Sol Gösterip Sağ Vurmak

6 Mayıs 2009 tarihli yazımda şöyle bir senaryo kurmuştum: Ergenekon süreci AKP ve MHP ittifakının ürünüdür MHP, Devlet Bahçeli’den sonra hızla liberal ve Amerikancı bir çizgiye kaydı. Önümüzdeki seçimlerden bir AKP-MHP koalisyonu beklenebilir. Bu nedenle de Ergenekon süreci MHP’nin önündeki taşları temizleme operasyonudur.

Geçen altı ayda AKP önemli bir hamle daha yaptı. 6 ay önce bu hamleyi öngörememiştim, şimdi gözümüzü kanatırcasına bu gerçeklik önümüzde duruyor: “Kürt Açılımı”. AKP, Kürt Açılımı süreci sayesinde Türk ve Kürt milliyetçilerini karşı karşıya getirdi. Yani AKP önce MHP’nin icazeti ile Ergenekon sürecini başlattı, sonra da Kürt Açılımı ile MHP’yle iplerini koparttı. Kendisini de demokrasi havarisi ve Kürt Açılımı sürecinin biricik garantisi pozisyonuna çekmeyi denedi. Elbette bunu yaparken yedeğine Kürt burjuvazisini ve sağcı Kürt unsurları da almayı ihmal etmedi. Uzun zamandır, sağcı Kürt çevreler bölgede hakimiyet kurmanın tek yolunun bölgedeki sol-sosyalist unsurların temizlenmesi olduğunun farkındalar ve bölgede yürütülen savaşa damgasını bu farkındalık vuruyor. AKP, önümüzdeki seçimlerde (elbette doğu ve güneydoğu anadoludan sağcı Kürtlerin de desteğini alarak) tek başına iktidara gelmenin yegâne yolunun buradan geçtiği görüşünde. Bunun için de her iki toplumun milliyetçi kesimlerini birbirine kırdırmak konusunda en ufak bir çekince göstermiyor. Bir yandan kimlikler üzerinden kavgayı körüklerken diğer yandan da Kürt Açılımını pazarlayarak, çözümün kendisinde olduğunu vurguluyor.

*********
Bir taraftan da Türkiye’de kuruluş hazırlığı yapılan yeni parti girişimleri var. Bunlardan biri de Mustafa Sarıgül’e ait. Çocukluk yıllarından yakın bir arkadaşım bu partide epeyce etkili bir konumda. 3 yıl önce Boğaziçi Üniversitesi’ne bir konuşma için gittiğimde birlikte yemek yemiştik. Sarıgül’ün partisinden bahsetti ve benden destek vermemi istedi. Konuşma bir süre sonra Büyük Orta Doğu Projesine geldi. Arkadaşım kısaca söyle bir açıklama yaptı: “Büyük Orta Doğu Projesi, Türkiye için kaçınılmaz gibi görünüyor. Bence bu, AKP’ye bırakılmayacak kadar önemli bir süreçtir. O nedenle AKP değil de biz bu işi yapmalıyız ben buna talibim abi! Hiç değilse daha demokratik bir toplumsal hayatın Türkiye’de yerleşmesine hizmet ederiz”.

Bir başka parti girişimi ise basın-yayın organlarında kendisini “yeni sol parti” olarak lanse ediyor. Geçtiğimiz Cuma günü bu partinin kuruluş sürecinde etkili olmaya çalışan iki akademisyen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde konuşma yaptılar. Konuşma yapan arkadaşlarımız uzun zamandır kendilerini solcu olarak değil de başka isimlerle tanıtmaktaydılar. Toplantının başlığı da “Sol Tartışılıyor” şeklinde ilan edilince Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde solcu olarak bilinen kişiler buna tepki gösterdi. Bu tepkiye karşı elbette liberal çevrelerden de karşı-tepki doğdu. Nedense, uzun zamandır, kendileri için hiç kullanmadıkları, hatta belki de duygusal olarak bile reddettikleri ‘solculuk’ fikrine birden bire kendilerini yakın hissetmeye başlamışlardı. Bu durumun ortaya çıkmasında son dönemde güçlenen sol eylemliliğin de önemli bir etkisi olduğu kanısındayım.

