayenin ve ABD'nin kollarına kendisini bırakmıştır. Bu hükümetin bir programı ve projesinin olmadığını görmek için müneccim olmaya gerek yoktur.

60. Hükümet bir kriz hükümeti olacaktır. Bu kriz hem ekonomik hem de siyasi krizdir. Kendi aklından vazgeçip başka akıllara tabi olanlar hüsrana mahkûmdur. Dünkü soL'da hükümetin de kriz beklentisi içerisinde olduğu ve buna yönelik hazırlık içerisinde olduğu saptaması tamamıyla gerçekleri yansıtmaktadır. Ancak hükümet, ne ekonomik ne de siyasi krizi aşabilecek bir yeterliliktedir. Yüzde 47 ile iktidara gelen AKP'nin bu gücünün tersine dönmesi an meselesidir. Önümüzdeki günler toplumsal barış değil, toplumsal krizlere gebedir.

Geçen yazımda da belirtmeye çalıştığımız gibi, önümüzdeki günler sosyalistlere tarihinde hiç görmedikleri iktidar olanaklarını sağlamaya gebedir. Bu aşamada Türk ve Kürt sosyalistleri bir kez daha kendilerine dönüp, sormalıdırlar: Türkiye topraklarında sosyalizm istiyor muyuz istemiyor muyuz, diye. Sosyalizme inanma ve bunun için örgütlenme zamanıdır. Sosyalizme inanmayan ve sosyalistliği bir tür cemaat ilişkisi olarak görenlerden, küçük olsun bizim olsun diyenlerden kurtulma zamanıdır. Sosyalizmin örgütlenme zamanı, sosyalist projeleri anlatma zamanı, halkın gerçek iktidarının ancak sosyalizm ile gelebileceğini haykırma zamanıdır.

Bunun için de sosyalist parti örgütlenmelerinde ve örgütlenme anlayışında değişikliğe ihtiyaç vardır. Sosyalist bir iktidar altında karşılaşılacak sorunları bugünden ayrıntılarıyla değerlendirmek, çözüm önerileri geliştirmek gerekmekte, halk iktidarını adım adım planlamak gerekmektedir. Başta TKP'liler olmak üzere tüm sosyalistler buna hazırlanmalı, geleceği adım adım kurmanın yollarını aramalıdır.

Krizlere, ambargoya, borsanın çökmesine rağmen Türkiye topraklarında sosyalist bir iktidar olanaklıdır. Halkın borsayla, krizlerle bir ilişkisi yoktur. Halkın işe, ücretsiz eğitim ve sağlığa, iyi beslenmeye ihtiyacı vardır. Bunu da ancak sosyalist bir iktidar sağlayabilir. Her sabah herkesin kapısının önüne bir şişe sütü ücretsiz olarak ancak sosyalist bir iktidar koyabilir. Bunu yaptığı gün de halkın desteğini arkasına almış demektir. Gerekirse borsada parasını kaybetmiş olanların ya da krizler dolayısıyla bankada dolarını kaybetmiş olanların kapısının önüne de her sabah bir adet anti-depresan konulabilir bu kişiler canlarına kıymasın diye. Halk iktidarı ne borsayla ne de Amerikan yardımlarıyla gerçekleştirilir. Türkiye belki bol petrol rezervleri bulunan bir Venezuela değildir ama halk iktidarı kuracak ve bunu da başka hiç kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan yapabilecek güçte bir ülkedir.

Tüm sosyalistleri bunu planlamaya ve bunun için mücadele etmeye davet edecek, sosyalizme inanan ve bu kararlılıkta bir parti için kolları sıvama zamanıdır.