Toplantıda önce Dr. Faruk Alpkaya konuştu. Sol’u Fransız Devrimi ile başlattı Fransız Devriminin sloganı olan “eşitlik-özgürlük-kardeşlik” üçlemesini de solun evrensel ilkeleri olarak tanımladı. Marksist-Leninist geleneği, kendi kurgusu içerisinde yeniden yazdığı sol tarihi içerisinde tamamen es geçtikten sonra solun ulaştığı en son nokta olarak, kimlik politikaları (Kürt-Ermeni-Alevi-Kadın, vb.) ile çevreci, anarşist hareketleri gösterdi. Konuşmasında bir kez bile “emek-sınıf-işçi” gibi kelimeleri kullanmadı. Ulusalcı olarak adlandırdığı sosyalizm deneyimi ile sorunlarının olduğunu ise açıkça ifade etti.

Arkasında konuşan Dr. Mesut Yeğen ise müstakbel partinin ilke ve programı olmasını umduğu bir çerçeveyi ortaya koymaya soyundu. Öncelikle, ufak tefek sol parti ya da hareketlerle kendilerinin bir dertlerinin olmadığını, AKP’nin yerine göz diktiklerini söyledi. Her türlü kimlik politikasına açık olduklarını, Kürtleri de yanlarında görmek, Alevilerle birlikte olmak istediklerini, yerelleşme ve demokratikleşmeden yana, çevreci bir çizgide olduklarını, başörtüsü yüzünden zulüm gören islamcı kadınları kucaklamaya hazır olduklarını söyledi. Ekonomik olarak ise, kapitalizmin öyle birden bire ortadan kaldırılamayacağını, ancak bu konuda Avrupa sol hareketleri ile işbirliği içerisinde olabileceklerini (Emeğin Avrupası fikri) söyledi. Konuşmasında sosyalistler ile ve tek ülkede sosyalizm ve devrim ideali olanlarla sorunlarının olduğunu birkaç kez vurguladı Mesut Yeğen’e göre bu grupların özgürleşme ideali yokmuş ve kimlik sorunlarına da bir cevabı olamazmış.

Bu konuşmalardan anladığım kadarıyla, yeni sol parti olarak ortaya çıkan oluşum, sosyalizm ve devrim hedefleyen kesimler dışında herkese açık bir yapı gibi görünüyor. Bu anlamda Kürt ya da Alevi kimliğine, kimlik temelli her türlü demokratik hak ve özgürlük arayışına kendilerini açık görürlerken, sadece Türk sosyalistlerine değil Kürt ve Alevi sosyalistlerine de tamamen kapalı bir pozisyonda yer edinmeye çalışıyorlar. Çünkü onlara göre sosyalizm ve devrim ideali, demokrasiyi ve demokratik hak arayışı temelli ilerleme fikrini reddeden bir oluşum olarak düşünülmelidir bu tür toplumsal dönüşümler doğal değildir, zorlamadır, baskıcıdır, demokrasi karşıtıdır.

Bu nedenle sürekli dillerinden düşürmedikleri Kürt kimliğiyle ilişkileri de bu bakımdan kanımca sorunludur. Sosyalist ve devrimci olanlara kapalı olan bu yapı, doğal olarak sosyalist Kürt hareketlere de kapalı olmalıdır. Öyleyse yeni sol parti oluşumu da, aynen AKP gibi, Kürt burjuvazisi ve Kürt sağı ile mi bir işbirliği hedeflemektedir? Hedeflerini AKP’nin yerini almak olarak belirlediklerine göre bu sonuç kuvvetle muhtemeldir.
Kısaca arkadaşlarımızın bu sunuşundan çıkarttığım sonucu sizlerle paylaşacak olursam, yeni sol parti oluşumu, açıkça Avrupa Birliği normları çerçevesinde zaten AKP eliyle yürütülmekte olan demokratikleşme-yerelleşme sürecine taliptir. Bu nedenle rakip olarak gözüne AKP’yi kestirmiştir ‘bırakırsak bu işi AKP yapacak, iyisi mi biz yapalım’ görüşündedirler.

************

Önümüzdeki günlerde Türkiye’de kimlik temelli kavgalar daha fazla kışkırtılacak gibi görünüyor. Bir yandan da emekçilerin mücadelesi ve sosyalistler güçleniyor. Karışıklıktan ne çıkacağı belli olmaz. Bakarsınız kontrollü biçimde yükseltmeye çalıştıkları kimlik temelli kavga, ellerinde patlayabilir sosyalizm mücadelesi bu süreçten güçlenmiş olarak çıkabilir.

Bence bu topraklarda Türk olsun, Kürt olsun, Alevi olsun sosyalizm mücadelesi veren insanların bu ‘yeni(den) solcu’ arkadaşlara hiç ihtiyacı yok. Bu arkadaşlara ihtiyaç duyacak kesimler bu ülkede sozyalizm mücadelesi ve emekçi hareketinin bu toz duman içerisinde yükselmesini istemeyecek olanlar bir yandan ülkede kimlik temelli bir savaş ortamını hazırlarken diğer taraftan da bu savaş ortamını onlarca politik manevra ve oluşumla kontrol etmek isteyenlerdir. Dolayısıyla bu kesimlerin, emekçilerin karşısına daha çok ‘yeni(den) sol parti’yle çıkmaları lazım! Bu süreçte sol gösterip sağ vuran partilere daha çok ihtiyaç var. İnsanlara, “aman ha sosyalizm istemeyin! Haşa devrim de ne demek! Demokrasi askıya alınır. Bakın burada tatlı tatlı demokrasi mücadelesi veriyoruz. Çevreyi koruyoruz. Yeşilciyiz de. Kadın haklarına da saygılıyız. Avrupaiyiz. Hem iktidar da dize geldi, açılım-maçılım diyor! Daha ne istiyorsunuz? Sonra bunları da kaybetmek var. Kapitalizm öyle kolay kolay yıkılmaz zaten. Yıkılacak olsa da bizim gücümüz yetmez. Koskocaman Dünya Sistemi Analizi yapan muhterem kişiler bile bu görüşte. Dünya sistemi yıkılmaz, sadece patron değiştirir. O nedenle bırakın bunları, en iyi patron bildiğimiz patrondur” diyecek daha çok partiye ihtiyaç var. Ya da “bu ülke ortadoğu açısından çok önemli bu durumu hem ekonomik anlamda güçlenmek hem de demokratik hak ve özgürlükleri elde etmek için kullanabiliriz. ABD’nin ya da Avrupa Birliği’nin bölgedeki politikasına destek oluruz onların dediğini yaparız ama bu arada biz de birşeyler kaparız” diyecek daha çok partiye ihtiyaç var.

1990’da ABD, Irak’ı bombaladığında zamanın başbakanı Özal aynı mantıkla CNN’e çıkmış ve berbat bir ingilizceyle “I know mathematics, I know physics” demişti. Yani, “ben hesabımı kitabımı yaptım, biz bu savaştan çok kazançlı çıkacağız” demeye getiriyordu. Şimdi aynı mantığı bu arkadaşlarımız yürütüyor gibi görünüyor. O zamanlar başbakan açıkça sağcı olduğunu söylüyordu. Hem kendisi sağcıydı hem de yaptıkları. Ben bu ‘eski solcu-sonra liberal-sonra yine solcu’ arkadaşları anlamakta zorlanıyorum. İdealleri itibariyle Özal gibi ama kendilerine sol diyorlar! Belki Murathan Mungan “Solcunun eskisinden...” diye başlayan o meşhur şiirine bir dize daha eklese iyi olacak. Çünkü ‘yeni(den) solcu’ da ‘eski solcu’ kadar sakınılıp korunulması gereken bir kişi gibi görünüyor.

[email protected]